Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ÖNCEKİ gün Galatasaray Spor Kulübü’nün divan kurulu toplantısından dönüşte Ali Dürüst’ü aradım.

        Biraz kızdırmak, biraz gırgır yapmak için

        O orada önemli bir bilgi verdi.

        Ben, “Saracoğlu’nda kupayı kaldırabilecek misiniz?” diye sorunca, “Fenerbahçe bir öneri getirdi. ‘Kupa törenini Saracoğlu’nda yapmayalım. Kimkazanırsa daha sonra kendi seyircisi önünde, kendi törenini yapsın’ dediler. Bize demakul geldi” dedi.

        “İlginç öneri” dedim. “Herhalde kazanacaklarından çok emin değiller ki, böyle bir öneri getiriyorlar. Kabul edecekmisiniz?”

        “Niye istiyorlar bilmem ama öneri bu. Biz de kabul edeceğiz. Kendi taraftarımızın önünde Arena’da kaldırmak istiyoruz kupayı” dedi.

        “Vallahi Fenerbahçe taraftarlarının önünde kaldırırsanız Galatasaraylıların daha çok hoşuna gider” dedim.

        Kapattık.

        Açıkçası benim fikrim bu yönde değildi.

        Hatta şöyle bir hayalim vardı.

        Kim kazanırsa kazansın, ki kuvvetle muhtemel Fenerbahçe olacaktır bu, rakip takımın kaptanı versin kupayı diye düşünüyordum.

        Çok iyi bir mesaj olurdu diye umuyordum.

        Herhalde Fenerbahçe yönetimi de ters bir durumda taraftarını üzmemek veya önümüzdeki yıla cezalı başlamamak için böyle bir öneri getiriyordu.

        Ancak dün aniden bir karar değişikliği oldu Galatasaray’da.

        Başkan Ünal Aysal, Ali Dürüst’ün bir gün önce söylediklerini yalanlayarak “Kupa Saracoğlu’nda verilsin” dedi.

        Bence bu her iki takım açısından da iyi bir motivasyon unsuru olacaktır.

        Fenerbahçeliler taraftarlarının önünde kupayı kaldırmak isteyecektir, Galatasaraylılar ise Fenerbahçe taraftarının önünde şov yapmak.

        Bakalım federasyon ne karar verecek?

        Güldüren kararlardan biri daha

        ARTIK ne hukuk var futbolda, ne başka bir şey.

        Her şey "idare-i maslahat" oldu.

        Tahkim Kurulu'nun Fatih Terim'le ilgili kararı da son örnek.

        Terim'in cezası ertelendi. 1 yıl süreyle.

        Böylelikle şampiyonun belirleneceği maçta takımının başında olacak.

        Takımlar arasındaki eşitsizlik giderilecek.

        Galatasaraylılar da mutlu edilecek.

        Böylelikle federasyon, "Tamam Fenerbahçe'ye kıyaklar yaptık ama sizi de boş geçmedik" deme şansını yakalayacak.

        Bu karara bir Galatasaraylı olarak sevindim ama hak hukuk, adalet adına üzüldüm.

        Bu kafayla Türk futbolunun duvara toslaması kaçınılmaz.

        Tabii çoktan toslamadıysa...

        Sarkozy gitti diye sevinenlere

        BİZ Türkler genelde Fransa cumhurbaşkanlarından nefret ederiz.

        Valery Giscard d'Estaing tarzı, tipi ve söylemiyle pek hoşumuza gidecek adam değildi zaten. Ama o günlerde medya bu kadar güçlü olmadığı için fazla tanımazdık. Tanıyanlar da hoşlanmazdı zaten.

        Ermeni teröristlerin Türkleri öldürdüğü günlerdi. Fransa da buna seyirciydi.

        Sonra Mitterrand geldi.

        Onu da "eş durumundan" sevmedik. Bayan Mitterrand'ın Kürt bir sevgilisi vardı, bu yüzden Kürtçü, daha doğrusu PKK destekçisiydi. Onu da sevmedik, kocasını da.

        Sonra Chirac geldi.

        O fena değildi. Tansu Çiller'e iltifat ediyor, Türklere nispeten sıcak davranıyordu. Türkiye'nin AB üyeliğine de çok fazla karşı çıkmıyordu. Hani Özer Çiller'e ayıp olmasa "Enişte" falan diyecek, sevecektik bile.

