Olayları yapanlar tespit edildi
SÜPER Final’in ardından çıkan olaylarla ilgili olarak İstanbul Emniyeti’nden konuyla ilgili en üst düzey bir yetkiliyle konuştum. Daha önce bu konuyla ilgili görüşümü dile getirmiştim. İstanbul Emniyeti’nin sayısal yetersizlik nedeniyle tribünde başlayan olaylara “gazlı” müdahale yapmak zorunda kaldığını söylemiştim. Görüştüğüm üst düzey emniyet yetkilisi ise benimle aynı fikirde değildi. Bütün olayları geniş bir biçimde anlattı. Maç öncesi ve maç sırasında pek çok maçta olanlar kadar gerginlikler, gerilimler, polisle tartışmalar olmuş.
15 BİN KİŞİLİK GRUP
Ancak maçın başlamasına kısa süre kala, ellerinde biletleri olmayan 10 hatta 15 bin kişilik bir taraftar grubu, olayların çıktığı tribünün kapısına dayanmış ve yüklenmeye başlamış. İlk kapıyı kırıp içeri girecekleri sırada polis sert bir biçimde müdahale ederek bunların içeri girmesini engellemiş. Bunlar polise taş ve sopalarla saldırmışlar ancak daha sonra geri çekilmişler. İstanbul Emniyeti’nden görüştüğüm yetkili, “Eğer bunları engelleyemeseydik, bu 15 bin kişi zaten hıncahınç dolu tribüne dalacak ve Heysel Faciası gibi bir facia tekrarlanacaktı. Bu grup maça giremedi ama maç sonuna kadar stadyum çevresinde beklemeyi sürdürdü ve maç bitiminde stattan çıkan seyircilere saldırdı” diye anlattı olayların ilk aşamasını.
MAÇ SAKİN
Ancak maç sırasında tribünlerde fazlaca bir olay olmamış. Maçın sonunda, tribünlerin boşalmaya başlamasıyla beraber, dışarıdaki güvenlik önlemleri artırılırken saha içinde de Galatasaraylı futbolcuların korunabilmesi ve kupa töreninin yapılabilmesi için yeter sayıda polis görevini sürdürmüş. Ancak ne olduysa tam bu sırada olmuş. Diğer tribünler boşalırken, tek bir tribündeki sayıları 500 kadar olan bir grup, tribünlerdeki oturakları sökerek sahaya atmaya ve ateş yakmaya başlamış. Bunun üzerine bir grup polis, olay yerine giderek müdahale etmiş. Ancak bu müdahale, bu grubu durdurmaya yetmemiş.
ÇİN ORDUSU GİBİ GELİYORLARDI
Tam aksine polise yönelik saldırıya geçmiş ve sahaya inmeye başlamışlar. Buna aynı tribündeki başkaları da katılınca polis, tribünden sahaya çekilmek zorunda kalmış. Önce coplu müdahaleyle tribünlerden gelen grupları durdurmaya çalışmışlar. Gerisini üst düzey emniyet görevlisinin ağzından aktarayım: “Ancak Çin ordusu gibi çoğalarak polislere saldırmaya başladılar. Orada gördük ki, hedef soyunma odaları koridoruna girmekti. Bunun üzerine öncelikle bir grup polis soyunma odalarına giden koridorda önlem alırken, diğer grup önce coplu, sonra mecburen biber gazlı müdahalede bulundu. Açıkçası biber gazıyla müdahale gibi bir durum oluşacağını beklemiyorduk. Dikkat ederseniz polislerimizin de gaz maskeleri yoktu. Çünkü aklımıza bile gelmemişti böyle bir şey olacağı. Ancak arkadaşlarımız mecbur kaldı. Çünkü durduramıyorlardı.” Bunun üzerine herkesin aklındaki soruyu sordum: “Biber gazı kullanmadan olmuyor muydu? Copla müdahale edilseydi böyle olmazdı diyenler var?” “Zaten önce sıradan bir müdahale gibi başladık. Ama durduramadık. Dedim ya, Çin ordusu gibi tribünlerden koparak geliyorlardı. Ellerinde çeşitli maddelerle. Son seçenek biber gazıydı ve mecbur kaldık. Eğer biber gazı yerine fiziki müdahaleyle durdurmaya kalksaydık çok daha kötü sonuçlar olabilirdi.”
