Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        AŞAĞIDA okuyacağınız satırlar pek hoşunuza gitmeyebilir. Kendinizi kötü, hatta rahatsız hissedebilirsiniz. “İyi de, ne yapacağız” diyebilirsiniz. Çünkü ben de aynen sizin söylemeniz muhtemel bu cümleyi söyledim, aynen bu yazdıklarım gibi hissettim. Yine de sizleri sevdiğim için, bunları yazmak zorundayım.

        Önceki gün, bir yakınımın ameliyatı için, Türkiye’nin önemli hastanelerinden birindeydim. Ameliyat sonrası, alanında Türkiye’nin değil, dünyanın en iyilerinden biri ve çok da eski dostum olan doktorumuz geldi. Ameliyatla ilgili bilgi vermek üzere. Konuşurken, önümdeki masada duran “pet” şişeyi alıp açtım ve bardağıma su doldurmaya başladım. Profesör doktor uzandı. Elimden pet şişeyi aldı. Suyu doldurduğum bardağı aldı. Görevliyi çağırdı. Pet şişeyi çöpe atmasını, bardağı da lavaboya boşaltmasını söyledi. “Benim dolabımdan cam şişede bir su getirin” dedi.

        “Ne oldu hocam, sular zehirli de bizim haberimiz mi yok” dedim şaşkınlıkla. “Keşke zehirli olsa. Panzehiri olur, ilacı olur. Bunlar zehirden beter” dedi ve anlattı. “Son yıllarda kanser olaylarında büyük patlama yaşanıyor. Çok ileri yaşlarda ortaya çıkması gereken bazı kanser türleri, çok erken yaşlarda görünür oldu. Yaşlılarda görülecek lenfomalar, gencecik insanlarda peydahlanıyor. Kemik kanserleri, kemik iliği tümörleri sık sık karşımıza çıkıyor.” “Biliyoruz hocam. Çevre koşulları, hormonlu gıdalar. Her şey kanserojen” dedim. “Evet” dedi. “Bu pet şişeler hepsinden daha kanserojen.” “Bütün dünya kullanıyor” dedim. “Medeni ülkeler giderek daha az kullanıyor” dedi. “Bu pet şişelerdeki sular 2 haftadan uzun süre şişede kaldığı zaman, şişenin içindeki zararlı maddeleri çözüyor ve suya karışmasına neden oluyor. Bunlar hücre yapılarına çok ağır zararlar veriyorlar. Her gün yavaş yavaş bozuyorlar.

        Eğer iki haftalıktan daha yeniyse bunun içindeki su, iç. Ama iki haftalıktan daha eski ise içme.” Hemen önümdeki açılmamış pet şişeyi aldım. 2 aylıktı ve son kullanma tarihi olarak 10 ay sonrayı gösteriyordu. “Bu şişeler kısa süreli saklama için uygun. Ama uzun süreli saklamalarda çok zararlı.” “Peki ne yapacağız?” dedim. “Cam şişe kullanacağız. Cam şişede su alacağız. Her türlü gıdayı cam şişe içinde talep edeceğiz.

        Hem çevreye daha az zararlı, hem de sağlığımıza.” “Maliyeti yüksek ama” dedim. “Kanserin tedavi maliyeti daha mı düşük? Aksine çok daha yüksek. Bütün hayatın boyunca cam şişe kullansan, bir kanser tedavisinin onda biri maliyeti bulmaz. Artık kanserleri büyük ölçüde tedavi edebiliyoruz ama yüksek maliyetli oluyor. Hastayı da harap ediyor.” “Hadi küçük şişeleri cam şişede hallettik, ya damacanaları ne yapacağız.

        Onlar da pet benzeri bir madde değil mi?” Profesör doktor daha da kötü konuştu. “Oradaki sorun daha büyük. O damacanalar birden fazla kez kullanılıyor. Ve onları temizlemek için, deterjanla yıkanıyor genelde. İçinde kalan deterjanı temizlemek için en az üç damacana su kullanmak gerek. Sen o damacanaların üç damacana suyla yıkandığını düşünüyor musun?” diye sordu. “Düşünmüyorum” dedim. “Demek ki damacanadaki suyla birlikte deterjan da içiyoruz” dedi. Çocukluğumu hatırladım. İstanbul’da hasıra sarılmış cam damacanalar içinde Beykoz’dan gelme sular satılırdı. “Eskiden vardı cam damacanalar” dedim.

