Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Aslına bakarsanız İnan Kıraç çok da önemli bir laf etmemişti.

        “Seçimde CHP, AKP’den daha fazla oy alacak” demişti.

        Her seçim öncesi yapılan “Taraftar” yorumlarından biri.

        Herkes seçime kadar kendi partisi kazanacak zanneder.

        Seçim akşamı bazıları yanılır.

        İnan Kıraç da bunu dedi. CHP’nin AKP’yi geçeceğini.

        Bu sözler yayınlandı.

        Günlerce tartışıldı. Yazmayan gazete, yorumlamayan köşe yazarı kalmadı.

        Sonunda Başbakan Erdoğan çıktı kürsüye ve hoşuna gitmeyen bir şeyler söyleyen herkese yaptığını yaptı.

        İnan Kıraç‘a bozuk attı. Hafiften “uyardı”.

        “Bizim iktidarımızla çalışamazsın” dedi.

        İnan Kıraç‘ta bir panik, bir panik.

        Günlerce susan “Büyük patron” birdenbire ortaya çıktı ve günlerce “yalanlamadığı” sözleri “Ben öyle demedim” diye yalanlamaya başladı.

        Yahu Allah aşkına, insan “beş dakika delikanlı olur”.

        Hiç değilse 74 yaşında. Milyarlarca doların var.

        Bundan böyle 5 kuruş daha kazanmasan ne fark eder.

        Tek bir kızın var. O da büyümüş, hayatı garantide.

        Beş dakika, ya da bir kere “delikanlı ol”.

        “Evet, dedim. Ne var yani, diyemez miyim? İlle sizden yana olmam mı lazım? Böyle düşünüyorum. Böyle umuyorum. Böyle olmasını istiyorum” de.

        Hadi gençken diyemedin. Bari 74 yaşına geldiğinde de.

        Polis copunun karşısına dikilen öğrenci, Hopa’da hayatını yitiren öğretmen kadar ol demiyoruz.

        Onların yarısı kadar ol.

        Bir kere. Bir.

        Hiç olamadıysan, 74’ünde ol.

        Bu ülkenin kadınları

        İnan Kıraç‘ı görünce, bu ülkenin kadınlarının erkeklerinden fersah fersah önde olduğunu bir kez daha anladım.

        İşte TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner.

        İktidarın en önemli isimleri Ümit Hanım’a sağlı sollu çakıyorlar.

        Tınmıyor bile.

        Herkese cevabını yetiştiriyor, yapıştırıyor.

        Bülent Arınç iki laf etti. Ümit Boyner hepsinde karşılığını, hem de aynı tondan verdi.

        Ne bir geri adım, ne bir korku, ne bir ürkme.

        Ya Nuray Mert?

        Başbakan’ın kürsüden hedef aldığı isimler arasında bir Nuray Mert “tırsmadı”.

        Durduğu noktadan zerre geri adım atmadan, üstüne bir de sert bir cevap verdi.

        Her ne kadar kendisinden çok hoşlanmasam da Nazlı Ilıcak bile hiç fena değildir bu konularda.

        Şimdilerde biraz iktidar yalakası gibi görünüyor olsa da, geçmişinde benzer hareketleri vardır Nazlı Hanım’ın.

        Herkesin pustuğu günlerde 12 Eylül rejimine, herkesin taptığı günlerde Özal‘a boyun eğmemişti Nazlı Ilıcak.

        Bu ülkenin kadınları erkeklerinden daha erkek.

        Darısı erkeklerin başına.

        Tek yazıya iki anlam

        Diyorum ya, “Cepheleşme müthiş” diye.

        Gerçekten müthiş. Ben Türkiye siyasetinde böylesine bir “saflaşmayı” 32 yıl önce gördüm. Onda bile “legal siyaset” değil illegal uzantılar bu denli saf tutmuştu.

        Şimdilerde müthiş bir “karşıtlık” yaşanıyor.

        Bir yanda “AKP’liler”, diğer yanda “AKP karşıtları”.

        Bu durum en çok bizim gibi “tarafsız kalmaya çalışanları” zorluyor elbet.

        Herkes işine gelmeyen yanından görüyor meseleyi.

        Bizim ne çektiğimizi ise en iyi The Economist Dergisi’nin editörleri anlayacaktır herhalde.

        The Economist’in “CHP’ye oy verin” diyen başyazısı sonrası oluşan durum şu.

        AKP’liler “İşte Türkiye’ye dış güçler müdahale ediyor. Çıkarları doğrultusunda Türkiye’yi yönlendirmeye çalışıyorlar” diye okuyor.

        AKP karşıtları ise “The Economist bu başyazısının sonucunda AKP’nin çıkar sağlayacağını ve oylarını konsolide edeceğini bilmiyor mu? Bu amaçla yaptılar. Türkler dergiye kızıp AKP’ye oy versin diye bu makaleyi yazdılar” diyor.

        Yazı aynı yazı. Kelimeler aynı kelimeler.

        Ama taban tabana zıt iki anlam.

        Kars’a heykel önerisi

        İnsanlık Anıtı’nın “ucubeleştirilip” yıkılmasının ardından “sanata saygılı” Kars Belediyesi “gidenin yerine” yenisini yapma kararı almış.

        Yeni heykel fazla derin anlamlar içermesin diye “doğrudan” kentle alakalı seçilmiş.

        “Fazla anlam baş ağrıtıyor” denilerek kentin simgesi “kaşar”da karar kılınmış.

        Aslında Kars’ın gravyeri ünlüdür, kaşarı değil.

        Bildiğim kadarıyla yüz yıl kadar önce Almanlardan öğrenmişler gravyer yapımını. Hâlâ da büyük bir başarıyla yapıyorlar.

        Herhalde millete ve özellikle de “ucubeciler”e gravyeri anlatmanın güçlüğünden olsa gerek “kaşar” diyip işin içinden çıkmışlar ve heykelini dikecekler.

        Nasıl olacağı belirsiz.

        Dilim mi, tekerlek mi olacak.

        Tekerlek olursa bazı Karslıların buna da bir anlam yükleyip heykeli yıktırması söz konusu olabilir.

        Dilim de kolay değil. Dilimlenmiş tostluk kaşar mı, yoksa üçgen dilim mi?

        Ve tabii en büyük sorun taze kaşar mı, eski kaşar mı?

        Gel çık işin içinden çıkabilirsen.

        Bence en iyisi Kars’a Ajda Pekkan heykeli diksinler.

        Hem bunca sorudan kurtulurlar.

        Hem de iktidarın olası gazabından.

        Birisi kalkıp “Bu da nereden çıktı” derse en azından Egemen Bağış “Aman efendim. Yıkmayalım. Hem Kars’ı da simgeliyor” der.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Bizden olmayanı karşı taraftan zannetmediğimiz zaman.

        Diğer Yazılar