Gerçekti, hayal mi oldu?
ALLAH biliyor ya, Atatürk Havalimanı’nın İstanbul’un yükünü taşıyamadığının farkındayım.
Bu yüzden de 3. havalimanına hiçbir zaman karşı olmadım.
Her ne kadar mevcut havalimanının çevresinde yapılacak kamulaştırmalarla daha ucuz maliyetle ihtiyacın giderilebileceğini düşünsem de 3. havalimanı da bir çözüm.
Bu yüzden bu ihaleyi alan işadamlarını da böyle bir işe giriştikleri için kutlamıştım.
Rekor fiyatla sonuçlanan ihale 3 Mayıs 2013 günü yapılmıştı.
Yani bundan tam 18 ay önce.
İhaleden sonra inşaat alanında bazı değişiklikler yapılması, hafriyat miktarının yarı yarıya azalarak maliyetin düşürülmesi de tartışmalara neden olmuş, ihalenin tekrarlanması gerektiği iddia edilmişti.
Hükümet ise maliyet düşüşünden kaynaklanan farkın Hazine’ye iade edileceğini söylemişti, ne demekse.
Onu da geçtim.
Yeni Türkiye için normal bir durumdu.
Ben sade bir vatandaş olarak bu havalimanının yapılacak olmasından heyecan duyuyorum ve bir an önce bitip açıklandığı gibi 2018 yılında hizmete açılmasını bekliyorum.
Ne var ki, aradan 18 ay geçmesine rağmen havalimanı inşaatı hâlâ başlamadı.
Hafta sonları motora atlayıp havalimanı inşaatının yapılacağı bölgede dolaşıyorum.
Hummalı bir faaliyet, bırakın hummalıyı orada bir büyük inşaat yapıldığını gösterecek bir ciddi çalışma dahi göremiyorum.
Ve bu dev projenin hayata geçmesini bekleyen bir vatandaş olarak kaygılanıyorum.
Yoksa bu havalimanı inşaatından vaz mı geçildi?
3. havalimanımız “gerçekti”, “hayal” mi oldu!
Ulaştırma Bakanlığımız veya bu işi üstlenen müteahhitler herhalde bir bilgi verirler.
Çünkü merak ediyorum.
Bu hızla 2018’e nasıl yetişecek diye...
NOT: Kanal İstanbul mevzuuna hiç girmiyorum. Onun ihalesi yapılmadı çünkü:)))
Yalman: TSK’ya çok ihtiyaç duyacağımız bir dönemdeyiz
PİŞMİŞ ete soğan doğrayan paşalarla ilgili yazıma emekli Orgeneral Aytaç Yalman’dan bir yanıt geldi.
Anladığım kadarıyla Aytaç Yalman, Hilmi Özkök ile aynı kefeye konulmak istemiyor.
Bunu açıkça söylemiyor ama “Ben ifade vermek için gayret sarf ettim” demesinden bu hissediliyor.
Yalman’ın yolladığı mektup aynen şöyle:
“4 Kasım 2014 tarihli yazınızda şahsımı hedef alan bir hususu düzeltmek istiyorum.
Balyoz davası sürecinde her fırsatta ifade vermek için çok gayret sarf ettim.
Bunun en önemli tanığı Av. Celal Ülgen’dir.
CMK 178’in çalıştırılmasını ben talep ettim.
Ancak ne mahkeme ne de sanık müdafilerinden bir talep olmadı.
Sizin hakkınızda yanlış bir bilgi kamuoyuna açıklanırsa ne düşünürseniz ve ne yaparsanız benim için de onu yapacağınızdan eminim.
İşgal ettiğimiz makamlar acı, meşakkat ve özverilerimizin haklı mükâfatıdır.
O görevleri şerefle yaptığımı özellikle belirtmek isterim.
Hakkımda yazılan bu yazılar şahsımdan ziyade TSK’yı rencide etmektedir.
