Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ZOR iştir sistemin tamamına hâkim olmak ve topu atacak kimsenin kalmamış olması.

        AK Parti iktidar olmadan ve olduktan sonra yakın zamana kadar "sistemle kavga ederek" ilerledi.

        Doğruydu.

        Sistem dışı bir siyasi hareketti ve sistem, onun istediği şekilde

        işlemiyordu.

        Sağından solundan kuşatılmışlıkları vardı.

        Hareket alanı bulamıyor, hareket etmeye çalıştıkça zorlanıyordu.

        Sistem ona yer bırakmamaya kararlıydı.

        Çünkü sistem biliyordu ki,

        AK Parti onu değiştirmeye kararlı.

        İktidar olmakla başlayan bu

        süreçte AK Parti başarılı oldu.

        İte kaka yerini genişletti.

        Önce kollarını hareket ettirmeye

        başladı. Çevresindekileri itti.

        Sonra bacaklarını hareket ettirdi. Koştu.

        Ve en sonunda sistemi

        değiştirmeye, sistemi kendi yapısına uydurmaya başladı.

        Sistemi oluşturan tüm unsurlara hâkim oldu. Hâkim olduğu her yere kendi düşüncesine yakın ve yeni sisteme uygun isimleri getirdi.

        Bu iktidar için iyiydi ama

        beraberinde bir de sorun getirdi.

        Eskiden yapamadığı,

        yaptırılmayan her şey için sistemle itişiyor, sistemle kavga ediyor, sistemi suçlayabiliyordu.

        Ancak sistemin tamamına egemen olunca suçlayacak, topu atacak kimse kalmadı.

        Sahada başka oyuncu yoktu.

        Top hep iktidar takımındaydı.

        Bunun ilk önemli sıkıntısı Uludere'de yaşandı ve yaşanmaya

        devam ediyor.

        Bir diğeri ise bugün yapılması muhtemel genel grev.

        Kamu çalışanları zam konusunda hükümetle anlaşamayınca grev kararı aldılar.

        Kamuda en fazla örgütlü

        sendikanın başında, iktidara çok da uzak olmayan bir isim var.

        Ancak toplu sözleşme görüşmeleri tıkandığı anda, sendika başkanı çıkıp şöyle bir laf

        etti:

        "Hükümetimiz sürekli olarak büyüme rakamlarını anlatıyor. Milli gelir artışından bahsediyor. Ekonomimizin sağlamlığından dem vuruyor. Büyümede Çin'le yarıştığımızı söyleyenler konu ücret artışları olunca Uganda oluveriyorlar."

        Aslına bakarsanız demokrasi de tam böyle bir şey.

        Ne yaparsanız yapın, sistemin

        tamamına hâkim olduğunuz anda, kendi muhalefetiniz de kendi içinizden çıkıveriyor.

        Demokrasinin doğası gereği, muhalefetin bittiğini zannettiğiniz anda, kendi içinizden muhalefet yükseliyor.

        Kim ne derse desin, kim ne

        yaparsa yapsın.

        Demokrasi işliyor.

        Paranoyak olmanız, takip edilmediğiniz anlamına gelmez

        ÇOK ciddi bir paranoya oluştu.

        Başkasında değil bende.

        Kendimde.

        Yol paranoyası.

        Hiç de haksız olmadığımı dün anladım.

        Bir süreden beri, yaklaşık 1 yıldır Boğaziçi Köprüsü'nü kullanmaktan mümkün olduğunca kaçınıyorum.

        Bir şey bildiğimden değil, bir şey bilmediğimden.

        Sağlam mı, değil mi, bilmiyorum, Bilemiyorum.

        Hiçbirimiz bilmiyoruz, bilemiyoruz.

        "Çok yıprandı. Kapatılması ve bakıma alınması gerek" deniyor.

        Sonra birden bundan vazgeçiliyor.

        Trafik sorunu olmasın diye mi yoksa sorun olmadığı için mi bilmiyorum.

        "En iyisi kullanmamak" diyorum.

        E-5 diye bildiğimiz yoldaki Haliç Köprüsü'nün hiç de sağlam olmadığı ve depremde yıkılacak ilk köprü olacağı söyleniyor.

        Öyle midir değil midir bilmiyorum.

        Bir bakım yapılıyor mu, yapılmıyor mu, emin olamıyorum.

        Ondan da mümkün olduğunca yararlanmamaya çalışıyorum. Yolumu uzatıyorum ama geçmiyorum.

        Uzun zamandır bu paranoyayla yaşıyorum.

        Tam "Acaba kafayı mı yedim?" derken, dün Haliç Köprüsü'nden haber geldi.

        Vida kopmuş, köprünün bağlantısı bir karış yükselmiş.

        "Paranoyak değilmişim. Memleketi iyi tanıyormuşum"

        dedim kendi kendime.

        Çünkü dünyanın medeni ülkelerinde köprülerin, yolların bakımı düzenli yapılır.

        Eğer kopma ihtimali olan bir vida varsa kopmadan önce çıkarılır, yerine yenisi takılır.

        Kopma ihtimali olan bir halat varsa kopmadan önce değiştirilir.

        Bizde ise kopar.

        O arada yıkılmazsa, ölen ölmezse yerine yenisi takılır.

        Yıkılırsa, ölümler falan olursa üzülünür.

        O yüzden bu ülkede paranoyak olmak bir hastalık değil, bir tedbirdir.

        Üstelik de paranoyak olmanız, takip edilmediğiniz anlamına gelmez.

        NE ZAMAN O ADAM OLURUZ?

        Tedbirin tevekkülden önde yürüdüğünü anladığımız zaman.

        Diğer Yazılar