Meclis mi, Diyanet mi?
Diyanet İşleri Başkanı da sonunda topa girdi.
Kürtaj meselesinde o da konuştu.
Söylediği, söylemesi gereken.
Bir din adamı zaten başkasını söyleyemez.
İster bizim Diyanet İşleri Başkanı olsun, isterse Katoliklerin lideri Papa.
“Din” dedin mi, söylenecek olan “belli”.
Kürtaj olmaz.
Dinin kuralı bu.
Olmaz, çünkü günah.
İster Papa’ya sor, ister patriğe, istersen müftüye ya da bulursan şeyhülislama.
Zaten dünyadaki tartışmanın nedeni de bu.
Birazı insani, gerisi dini. Zaten sıklıkla ikisi iç içe geçiyor.
İyi de Türkiye Cumhuriyeti, Diyanet İşleri Başkanı’na göre mi yönetilecek?
Diyanet İşleri Başkanı der ki: “Kürtaj yasaktır, günahtır, haramdır.”
Eyvallah.
Günaha girmek istemeyen yaptırmaz.
Yasa “Zorla kürtaj yapılır” demiyor ya!
Diyanet İşleri Başkanı, “Yolsuzluk, hırsızlık, vergi kaçırmak da günahtır” diyor.
Dinliyor mu ahali.
Ya da “Zina günahtır” diyor.
Takan mı var.
İster dini bütünlerde olsun, ister dini yarımlarda. Hatta hiç olmayanlarda.
Ve her şeyi Diyanet İşleri Başkanı’na mı soracağız ve ona göre mi hareket edeceğiz!
O zaman Meclis niye var?
Diyanet İşleri’nin buyruklarını yasa haline getirmek için mi?
Bundan böyle Meclis bir konuyu tartışırken, Diyanet İşleri Başkanı mutlaka o konuda görüş mü bildirecek, fetva mı verecek?
Var mı böyle bir demokrasi.
Dövülmüş bir kadının mektubu
DÜN sabah bir kadın okurumdan elektronik posta geldi.
Satırına dokunmadan sizlerle paylaşmak istiyorum:
"Fatih Bey, müsaadenizle size teşekkür etmek için yazıyorum. Bir mağdur olarak.
Cumartesi gecesi, paranoyak bir kıskançlıkla eşim beni fena şekilde dövdü.
Pazar sabahı evden çıkabildim ve hemen yakın Devlet Hastanesi'ne gittim (eski SSK).
Hem tedavi olmak hem de rapor almak için.
Normalde insanın suratına bakmazlar. Yıllar önce başıma benzer bir olay geldiği zaman gittiğim hastanedeki muameleyi hatırlıyorum çünkü.
Ama bu kez gördüğüm ilgi ve alaka şoke ediciydi.
Her şeyi hazırladılar. 10 dakika içinde tomografim çekildi.
Tedavi ve raporlar tamamlandıktan sonra işin en güzel kısmı, hastane personeli beni eliyle hastane polisine götürdü.
Durumu anlattılar.
Hastane karakolundakilerin ilgisi ise bambaşkaydı. Ekip otosuyla ilçe emniyet müdürlüğüne götürdüler.
Polis arkadaşlar sağolsunlar çok babacan ve alakalıydılar.
Tam iki saat benimle özel olarak ilgilendiler.
Koruma, savcılık ve mahkeme süreci ve hukuki haklarımla ilgili olarak uzun uzun bilgilendirdiler.
Gerçekten şaşkındım.
Sonunda dayanamadım ve amire 'Hayırdır bu ihtimam niye?' demek zorunda kaldım.
Yanıt benim için önemliydi.
Amir aynen şöyle dedi: 'Medya özellikle de Fatih Altaylı ve Habertürk aile içi şiddet konusunun yakasına öyle bir yapıştı ki, hükümet artık farklı bir prosedür uyguluyor. Hastaneye gelen her türlü kadına şiddet olayı otomatik olarak savcıya gidiyor. Şikâyetçi olsanız da olmasanız da bu böyle. Hükümet kadınların sahipsiz olmadığının açıkça görülmesini istiyor.'
Evet Fatih Bey, aynen böyle dedi emniyet amiri.
Sonra elime bilgilendirici bir kâğıt verdiler.
Fatih Bey, o bıçaklanmış kadın fotoğrafını yayınladığınızda size kızmış, hatta kusura bakmayın beddua sayılabilecek sözler etmiştim.
Ama siz haklıymışsınız. Allah sizden razı olsun.
Eğer siz bu konuya her gün yer vermeseniz, bu konuyu insanların suratına tokat gibi çarpmasanız belki de benim suratıma kimse bakmayacak, yediğim dayakla kalacaktım.
Büyük ihtimalle 'Hadi hanım evine, kocanın yanına. Kocan bu, sever de döver de' deyip yollayacaklardı beni.
Şu an bu satırları ağlayarak yazıyorum.
Ne kadar büyük bir sevap işlediğinizi bilemezsiniz.
Gazetecilik sadece haber vermek değildir, yeri geldi mi mağdurun abisi, babası, koruyucusu olmaktır.
Medyaya bakıyorum da bunun tek örneği sizsiniz.
Allah sizden gani gani razı olsun. Yüzünüzü hep güldürsün inşallah."
Benim değil, kadınlarımızın yüzünü güldürsün Allah. Onlar gülerse biz zaten güleriz.
Okurum bu içten mektubu bence sadece bana değil, bu konuda büyük duyarlılık gösteren, aylardır büyük mücadele veren Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin'e de yazmış.
Evet biz konunun üzerine gittik.
Ama Fatma Şahin de gereğini yaptı.
Üzerine gittiğimiz nice konularda parmağını kıpırdatmayan ne bakanlar gördük biz!
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Uyum sağlamayı kendimize benzetmek zannetmediğimiz zaman.