Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Birkaç gün önce bir arkadaşım, bir balık lokantasında yemekte.

        Yan masada Futbol Federasyonu Etik Kurulu üyelerinden biri oturuyor.

        Arkadaşım hemen yan masaya geçiyor, kendini tanıtıyor ve başlıyorlar sohbete.

        Konu haliyle “şike soruşturması” ve Futbol Federasyonu’na iletilen belgeler.

        Etik Kurulu’nun adı bizde saklı üyesi, oldukça çok sayıda belgenin kendilerine iletildiğini söylüyor.

        Şöyle bir çalışma sistemi geliştirmişler.

        Belgeleri ayırmışlar.

        Her üye belirli sayıda ve belirli bir konuya ait begeleri alıp inceliyor ve rapor haline getiriyormuş. Aksi takdirde bu kadar çok belgeyi kısa sürede incelemek mümkün olmayacakmış.

        Belgelerin tamamı okunduktan sonra kurul üyeleri kendi aralarında toplanıp raporları ele alacak ve bir fikir oluşturacakmış.

        Oluşacak fikre göre Etik Kurulu, Hukuk Kurulu ile birlikte Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu’na bu raporları sunacak ve bir “tavsiye kararı” iletecekmiş.

        Federasyon Yönetim Kurulu, Etik Kurulu’nun bu tavsiye kararına uymak zorunda değilmiş.

        “Biz fikrimizi ileteceğiz. Uyup uymamak onlara kalmış” demiş Etik Kurulu üyesi.

        Arkadaşım ısrarla sormuş. “Peki sizin görüşünüz ne?” diye.

        Etik Kurulu üyesi önce fikrini söylemeye pek yanaşmamış.

        Arkadaşımın ısrarı karşısında pes etmiş ve şöyle demiş:

        “Vallahi emniyette ve savcılıkta bize verilmeyen belgelerde ne var bilmiyorum. Ancak bize verilen belgeler olayın sadece futbol boyutuyla ilgili olanlar. Yani Aziz Yıldırım ve diğer kişiler hakkındaki suçlamalar ne, tam olarak bilmemiz mümkün değil. Ancak futbol açısından konuşmak gerekirse bizim bugüne kadar incelediğimiz belgelere dayanarak ne Fenerbahçe ne de başka bir kulüp hakkında küme düşürülmesi yönünde bir karar çıkacağını zannetmiyorum. Pek çok laf, pek çok iddia var ama ortada somut, küme düşürme gerekçesi olacak pek bir şey yok. Tabii bu nihai fikrim değil. Daha pek çok şey göreceğimizi tahmin ediyorum, ama bugün için bence durum bu. Bu dosyalarla küme düşürme olmaz.”

        Federasyon sonunda ne karar verecek bilinmez ama Etik Kurulu’nun “ihsası rey”i bu yönde diyebilirim.

        Üniversiteye de demokrasi geldi mi!

        MEMLEKETİME demokrasi farklı yollarla geliyor. Fotoğrafla.

        Fotoğraf varsa demokrasi var, fotoğraf yoksa demokrasi de yok.

        Şimdi foto muhabiri arkadaşlardan bir ricam var. Yazacaklarımı okusunlar.

        Ve sonra bir zahmet Manisa Celal Bayar Üniversitesi'ne gitsinler.

        Hatırlar mısınız bilmem. Bir yıl kadar geçti üstünden.

        Bülent Arınç, Celal Bayar Üniversitesi'ni ziyaret ediyordu.

        Bir grup öğrenci de öğrenciliğin şanından olan "protesto gösterilerini" yapıyorlardı.

        Üniversitenin Rektörü Mehmet Pakdemirli çok kızıp öğrencileri fırçalamış ve "Size eylem yapma yetkisini kim verdi? Ben böyle bir yetki vermedim. Benimle böyle konuşamazsınız. Atatürk'ten sen görev alamazsın. Görev aldıysan ben de sizi okuldan atarım. Cumhuriyeti savunacak biri varsa o da benim. Ben rektörüm. Derhal dağılıyorsunuz. Emniyet görevlileri, slogan atan olursa derhal kimliklerini toplayın. Ben rektör olarak taahhüt ediyorum, hepsini üniversiteden atacağım" demişti.

        Rektör de aslında yabancı değil.

        Babası Ekrem Pakdemirli, ANAP'ın bakanlarındandı.

        O da bakan olduğu sırada kendisine bağlı olan THY'nin bir uçağının kokpitine girmiş ve içindeki 150 yolcuyla uçağın kumandasını almıştı.

        O uçağı kullanacak bir lisansı ve böyle bir yetkisi olmadığı halde, "Bakansam istediğimi yaparım" diye düşünerek.

        Öyle babaya böyle oğul olsa gerek, şimdi o gün protesto yapan öğrenciler, okuldan uzaklaştırıldılar.

        Rektör Bey, "Ben atmadım. Benim üstüme yıkmayın" diyormuş.

        Doğru o atmamıştır.

        Kraldan çok kralcılar atmıştır.

        Rektörün o gün söylediklerini emir telakki ederek.

        Şimdi foto muhabirlerinden ricam, Celal Bayar Üniversitesi'ne gidince fotoğraf çeksinler.

        Bakalım üniversitelere gelen demokrasinin fotoğrafı da çekilebiliyor muymuş?

        Fotoğraf varsa sorun yok.

        Demokrasi gelmiş demektir

        Çoğunluk daima haklı değildir

        DÜN Murat Bardakçı'ya yönelik olarak yazdığım yazıya gelen yorumları okudum.

        Çoğunluk, Murat'ı haklı bulmuş.

        Bence bir beis yok.

        Ama "çoğunluk" haklı olmayı getirmez.

        Çoğunluğun sesini dillendirmek, "doğru" söylüyor olmanın değil "popülist" olmanın işaretidir.

        O yüzden çok takmam çoğunluğun ne dediğini.

        En azından her zaman takmam.

        Gelen yorumları okudum.

        "Paris'te kahve içiliyor, burada içki" diyenler var.

        Güldüm.

        Paris'te de isterseniz içki içersiniz, isterseniz kahve.

        Bir de "İyi de burası Paris değil. Nerede bizde o kültür" diyenler olmuş.

        Bakın işte onda haklısınız.

        Paris'te o kültür var. Çünkü "oluşmuş".

        Sanıyor musunuz ki, Paris'te veya Avrupa'nın her yerinde her şey çok düzgün başlamış.

        Ne kavgalar olmuş, ne olaylar.

        Sonunda kaldırımlarda adam gibi masa kurmayı, adam gibi oturmayı, adam gibi içmeyi öğrenmişler.

        Biz de öğreneceğiz.

        Ama yasakla değil.

        Yasaksız Türkiye diye yola çıkıp keyfi bile yasaklayarak bir halt öğrenilmez.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Çoğunluk her zaman haklı olsaydı milyonlarca sineğin yediğini yememiz gerektiğini anladığımız zaman.

        Diğer Yazılar