CAN KAYBI OLABİLİRDİ
“Nasıl kötü sonuçlar?” diye sordum. “Şöyle kötü sonuçlar. Arbedeler olurdu. Polislere yönelik şiddet kullanımı olurdu ve Allah korusun can kaybı olabilirdi. Sahadaki sporcular, yöneticiler, gazetecilerin güvenliği tehlikedeydi. Bir yerden sonra iş çığırından çıkabilirdi. Silah kullanılabilirdi son noktada.” “Ama tribünlerdeki masum insanlar etkilendi. Çoluk çocuk, olayla alakası olmayan herkes.” “Polis sadece tek tribüne ve sahadaki saldırganlara karşı biber gazı kullandı. Diğer tribünlere doğrudan biber gazı sıkılmadı. Ama onlar da etkilendiler haliyle.” “Olayları yapanları tespit edebildiniz mi?” “Şu ana kadar 47 gözaltı var. Diğerlerini de büyük ölçüde tespit ettik. Hem polis kamerası, hem yayıncı kuruluşun elindeki görüntüler, hem de MOBESE’ler vasıtasıyla büyük bölümünü tespit ettik. Şu anda da tek tek isim isim tespiti yapılmaya devam ediliyor. Bunların hepsini yakalayıp yargı önüne çıkaracağız.“
Maçtan sonra ne yaptım?
GALATASARAY şampiyon oldu ya, herkes zannediyor ki ben çok sevindim.
Hayır efendim hiç de sevinemedim.
Çünkü olacakları maç bittiği anda hissettim. Televizyon başındaydım.
Maç bitti, Fenerbahçe Başkanvekili Nihat Özdemir ve Federasyon Başkanı Yıldırım Demirören, Galatasaray Başkanı Ünal Aysal'ı tebrik ettiler.
O anda en dikkatimi çeken, Federasyon Başkanı'nın yüzü oldu.
Nihat Özdemir'den daha üzgün, daha tedirgindi.
Sanki Galatasaray'ın şampiyon olmasına üzülmüştü. Ya da en azından Galatasaray'ın şampiyon olması
Demirören'i germişti.
"Eyvah" der gibiydi.
Kupa töreninin yapılamayacağını o an anladım.
Federasyon böyle bir sonuca hazır değildi. Nitekim sonrasındaki gelişmeleri biliyorsunuz.
Peki bizim gibi gerçek sporseverler ne yaptık?
En yakın arkadaşlarımdan biri Fenerbahçelidir. Ailece.
Fenerbahçe şampiyon olduğu yıllardan birinde ellerinde bayraklarla benim eve saldırıya geçmiş, benim evi sarı lacivert bayraklarla sarmışlardı.
Bir başka yıl boyalarla gelmiş, benim evin kapısını sarı laciverde boyamaya kalkışmışlardı.
Geçen sene yaptıkları saldırıyı ise kafalarına iki kova su boşaltarak engellemiş, sonra da oturup beraber yemek yemiştik.
Bu yıl intikam sırasıydı.
Benim evdeki Galatasaraylı grupla onun evine gittik. Kapıyı çaldık ve 20 kişi evinin salonuna dalarak sarı kırmızı bayraklarla tezahürat yaptık.
Çıkarken de oğlunun sulu saldırısına maruz kaldık.
Pazar günü de birlikte yemeğe gittik.
Önümüzdeki yıl büyük ihtimalle onun bana yapacağı şakaya maruz kalacağımı bilerek.
Bizim için rekabet bu. Spor bu.
Bazen onlar, bazen biz kazanacağız kupayı. Gırgır geçeceğiz, eğleneceğiz.
Bunun bu kadar basit olduğunu bir öğrenebilsek!
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Sporu sevmeyenden taraftar olmayacağını anladığımız zaman.