Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        KÜRTAJ ve sezaryen meselesinde tavrım belli.

        İlk gün yazdım.

        Evet, ülkemizde sezaryen gereğinden fazla yapılıyor. Devlet bunun yükünü taşımak zorunda değil. Tıbbi gereklilikler dışında SGK bu yükü taşımamalı.

        Kürtaj ise bence bir kişilik hakkı.

        Kimseyi doğum yapmaya, çocuk sahibi olmaya zorlayamazsınız. Çocuk istemeyen doğurmaz. Ama elbette bunun bir zaman sınırlaması olmalıdır. Bu işleme ancak belirli zamana kadar izin verilmelidir. Bunun evrensel kabul görmüş ölçüsü ise 12 haftadır.

        Annenin hayatı ve özürlü bebek durumlarında ise bir sınırlama zaten anlamsızdır.

        Üstelik kürtajın yasaklanması töre cinayetlerini, çocuk anneleri, evlilik dışı çocukları artırarak bir toplumsal soruna da dönüşecektir.

        Dahası dün de dediğim gibi kürtajdan ölüm oranlarını 13 kat artıracaktır.

        Medeni dünya bunları çok önceden hesaplamış ve yasal düzenlemeleri buna göre yapmıştır. Ve medeni dünyada da bu mesele tartışılır durur.

        Bizde de tartışılması normaldir.

        Ama bu tartışmaların “acil” ve tartışmalara kulak tıkar bir biçimde “yasaklama yasasıyla” sona erdirilmesi pek de kabul edilebilir bir durum olmamakla beraber, Türkiye’nin “hangi dünyanın mensubu olmak istediğiyle” ilgili bir durumdur.

        Bakın aşağıda kürtaja “süre sınırlı” izin veren ülkelerle izin vermeyen ülkelerin haritasını koyuyorum.

        Alınacak karar “hangi dünyaya ait olduğumuzu” da gösterecektir.

        Katma değer üretenin yüzüne bakan yok

        İHRACAT meselesini taktım kafama ya.

        Üç gündür yazıyorum.

        Daha yazacağım galiba.

        Bakın Türkiye'nin ihracat şampiyonlarının karnelerine.

        TÜPRAŞ ihracat şampiyonu ödülü aldı. Hem de birincilikle.

        4.3 milyar dolarlık ihracat yaptığı için.

        Peki aynı TÜPRAŞ kaç dolarlık ithalat yapmış?

        Yazayım da gülün.

        31.3 milyar dolarlık. İhracatı negatif bakiye veriyor. Tam 27 milyar dolar.

        Bu nasıl ihracat şampiyonluğu?

        TÜPRAŞ'ın suçu yok elbet. Petrol ithal ediyor mecburen ama ortada bir ihracat yok. Demek istediğim o.

        Gelelim Ford'a.

        İhracatı 3.4 milyar dolar.

        Peki ya ithalatı?

        2.87 milyar dolar.

        Sağladığı katma değer sadece ithalat-ihracat karşılaştırmasıyla 602 milyon dolar.

        TOFAŞ'ın ihracatı 2.3 milyar dolar.

        İthalatı 1.945 milyar dolar.

        Elde var 368 milyon dolar.

        Toyota'nın ihracatı 1.44 milyar dolar.

        İthalatı 1.22 milyar dolar.

        Ondan kalan da 220 milyon dolar.

        Arçelik'in ihracatı 1.7 milyar dolar.

        İthalatı 1.22 milyar dolar.

        Memlekete kalan 503 milyon dolar.

        Sağolsunlar, bu şirketler benim soruma yanıt verenler.

        HABAŞ ve İÇDAŞ yanıt vermeyi bile kabul etmiyor. "Size ne?" dercesine.

        Vestel ve Renault da bilgi verecekler ama düne yetişmedi.

        Bakan Zafer Çağlayan'ın da dediği gibi "Sanayimiz çarpık".

        Katma değer üretemiyor.

        Bazı sektörler oransal olarak çok daha fazla katma değer üretiyor ama rakamlar büyük olmadığı için yüzlerine bakılmıyor. Hatta sektörleri baltalanıyor.

        Mesele burada.

        Başka yerde değil.

        Bir özür bekliyorum

        MİLLİ Takım kalecisi Volkan'ın foto muhabirimiz Vedat Danacı'ya yaptığı terbiyesizlikten bu yana tek kelime etmedim.

        Spor Müdürümüz Halil Özer olay olduğu anda arayıp bilgi verdiğinde ise Halil'e, "Halil'cim soğukkanlı olun. Nezaketimizi kaybetmeyelim. Öfkeyle davranmayalım. Olayı objektif olarak verelim. Ama Volkan ile aynı üslubu benimsemeyelim. Büyük ihtimalle o da yaptığı hatanın farkına varır ve bir özür diler" dedim.

        Olayın muhatabı olduğumuz halde, Türk basınında olayı en soğukkanlı şekilde duyuran da Habertürk oldu.

        Ben de tek satır yazmadım.

        Vedat Danacı'yı çok yakından tanıdığım, bu mesleğe başladığım ilk günden beri arkadaşım, kardeşim gibi olduğu halde, meslek hayatı boyunca kimseye karşı en küçük bir yanlış yapmadığını, terbiyesini asla bozmadığını, her zaman işinden başka bir derdi olmadığını bildiğim halde tek satır yazmadım.

        Bekledim.

        Ve hâlâ bekliyorum.

        Milli Takım kalecisi Volkan'dan bir özür bekliyorum.

        Vedat'ın yanına gidip, "Abi kusura bakma. Sinirim burnumdaydı. Özür dilerim" demesini bekliyorum.

        Yaptığını gençliğine verip konuyu böyle kapatmak istiyorum.

        Kullandığı mafya ağzını bile unutmaya hazırım.

        Dilemezse mi?

        Ben dileyeceğini düşünüyorum.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Başlayan yasakçılığın nerede biteceğinin asla belli olmadığını unutmadığımız zaman.

        Diğer Yazılar