Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Mozilla/5.0 AppleWebKit/537.36 (KHTML, like Gecko; compatible; ClaudeBot/1.0; +claudebot@anthropic.com)

        SÖZDE kadın hakkı savunanlar, sözde etikçiler, sözde gazeteci geçinen müsveddeler ve daha bir sürü sözde..

        "Fatih Altaylı özür dilesin" diyorlar.

        Hata yaptığım zaman bu köşede çok özür dilemişliğim vardır.

        Hata da yaparım. Özür de dilerim.

        Bugün de bir özür dileyeyim bari.

        Özellikle beni kadın düşmanı ilan edenlerden.

        Her gün gazetelere haber olan kadınları öldürdüğüm için. Sığınma evinden çıkardığım kadının sırtına bıçağı sapladığım için. Daha o haberin mürekkebi kurumadan, bir başka kadını 30 küsur yerinden bıçaklayıp öldürdüğüm için.

        Yıllardır yüzlerce kadını kesip doğrayıp, mahkemelerde "tahrik" indiriminden yararlandığım için.

        Ayşe Paşalı ve onun gibi onlarca kadını alıp kocasına teslim ettiğim için.

        O kadınlara koruma vermediğim için.

        Sığınma evine saklanan kadınların yerini öfkeli kocalara bildirdiğim için.

        Bunların hepsi için özür dilerim.

        Ama manşete taşıdığım o fotoğraf için asla özür dilemeyeceğim.

        Bundan böyle "Kadına şiddet" denince aklınıza o fotoğraf gelecek.

        Bakın o günden bu yana kaç kadın daha öldü.

        Dün de bu gazetede kocası tarafından öldürülmüş bir kadının haberi vardı.

        Kaçınız okudunuz? Kaçınız duyarlılık gösterdiniz.

        Niye tartışmıyorsunuz öldürülen o kadınları? Medyadaki eleştirilerin çoğunu zaten ciddiye almıyorum.

        Onların derdi fotoğraf değil.

        Ben ve gazeteme saldırmak için bu gazete yayın hayatına başladığı günden beri pusuda bekliyorlardı.

        Fırsat buldular, saldırdılar.

        "O gazete kapanmalı" diyen bile çıktı.

        "Fatin Altaylı bu işi yapamıyor. Bıraksın" dese saygı duyardım. "Gazete kapatılmalı" dedi.

        Kinini, hıncını, nefretini saklayamadı.

        Önemsediğim tepkiler, okurlardan gelenler.

        Onlar da yarı yarıya.

        Binlercesi "İyi ki o fotoğrafı bastınız" diyor, binlercesi "Niye bastınız" diyor.

        Bu sorunun net bir yanıtı yok. Hepsi saygıdeğer fikirler.

        Bir tercih.

        Ben tercihimi bu yönde kullandım.

        Zaten paçalarından şiddet akan bir topluma ayna tutmak için.

        Tutmasam da olurdu elbet.

        Kimse bana "Niye tutmuyorsun" demezdi.

        Ama ben "yaptığım" şeylerin hesabını vermeyi tercih ederim.

        Yapmadığım şeylerin keyfini sürmek yerine.

        Kabristan

        BAŞBAKAN Erdoğan, her gün annesinin kabrine gidiyor.

        Onu öyle iyi anlıyorum ki!

        Annesi için gözlerinden akıttığı yaşları anladığım gibi.

        Birkaç ay sonra babamı toprağa vereli 2 yıl olacak.

        Sanki dün gibi. Yaşlanmak böyle bir şey zaten.

        Geçmiş, dün gibi geliyor insana.

        Üzüntüsü azalıyor belki ama özlemi hiç geçmiyor.

        Aslında her gün yanına gitmek istiyorum ama beceremiyorum.

        Ama o günden beri ne zaman Zincirlikuyu'dan geçsem, mutlaka mezarlığa giriyorum. Kapının üzerinde yazan yazıyı okuyorum her girişimde.

        Sonra gidiyorum babamın kabrinin başına.

        Biraz dertleşiyorum, birkaç dua mırıldanıyorum.

        Ve her seferinde bir söz vererek ayrılıyorum yanından.

        O, babam, 82 senelik hayatında bir kez bile beni ve ailesini utandıracak bir şey yapmadı.

        Ben de onun yokluğunda onu utandıracak hiçbir şey yapmayacağımı ona tekrarlayarak çıkıyorum mezarlıktan.

        Hiddink mi basın mı?

        ALMANYA'ya yenildiğimiz maçtan bu yana Türk spor basını, Milli Takım'ı ve Guus Hiddink'i yerden yere vuruyor.

        Hiddink'in bizim alıştığımız tarzda "motivatör" bir teknik adam olmadığı aşikâr.

        Akdenizli değil, Hollandalı. Farklı bir şey beklemek lazım.

        İşini dört elle değil, ucundan tutarak yaptığının da farkındayım.

        Ama yine de spor basınımızı çok haklı bulduğumu söyleyemeyeceğim.

        Almanya maçındaki Milli Takım'ımız, daha önce oynadığı maçlardan çok daha iyi bir futbol oynadı diye düşünüyorum.

        Ama o futbol yetmedi.

        Peki spor basınımız, Guus Hiddink'ten farklı mı davrandı milli maç öncesi.

        Almanya ile oynayacağımız maçtan önce, Türkiye'de önemli bir maç oynayacağımıza dair bir ortam mı vardı?

        Biz, basın olarak futbolcularımızı maça motive ettik mi, Hiddink'e kızıyoruz.

        Milli maçtan daha çok Arda'nın lafıyla, Emre'nin tavrıyla uğraşmadık mı?

        Biz, basın, takıma bir milli maç havası verebildik mi?

        Şimdi Hiddink gitsin, o gitsin bu gitsin.

        Peki biz nereye gideceğiz!

        TCK'yı katillere mi sordunuz?

        SPOR meselelerine dalmışken Kulüpler Birliği'nin "şike" ile ilgili yasada yapılmasını istediği değişiklikler için de iki kelam etmek lazım.

        Kulüpler yasadaki şike tanımının ve cezasının çok ölçüsüz olduğunu söylüyor ve cezaların düşürülmesini istiyorlar.

        Aslına bakarsanız "Ceza verilmesin" diyecekler, az da olsa hâlâ "ar duygusu" olduğu için, "Az olsun. O da paraya çevrilsin" diyorlar.

        Yahu böyle bir şey olabilir mi?

        Sanki bundan böyle şike "anlaşmalarına", "Yakalanmamız halinde ortaya çıkacak cezayı karşı taraf öder" maddesi koyduracaklar.

        Bence Bakan Suat Kılıç, kulüplerden gelecek bu tür önerilere kulağını tıkamalı.

        Ne de olsa TCK hazırlanırken, "adam öldürmeye uygulanacak" ceza hapishanedeki "katillere" sorularak yazılmıyor!

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Hakiki dostların, sevinci de paylaşanlar olduğunu anladığımız zaman.

        Diğer Yazılar

        Sizlere daha iyi bir hizmet sunabilmek için sitemizde çerezlerden faydalanıyoruz. Sitemizi kullanmaya devam ederek çerezleri kullanmamıza izin vermiş oluyorsunuz. Detaylı bilgi almak için ‘Çerez Politikasını’ ve ‘Aydınlatma Metnini’ inceleyebilirsiniz.
        Bu çeviride Google Translete kullanılmıştır. Anlam ve çeviri hatalarından haberturk.com sorumlu değildir.