        “Talep edelim yine olur. Cama dönmekten başka çare yok. Yoksa her gün kendimizi bile bile öldürüyoruz. Sigara içme kanser olursun kampanyaları yapılıyor. Bunların yanında sigara masum kalır” dedi. İçim karardı doğrusu. Ama artık eve pet şişe sokmama kararı aldım. Bu kararı da sizinle paylaşmam gerektiğini düşündüm. Hepimizin çocukları için.

        Türk gemileri İsrail’le savaşabilir mi?

        DÜN güvenlik konuları başta olmak üzere, Türkiye’nin geleceğiyle ilgili önemli bir konumda olan önemli bir isimle telefonda uzun bir sohbet yaptık. Konu haliyle bölgemizdeki durumumuz ve özellikle de İsrail’le ilişkilerdi. Halen etkili bir görevde bulunan bu kişi, ilginç bilgiler verdi. “İsrail ile tırmanan gerilimin kontrollü tırmandığını umuyorum. Aksi takdirde geri dönülmez bir noktaya gelinir ve bu da sıkıntı yaratır” dedi.

        Suriye ile yaşanan olayları örnek gösterdi. “Suriye ile gereksiz bir yakınlaşmamız oldu. Zannettik ki, onlara bir şeyler öğretiriz. Halka dayanmayan, demokratik olmayan, halka rağmen ayakta duran bir rejimin Türkiye’yi örnek almasını bekledik. Alamazdı. Almadı.

        Tam zamanında bu ilişkiyi kestik. Yoksa Suriye halkıyla düşman olacak, daha uzun vadeli sorunlar yaşayacaktık. Allah tarafından döndük” dedi. İsrail’le ilgili ise tam tersi bir düşüncedeydi. “İsrail’de halkla değil, zayıf ve halk tarafından da eleştirilen bir koalisyon hükümetiyle sorun yaşıyoruz. Bunu genişletmemek, dönülmez noktaya getirmemek gerek” dedi. Ve çok ilginç bir bilgi verdi. “Şimdi Gazze’ye gidecek gemilerimize Türk Deniz Kuvvetleri’nin eşlik edeceği söyleniyor. Mavi Marmara yola çıkarken de böyle bir talep olmuştu. O dönem Deniz Kuvvetleri böyle bir şeyin doğru ve mümkün olmayacağını söylemişti. Şimdi yine aynı talep söz konusu. Elbette ki, hükümet emir verirse Türk Deniz Kuvvetleri böyle bir eskortluk yapmak zorunda kalabilir.”

        Ben de haliyle sordum: “İsrail Deniz Kuvvetleri ile bir çatışma olma ihtimali yok mu?” Soruma doğrudan bir yanıt alamadım. Ancak İsrail Başbakanı’nın birkaç gün önce yaptığı bir konuşmayı hatırlattı. “Bakın adam ne dedi. Hava Kuvvetlerimizin eli çok uzağa gider. Ama Deniz Kuvvetlerimizin eli daha da uzağa uzanır. Bunu söyleyen İsrailli. Bunun arkasında başka anlamlar aramak lazım.” “Nasıl bir anlam?” “Hava Kuvvetlerimizdeki uçakların yazılımlarının ABD ve İsrail menşeli olduğunu hepimiz biliyoruz ve tartışıyoruz. Bu yüzden bir süredir milli yazılımlar oluşturmaya çalışıyoruz. Bazı yerlerde ASELSAN gibi kuruluşlar ve bazı başka firmalar bunu yaptılar. Ama yüzde yüz oranında değil. Hava Kuvvetlerimizin yazılımları böyle de Deniz Kuvvetlerimizinki farklı mı? Orada da bilgisayar tabanlı bütün yazılımlar İsrail veya ABD menşeli. İkisi de aynı kapıya çıkıyor.”

        “Yani gemilerimiz İsrail gemileriyle savaşamaz mı?” “Bilmiyorum. Onu Deniz Kuvvetleri’ne sormak lazım. Ama yazılımlar tam olarak millileştirilemediyse, İsrail gemilerini düşman olarak tanımlamaz ve onları vurmaz.” “Eeee...” “E’si bu soruya ben yanıt veremem. Deniz Kuvvetleri verebilir.”

        Diğer Yazılar