Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        DÜN “İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı tiyatroları İKSV devralsın” dedim.

        Sabah erken saatte İKSV Başkanı Bülent Eczacıbaşı aradı.

        “Böyle bir durumda aklınıza ilk gelen İKSV olduğu için teşekkür ederim” diye başladı.

        Ben de bunun İKSV’nin başarısından kaynaklandığını, benim maharetim olmadığını söyledim.

        Önerim Bülent Eczacıbaşı’nı mutlu etmekle beraber, “Ne yazık ki İKSV bugün kendi çarkını zor döndürüyor. Mali açıdan çok güçlü değiliz ve bazen ciddi sıkıntı çekiyoruz” dedi.

        Ancak yine de önerimi “Batılı standartlarda” bulduğunu söyledi.

        “Sizin önerdiğiniz model aslında Batı’da uygulanan model. Daha çok da Amerika Birleşik Devletleri’nde. Devlet sanattan desteğini çekmiyor ama içinde de olmuyor. Bu iş vakıflar aracılığıyla yürütülüyor. Devlet de bu vakıflara kaynak aktarıyor” dedi.

        Buna rağmen Amerika’da da sistem çok zor yürüyormuş.

        “Oralarda bile çok ciddi mali sorunlar yaşıyorlar. Bağışlar azalıyor ve faaliyetlerini yürütmekte zorlanıyorlar ama buna rağmen en iyi sistem bu” dedi.

        “Benim önerdiğim de benzer bir şey. İKSV altında, bu işten anlayan ve kendini kanıtlamış bir kurumun, bir vakfın çatısı altında ama ayrı bir fon. Ayrı bir tüzel kişilik. Sadece tiyatroyla ilgilenecek. Devlet ya da belediyeler tiyatroya ayırdıkları kaynakları buraya aktaracaklar. Böylelikle sanatçılar da devlet memuru değil sanatçı olacaklar” dedim.

        Bülent Eczacıbaşı, “Bugün bu konuyla ilgili çalışmaya başlıyoruz. Nasıl olabilir, nasıl bir model yapmak gerekir? Ne kadar kaynak gerekir? Tüm bunları bir çalışma haline getirip Başbakan’a sunacağız. Bu öneri çok doğru bir öneri” dedi.

        Ben de “Eğer bunca holding, bunca şirket, bunca sanatsever böyle bir fon oluşturamıyorsa, devlet buradaki açığı kapatamıyorsa ölsün bu tiyatro. Demek ki layık değilmişiz” dedim.

        Teşekkür etti.

        Kapattık.

        Bence bu formül herkesi memnun edecektir.

        Tiyatroya da iyi gelecektir.

        13 yıllık bir yazı

        "NE zaman adam oluruz?" köşesine dün, "Türkiye'de geleceği görmek için kâhin olmak gerekmediği zaman" yazmıştım.

        Bir okurum uzun bir mail atmış.

        Özetle demiş ki: "Kâhin olmak gerekmez ama biraz izan, biraz da bilgi sahibi olmak gerekir." Sonra da benim 13 yıl önce kaleme aldığım "Yasak, Erdoğan'ı Başbakan yapacak" başlıklı yazımı eklemiş.

        13 yıl önce Hürriyet'teyken 29 Temmuz 1999 günü yayınlanan bu yazıyı hatırlatıp demiş ki: "Bu yazının ilk bölümü önemli ama son bölümündeki tespitler çok daha ilginç. Kâhin olmak gerekmeden bunları yazmak bence önemli."

        Çetin Altan gibi yaşlanma emaresi belki ama ben de bu 13 yıllık yazıyı sizinle paylaşayım dedim. İşte hayli tozlu bir yazı:

        "Yasak, Erdoğan'ı başbakan yapacak

        Siyasi yasağın aslında ne anlamsız bir ceza olduğunun açık kanıtı Tayyip Erdoğan.

        Çünkü siyasi yasak, siyasi karizmayı ve siyasi gücü ortadan kaldırmıyor. Tam aksine artırıyor. Siyasi yıpranmayı engelliyor ve kişiyi putlaştırıyor.

        Tayyip Erdoğan siyasi yasaklı.

        Ama cezaevi kapısında on binler tarafından bekleniyor.

        Cezaevinden çıkıp yerleştiği evinin kapısı yatır haline geliyor.

        On binler kapıda.

        Bir çağrı yapsa belki de bu sayı yüz binler olacak.

        Ama Erdoğan siyasi yasaklı.

        Erdoğan'ın seçime girmesini yasaklamak mümkün.

        Peki ya gönülleri nasıl yasaklayacağız?..

        Erdoğan'ı sevmek, Erdoğan'a inanmak, Erdoğan'a güvenmek yasak demek mümkün mü?

        Değil!

        Olmadığı gibi, onu siyaseten yasakladığınız zaman gücünü de artırmış oluyorsunuz.

        Siyasetin doğal yıpranma sürecini de durdurmuş oluyorsunuz.

        Siyasi zamanın, yasaklı kişinin üzerinden akmasını da engellemiş oluyorsunuz.

        Erdoğan bugün, dün olduğundan daha güçlü.

        Dün olduğundan daha karizmatik.

        Üstüne üstlük bir de mağdur.

        Erdoğan'ın yasaklı olması Erdoğan'ı zayıflatmıyor, tam aksine güçlendiriyor.

        5 yıl sonra, yani yasakları bitince Türkiye'nin en güçlü siyasi figürüdür Tayyip Erdoğan.

        Çünkü o güne ne Ecevit kalır, ne Demirel, ne Mesut Yılmaz, ne Tansu Çiller, ne Kutan, ne Erbakan. Bir Devlet Bahçeli belki.

        Ve Tayyip Erdoğan bir sürü acemi rakibin arasında.

        Yıpranmamış. Tertemiz ve mağdur.

        Bu yasak, Erdoğan'ı kendisinin bile beklemediği bir hızla başbakanlığa taşıyor.

        Haberiniz ola."

        Ne dersiniz, tutmuş mu kehanetimiz.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Adam gibi adamla tanışınca değerini bildiğimiz zaman.

        Diğer Yazılar