Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BAŞBAKAN Erdoğan'ın kredi derecelendirme kuruluşları hakkındaki sözleri dün manşetlerdeydi.

        "Tayyip Erdoğan'a yutturamazsınız" diye.

        Başbakan Erdoğan hiç nefesini tüketmesin.

        Bu kredi derecelendirme kuruluşlarının yediği herzeleri artık kimse yutmuyor.

        O kadar yutmuyor ki, bunların rezillikleri "Oscar" bile aldı.

        Sürekli okurlarım hatırlayacaktır.

        Aylar önce bu köşede bir film tavsiye ettim.

        "Inside Job."

        Charles Ferguson'un filmi, finans dünyasının pisliklerini anlatan bir öyküydü.

        Global kriz öncesi tam da bu kredi derecelendirme kuruluşlarının yaptığı rezillikleri.

        Batması kaçınılmaz ülkelere hangi çıkarlar karşılığında yüksek not verdiklerini, kendi çıkarları için "hayali" verilerden yola çıkarak nasıl "olumlu" raporlar yazdıklarını, ülkeleri nasıl dolandırdıklarını, şirketleri nasıl batırdıklarını veya çıkardıklarını, milyonlarca insanın birikimlerini nasıl çöpe çevirdiklerini anlatan bu film 2010 yılında çevrildi ve Oscar'a layık görüldü.

        Başbakan Erdoğan'a tavsiyem, bu filmi bir akşam oturup izlemesi.

        İzlesin ve bunlara "Pislik" demenin pisliğe hakaret olduğunu görsün.

        Eğer izlemediyseniz siz de izleyin.

        Bu finans çetelerinin dünyayı nasıl mahvettiğini, komplo teorisi değil, gerçek yüzüyle görün.

        Sütten ağzı yananlar

        KİM ne derse desin, vatandaşın genel algısı şu: "Laktoz intoleransıyla alakası yok, çocuklara bozuk süt verdiler."

        Ne yazık ki, gerçek önemli değil.

        Algı neyse gerçek o oluyor bir anda.

        Biz "laktoz intoleransı" diye yazınca, "Bu kadar çok çocukta mı laktoz intoleransı var" diyorlar.

        7 milyonu aşkın süt dağıtıldı.

        Rahatsızlanan çocuk sayısı 2000 bile değil.

        Ama herkes inanmak istediğine inanıyor.

        Benim korkum, güzel bir işin bozulması olacak.

        Tüm medeni ülkelerde çocuklara süt dağıtılır. Dağıtılmalı da.

        Okurlar diyor ki: "Bu sütleri veren firmaların adını neden gizliyorsunuz."

        Gizlediğimiz falan yok.

        Alın işte size liste.

        Bütün firmalar var neredeyse.

        Akbel Süt, Yörükoğlu, Oğuz Gıda, Dimes, Pınar Süt, Balkan Süt, Danone, Sütaş, Tat Konserve, Yörükler, Gülsan, Mar Gıda, Mamsan.

        "Hangisinin sütlerinden çocuklar rahatsızlandı?" diye soracak olursanız "Hepsinin" diyebilirim.

        Bazıları yazmış: "Sütler okullarda 5 gün bekletiliyor. Bu yüzden bozuluyor."

        Bu iddiayı SÜTAŞ'ın Yönetim Kurulu Başkanı Muharrem Yılmaz'a sordum.

        "Mümkün değil. Tetrapak ambalajlı bu sütler değil 5 günde 3 ay dursa bozulmaz. Soğuk zincire bile gerek yok. Oda sıcaklığındaki bir yerde aylarca bozulmadan durabilir. Sizin odanıza koyun 10 kasa, her gün için. Katiyen bozulmaz."

        "Peki ya kutulara konulduğunda bozuksa?"

        "Bozuk sütten kolay anlaşılan bir şey yoktur. Kokar. İçemezsiniz. Bozuk olması mümkün değil."

        "Bu çocuklar niye zehirlendi veya rahatsızlandı?"

        "Birisi kutulanmış sütlere sabotaj yapmak için bakteri falan enjekte etmediyse, zehirlenme yok. Zaten zehirlenmeye dair bir şey yok. Sizin de yazdığınız gibi laktozun sindirimiyle ilgili bir şey. Türkiye'de laktoz intoleransı yüzde 70'lerde. Bu kadar rahatsızlanma çok normal. Çevrenizde hiç olmadı mı, sütten dolayı gaz rahatsızlığı çeken, ishal olan. Süt tüketmeyenlerde başlangıçta olur, sonra bünye alışır ve geçer. Ama şunu kesin olarak söyleyebilirim; 5 günde bu sütler bozulmaz."

        Disiplin Kurulu'na bak

        FUTBOL Federasyonu'na bir tavsiyem olacak.

        Yönetmeliğinizi değiştirin ve "Galatasaray'ın başarılı olmasını engellemek için yapılması gereken her şeyi yapmak Türkiye Futbol Federasyonu'nun görevleri arasındadır" diye bir madde ekleyiverin.

        Çünkü mevcut durumda yaptığınız "haksız ve hukuksuz" oluyor.

        Gözlemcinin biri raporunda diyor ki: "Terim hakeme küfretti."

        Ama bildiğimiz kadarıyla hakemin raporunda, en azından başlangıçta böyle bir şey yok.

        Belli ki, Terim küfretmiş ama hakeme değil. En azından hakemin yüzüne karşı değil.

        Kendi kendine söylenirken küfretmiş büyük ihtimalle.

        Terim'e sordum zaten.

        "Evet küfrettim ama hakeme değil" dedi. Maç sonunda sinirlenip "Türk futbolunun ... ... " demiş.

        Gözlemci büyük ihtimalle bunu duydu ve rapora yazdı.

        Hooop üç maç ceza.

        Zaten bahane arıyorlarmış, bulmuşlar.

        Allah aşkına söyleyin siz hiç sinirlenip muhatabınızla muhatap olmadan küfretmiyor musunuz?

        Bu da mı yasak!

        Terim evde maç izlerken küfretse, üst kattaki komşu bunu duyup bildirse ona da mı ceza vereceksiniz!

        FIFA'nın en duyarlı olduğu ırkçı küfürleri, "Dudak okuma uzmanı bulamadık" diye en hafif cezayla geçiştireceksiniz, Terim'e kimseyi hedef almayan sözlerinden dolayı 3 maç vereceksiniz.

        Ama sonra Tahkim Kurulu rezilliğinizi ortaya çıkaracak.

        Disiplin Kurulu'nun nedense bulamadığı dudak okuma uzmanını bulup dudak okutacak ve "Fucking negro"yu kesinleştirecek.

        Disiplin Kurulu'ndan ricam, bana da bir ceza vermeleri.

        Söylemiyorum ama ben de Terim'le aynı fikirdeyim.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Kurumların başına idare edecek değil yönetecek adamlar getirdiğimiz zaman.

        Diğer Yazılar