        Sonra Sarkozy geldi. Adam gerçekten antipatikti.

        Sınıf atlamaya çalışan bir taşralıydı.

        Yalancıydı. Çıkarcıydı. Cumhurbaşkanlığını bile kendine toplumda farklı bir yer edinmeye çalışmakla geçirdi.

        Bir de bütün politikasını Türkiye karşıtlığı, yabancı ve Müslüman düşmanlığı üzerine kurunca onu hiç sevmedik.

        Fransızlar da sevmediği için zaten pek fazla kalamadı.

        Defolup gitti.

        Yerine de Hollande geldi.

        Nedense biz Türkler, Hollande'ı tuttuk, Sarkozy'ye karşı ve kazanmasına sevindik.

        Başımıza geleceklerden habersiz, aklımızla değil, duygularımızla hareket ettiğimiz için.

        Bizim Dışişleri farkında mı bilmiyorum ama Hollande döneminde Sarkozy'yi aramazsak, ben bir şey bilmiyorum.

        Çünkü Hollande, Ermeni meselesinde Sarkozy'den daha şahin olarak çıkacak karşımıza.

        Kürt meselesinde de farklı bir tavır alacağı kesin.

        Ve tüm bunlardan daha önemlisi, Hollande Fransa'da 5 yıl sonra oluşacak keskin dönüşümün ilk adımı.

        Fransa'da sağcılar, özellikle de aşırı milliyetçiler Hollande'a oy verdi.

        Niye biliyor musunuz?

        Başarısız olacağı kesin olduğu için.

        Hollande öyle bir çuvallayacak ki, bir sonraki seçimde aşırı sağ ilk kez bir Fransa Cumhurbaşkanı çıkaracak.

        Aşırı sağ biliyordu ki, Sosyalistler alacaktı.

        Şimdi sosyalisti seçtiler ki, bir daha seçimde rakip kalmasın ve aşırı sağ kazansın.

        Biz ise ne Hollande'ı, ne de aşırı sağın planını bilmeden seviniyoruz Sarkozy gitti diye.

        Anında düzeltme

        BAŞBAKAN Erdoğan'ın "tek din" demesi birkaç gündür tartışılıyor.

        "Niye dedi, neden dedi?" diyenler var.

        Dün bazı yazarlar, "Başbakan dil sürçmesi dedi ama kaç gün sonra. Niye hemen bunu söylemedi?" demişler.

        Bildiğimi söylemezsem rahat etmem.

        Huyumdur.

        Kimsenin hakkının yenmesini de istemem.

        Başbakan Erdoğan "tek din" cümlesini geçen hafta Adana'da yaptığı bir konuşma sırasında kullandı.

        Ancak daha haberin içeriği bize tam olarak gelmeden, yani bu sözlerin geçtiği konuşmadan en fazla 15-20 dakika sonra Başbakanlık Basın Müşaviri Lütfullah Göktaş aradı.

        Aramızda aynen şu konuşma geçti.

        "Fatih Bey, Başbakanımızın yaptığı konuşmayı izlediniz mi?"

        "Hayır izlemedim."

        "Birazdan muhakkak göreceksinizdir. Beyefendi konuşmanın bir yerinde tek din diye bir cümle kullandı. Bu cümle Başbakanımızın görüşünü yansıtan bir cümle değildir. Tamamıyla bir dil sürçmesinden kaynaklanmıştır. Başbakanımızın asla böyle bir söylemi olmamıştır. Olamaz da. Bu cümlenin bir dil sürçmesinden kaynaklandığını bilmenizi isterim."

        Başbakan Erdoğan bu cümleyi niye kurmuştur, bir amacı var mıdır, yok mudur bilemem.

        Zihin okuma, bilinmeyeni bilme yeteneğine sahip değilim.

        Ancak bildiğim şudur ki, cümlenin kurulmasından dakikalar sonra düzeltme yapılmış, "dil sürçmesi" olduğu günler sonra değil, çok kısa süre içinde söylenmiştir.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Başarıyı kıskananlar, o başarının arkasındaki emeği sarf etmeye hazır oldukları zaman.

        Diğer Yazılar