Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BAŞKASI tarafından kandırılmak pek iyi değildir elbet.

        Ama daha kötüsü vardır.

        Kendi kendini kandırmak.

        Başkası tarafından kandırılırsan, çok da salak değilsen, bir gün elbet uyanırsın duruma.

        Ama kendi kendini kandırıyorsan.

        Duruma uyanmak da zordur.

        Niye mi böyle başladım yazıya.

        Anlatayım.

        Haklı mıyım, haksız mıyım siz karar verin.

        Dün gazetelerde Türkiye’nin “ihracat şampiyonu şirketleri”nin listesi yer alıyordu.

        Türk sanayisinin devleri.

        Maşallah, Allah nazardan saklasın.

        Bol sıfırlı dolar rakamları açıklamışlardı ihracat olarak.

        Rakamlara baktığınız zaman “Türkiye yırtıyor” diyebilirdiniz.

        Ekonomimizle gurur duyabilirdiniz.

        Tüpraş 6 milyar 285 milyon, Ford 3 milyar 474 milyon, Renault 3 milyar 212 milyon, Vestel 2 milyar 775 milyon ve Tofaş da 2 milyar 313 milyon dolar ihracat yapmışlardı.

        En fazla ihracat yapan 6 şirketin toplam ihracat tutarı 16 milyar doları aşıyordu.

        Fena rakam değildi doğrusu.

        İşte benim “kendini kandırmak” dediğim mesele de tam burada başlıyor.

        Türkiye’nin bu 6 ihracat şampiyonunun toplam İTHALATI neydi peki?

        Bu ihracatı yapabilmek için kaç liralık ithalat yapmışlardı?

        Üzerine bu ihracatı yapabilmek için tamamı ithal kaç liralık enerji harcamışlardı?

        İşin özü, ülkeye kalan neydi?

        Bütün bunlar yapılan ihracattan düşüldüğü zaman geriye kaç lira kalıyordu?

        Katma değeri neydi bu yapılan ihracatın?

        3 milyar dolar?

        2 milyar dolar?

        Toplamın yüzde 10’u kadar mı, 20’si kadar mı, kaçı kadar?

        Açıkçası bilmiyorum.

        Kendimizi kandırmamak için karşılaştırmayı şöyle yapmak lazım.

        G.Kore’nin ihracatında bu oran nedir?

        Ya da Çin’in veya Almanya’nın.

        Ne dersiniz, kendimizi kandırıyoruz derken haksız mıyım?

        İDO'dan saçmalık

        İSTANBUL Deniz Otobüsleri'nin Bandırma ve Mudanya seferlerini sıkça kullanırım. Özellikle de yaz aylarında.

        Dün bilet almak için aradığımda çok şaşırtıcı bir durumla karşılaştım.

        Eskiden otomobil için bilet aldığınız zaman, sürücü için ayrıca bilet almak zorunda kalmazdınız.

        Şimdi kural değişmiş.

        Otomobil için bilet alacaksınız, sürücü için de ayrıca bilet alacaksınız.

        Hayatımda böyle saçmalık görmedim. Otomobil için bilet alacağım, kendim için almayacağım. Otomobili feribota bırakıp ineceğim.

        Bandırma'ya varınca o otomobili ne yapacaklarına kendileri karar versinler?

        Hollande ile çok şey değişecek

        FRANSA'nın Türkiye Büyükelçisi Laurent Bili uğradı dün.

        Hollande'ın Fransa Cumhurbaşkanı olmasından sonraki ilk sohbetimizdi.

        "Hollande'la birlikte ilişkiler düzelecek göreceksin" dedi.

        Ben pek umutlu değildim.

        "Fransız solu Türkiye'nin hassas olduğu konularda daha agresiftir. Zannetmiyorum" dedim.

        "Mesela" dedi.

        "Kürt meselesi, Ermeni meselesi. Zaten Hollande da soykırım yasasını getireceğini açıkladı" dedim.

        "Merak etme, öyle olmayacak. Hollande, Chirac kadar yakın olmasa da Mitterrand gibi de olmaz. Aslında Mitterrand da Türkiye'ye çok uzak bir isim değildi. Sadece Sarkozy, Türkiye'yi tamamen boşvermiş bir cumhurbaşkanıydı. Diğerleri Türkiye'nin önemini hep bildi, Hollande da bilecek. Ermeni soykırımıyla ilgili yasayı meclise getirecektir ama 'Türkiye'yi incitmeyecek bir formül' bulacağını peşin peşin söyledi" dedi.

        Türkiye-AB ilişkilerinin de aslında "çaktırmadan" iyi gittiğini, dosyalar açılmadı gibi görünmesine rağmen aşağıda çok sıkı bir şekilde çalışıldığını ve çok ilerleme kaydedildiğini, dosyalar açıldığında aslında zaten işin hazırlanmış olacağını söyledi.

        Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki vize meselesine de değindik.

        "Aslında Türkiye'de yüzde 50'lik bir kesim var ki, bunların Avrupa'da serbest dolaşım hakkı elde etmesi Avrupa'nın da çok lehine. Ama geride bir yüzde 50, hatta yüzde 30'luk bölüm var ki, Avrupa bunların bir anda akın etmesinden korkuyor. Bu yüzden peyderpey bir şeyler yapmak lazım ama Türkiye bunu kabul etmiyor. Aslında Türkiye bu ivmesini sürdürürse bir süre sonra o sorun da kalmayacak" dedi.

        Ve bir konuya da açıklık getirdi.

        "Ermeni konusuna dönersek, benim Armennews diye bir Ermeni ajansına demeç verdiğim yazıldı Türk basınında. Ben Fransa'nın Türkiye'deki büyükelçisi olarak böyle bir şey yapmam ve yapmadım da. Anadolu Ajansı benimle bir mülakat yaptı. Ermeni ajansı bu mülakatı alıp kullanmış. Ben orada '2015 geliyor, hazırlıklı olmak lazım' demişim. Hatırlamıyorum ama demiş olabilirim. Ki bunda yanlış bir şey yok. Ama benim Türkiye aleyhine bir şey söylemem mümkün değil, bunu şahsen bilmeni istedim" dedi.

        Biraz da dedikodu yaptık.

        Anadolu'yu gezerken Türkiye'deki değişimi gözlemlediğini ve AK Parti hükümetinin çok önemli şeyler yaptığını gördüğünü anlattı.

        "Ama hükümet sürekli olarak 'Türkiye eski Türkiye değil. Biz artık çok güçlüyüz. Türkiye artık etkin bir ülke' diye Avrupalı liderlerin kafasına kakıyor. Bunu biz de görüyoruz. Elbette Türkiye eski Türkiye değil. Biz de Türkiye'yi öyle görmüyoruz ama bunun sürekli olarak kafalarına vurulması Avrupalı liderlerin hoşuna gitmiyor" dedi.

        Ben de "Ama bazen söylemek lazım. Söylemeden anlaşılmıyor" dedim.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        En inandırıcı yalanların rakamlarla söylendiğini unutmadığımız zaman.

        Diğer Yazılar