Silahlı Kuvvetler’e en çok ihtiyaç duyacağımız bir ortamda bulunduğumuz sizlerin de malumudur.
Aytaç Yalman.”
Attırma, atılma dünyası
SİZİ bilmem ama ben çok gülüyorum.
Dün yine birileri “Paralelci polisler beni içeri atacaktı” diye yazı yazmış.
Bunu yazan arkadaşa geçmiş olsun.
Hiç kimsenin haksız yere içeri atılmasını istemeyiz.
Ancak bu arkadaş düne kadar paralelci polislerle kol kola, omuz omuza, yemeklerde, içmeklerde, gezmeklerdeydi.
Ve o paralelci polislere beni, Ertuğrul Özkök’ü ve birtakım başka gazetecileri içeri atmaları için yazıp duruyordu.
Buna düşmek denmez
DÜN bazı internet sitelerinde bir haber başlığı: “Ünlü spiker huzurevine düştü.”
Şaşırdım ve kızdım.
“Huzurevine düşmek” ne demek?
Sanırsın kötü yola düştü.
Huzurevi kötü bir şey mi?
Yaşlanmışsın, kendi bakımını yapacak gücün, takatin yok.
Çoluğuna çocuğuna da yük olmak istemiyorsun, gidersin huzurevine hem kendi yaşıtlarınla sosyalleşirsin, hem de kimseye yük olmadan bakımını yaptırırsın.
Ayıp mı?
Tam aksine medeniyet.
Gidip çoluk çocuğunun evinde sığıntı olacağına, ne kadar sevip saysalar bile eninde sonunda yük olacağına, git huzurevine herkes huzur içinde yaşasın.
Fadıl Akgündüz ve ilgili bir fıkra
JET Fadıl adı tarafımdan takılmış olan Fadıl Akgündüz, yıllar önce yaptığı gibi bu kez de milleti “kandırmış”.
İstanbul’da bilmem kaç yıldızlı otel, Maldivler’de Eyyub El Ensari House diye birtakım projelerle milleten para toplamış ve her zaman olduğu gibi sözünde durmamış, Maldivler’deki otel tamamen hayal olurken, İstanbul’daki Caprice Gold Projesi de aradan yıllar geçtiği halde bitmemiş.
Şimdi milletle davalık.
1 milyar TL ceza kapıdaymış.
Mağdurlar da bana yazıp duruyorlar, “Bu adamın hakkından sen gelirsin” diye.
Yok arkadaşlar.
O kadar da değil.
Evet doğru, yıllar önce bu adamın, yani Fadıl Akgündüz’ün ipliğini pazara ben çıkardım.
Reha Muhtar’ın programında Akgündüz ve ben tartıştık.
O zamanlar otomobil fabrikası ayağına milleti çarpıyordu.
Ben de bir kâğıda otomobil resmi çizip “Sen o otomobili yapacak fabrikayı kur, ben de bu otomobili yapmazsam namerdim” dedim.
Ama benden bu kadar.
Kim olduğu bu kadar belli bir adama hababam gidip para kaptırırsanız benim aklıma meşhur avcı fıkrası gelir.
Bilirsiniz belki, adamın biri ava gitmiş.
Ormanda karşısına bir ayı çıkmış.
Adam ateş etmiş, vuramamış.
Ayı da gelip avcıya tecavüz etmiş.
Aradan zaman geçmiş.
Adam yine ava çıkmış.
Aynı ayıyla karşılaşmış.
Yine ateş etmiş.
Yine ıskalamış.
Ayı bir daha tecavüz etmiş.
Üçüncü defa ayı ile avcı ormanda yine karşılaşmışlar.
Ayı dayanamamış.
“Ulan avcı mısın, yoksa niyetin başka mı!” demiş.
Jet Fadıl’a para kaptırıp duranlara da bunu sormak lazım.
Avcı mısınız, yoksa niyetiniz mi başka!
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Kendi yarattığımız sorunlara başkası tarafından yaratılmış muamelesi yapmadığımız zaman.