Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        CHP bir adım sonrasının stratejisini oluşturmadan adım attı derken kastettiğim tam da buydu işte.

        CHP dedi ki: “Balbay ile Haberal’ın tahliyesi gerçekleşinceye kadar yemin etmiyoruz. En azından iktidar partisinden bu yönde bir adımatılacağı işaretini görmeden tavrımızı sürdüreceğiz.”

        Ben de sordum: “Hükümetin yargıya baskı yapmasını mı istiyorsunuz?”

        En yetkili ağızdan, “Hayır böyle bir şey istemiyoruz” yanıtı geldi.

        “Peki ne istiyorsunuz” dedim.

        “Sorunun çözülmesini.”

        “Peki ya çözülmezse ne yapacaksınız”

        “Yemin etmeyeceğiz.”

        “Ya iktidar bunu umursamaz ve adım atmazsa 4 yıl boyunca yasama faaliyetlerine katılmayacak mısınız?”

        “Gerekirse evet.”

        Bunları salı akşamı konuştuk, Kemal Kılıçdaroğlu ile.

        Hiç açık kapı bırakmadı.

        “Biz bu eylemi dikkat çekmek için yaptık. Elbette sonunda yasama faaliyetlerine katılacağız” deseydi sorun yoktu belki.

        Ama açık kapı bırakmayınca, benim dediğim gibi oldu.

        Başbakan da çıktı dedi ki, “Katılmazlarsa katılmasınlar”.

        Çünkü Tayyip Erdoğan “politikacı”.

        Büyük ihtimalle seçimden önce “Yemin krizi çıkarsa nasıl davranırız”ın stratejisini oluşturmuşlar.

        CHP de hata yapınca Başbakan gördü ki, “çıkış kapısının anahtarı” kendi elinde.

        Anahtarı avucunun içine aldı. Bekliyor.

        CHP ise kendi kendini köşeye sıkıştırdı.

        Başbakan adım atmaz, AKP destek vermezse köşeden çıkamayacak.

        Erdoğan da bunu gördü ve başladı şimdi CHP ile oynamaya.

        Ne kadar zaman mı oynar?

        Yeterince bir süre.

        CHP’yi tam anlamıyla “mağdur” göstermeyecek ama “beceriksiz” gösterecek kadar.

        CHP’nin aldığı “yemin etmeme” kararının Kılıçdaroğlu’nun kafasından çıkmadığını da biliyorum.

        Bu tavır için “bastıran” CHP’lilerin şimdilerde Kemal Bey’in içine düştüğü durumdan büyük keyif alarak Genel Başkanlık hayalleri kurmaya ve bunu dillendirmeye başladığını söyleyeyim.

        Ama şunu da ekleyeyim: Hepsini tanıyorum. Tamamını toplasanız yarım Kemal Kılıçdaroğlu etmezler.

        Kime ne!

        Ali Taran'ın Ayşe Özyılmazel'le evlilik kararı alması herkesin diline düştü.

        Yorumları okuyorum, dinliyorum.

        Şu kadarını söylemek isterim ki, "Kimseyi ilgilendirmez".

        Bir arkadaşım, "Neco için ne diyorsun?" dedi. Eleştirerek.

        "Sana ne?" dedim: "Hepimizin çoluk çocuğu var. Büyük konuşma. Hayat bu, kimin ne yapacağı belli mi olur. 25 sene sonra kızımız gelip böyle bir şey yapacağını söylese üzülürüz, buruluruz ama ne yapabiliriz. Sonuçta evladımıza olan sevgimiz her şeyin üzerinde olmaz mı?"

        Elbette böylesine medyatik iki insanın evliliği nasıl olursa olsun haber olacaktır.

        Üzerine konuşulacaktır.

        Bundan kimsenin şikâyet etmeye hakkı yoktur.

        Zaten şikâyet edeceklerini de pek zannetmiyorum.

        Ama eleştirirken, insaflı olmak gerekir.

        Her şey insanlar içindir.

        Yanılmıyorsam Terentius'un sözüydü, biraz değişmiş haliyle "İnsana dair hiçbir şey beni şaşırtmaz" diyen.

        O bunu 2200 yıl önce söylemiş ama bugün hâlâ beni de şaşırtmaz.

        Ekşi Sözlük'ten bir rezillik daha

        EKŞİ Sözlük'ün "gizli adlar"

        arkasına saklanmış yazarlarının bize hakareti serbest.

        Bizim kendi adımızla sanımızla onlara laf sarf etmemiz "yasaya tabi".

        Ekşi Sözlükçüler beni tazminata mahkûm ettirdiler.

        Helali hoş olmasın.

        Ama birilerinin bu utanmazlığa bir dur demesi gerçekten lazım.

        Bakın buradaki bazı aşağılıkların son "numarası" ne.

        Sözlükte bazı başlıklar altında sağa sola hakaretler yağdırıyor ve bu sözlerin altına "Fatih Altaylı" diye imza atıyorlar.

        Tabii aklı biraz başında olanlar benim bu "pisliklerle" bir işim olmayacağını biliyorlar ama bazıları da soruyor, "Siz mi yazdınız" diye.

        Lunapark faciasında yeni bilgi

        İSTANBUL Küçükçekmece'deki Lunapark faciasıyla ilgili yazımdan sonra İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nden gelen yanıtı yayınlamıştım.

        MMO'dan da bir yanıt geldi.

        Aynen şöyle:

        "Sayın Altaylı

        25 Haziran'daki yazınızda sözünü ettiğiniz konuda size verilen bilgi YALANDIR.

        Makine Mühendisleri Odası tarafından bu işletmede herhangi bir kontrol yapılmamış veya bakıma onay verilmemiştir.

        Doğrudur, bakım ve denetimler 'yasak savma' kabilinden olmamalıdır ve bazı evraklar kazalardan sonra 'tedarik edilmemelidir'.

        Bakım, kullanma işi bir sorumluluk ve yetki gerektirir.

        Makine Mühendisleri Odası bu işi ciddiyetle yapmakta, belediyeler ise genellikle 'duygusal' kararlar vermektedir.

        Sevgi ile kalın

        İlter Çelik

        MMO İst. Şb. Bşk."

        Bu durumda söz konusu Lunapark hakkında ve ilgili belediye hakkında daha ciddi bir inceleme yapmak gerektiği kanaatindeyim.

        Bir can bu kadar ucuz olmamalı.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Görev vereceğimiz adamlarda sadakatten daha önemli olanın liyakat olduğunu anladığımız zaman.

        Diğer Yazılar