Hayalim gerçek olsa 12 Eylül olur muydu?
BİR hayalimi yazdım dün.
Ütopik ama bence güzel bir hayaldi.
“Ne olur Kılıçdaroğlu bir sabah Erdoğan’ın Meclis’teki odasına girse ve ‘Sabah kahvesine uğradım’ dese, Tayyip Bey de telefonu kaldırıp Devlet Bey’i çağırsa. Senede bir-iki de olsa ailece akşam yemeğine çıksalar. Ülkenin sorunları daha rahat çözülmez mi?” dedim.
Kendimce. Ama belli ki “aptalca” bir hayalmiş benimki.
Çünkü gelen mesajlara bakınca “Amma salakmışsın be Fatih” diye geçti içimden.
Çünkü “Evet ne güzel olur” diye başlayanlar bile “Güzel olur ama AKP ile bu mümkün değil” ya da “Şahane olur ama bu CHP’yle mi?” demişler.
Taban böyle olunca tavan da öyle oluyor ama kimbilir tavan farklı davransa tabana da yansır “olumlu hava”.
Bugün gazetede Süleyman Demirel’in 12 Eylül için “ifademsi bilgi” verirken fotoğrafını göreceksiniz.
Nüfusun çoğu genç, hatırlamıyor ama 12 Eylül’e giden günleri hatırlayanlarınız mutlaka var.
Meclis’teki kutuplaşma, ki o gün bugünkü gibi güçlü bir iktidar falan da yoktu, sokağa şiddet olarak yansımıştı.
Meclis de bu şiddeti körüklemek istercesine bir tavır içindeydi.
İki lider, Demirel ve Ecevit neredeyse selamlaşmıyorlardı bile.
Acaba benim hayalim gerçekleşmiş olsaydı yine 12 Eylül olur muydu?
Yani o iki partinin önemli isimleri darbeden sonra Zincirbozan’da bir araya gelip sohbet edeceklerine, darbeden önce Demirel ile Ecevit bir araya gelebilseydi, ülke meselelerini “adam gibi konuşarak” ele alabilseydi 12 Eylül olur muydu?
12 Eylül’e gerek kalır mıydı?
12 Eylül’de askerler “Anayasal suç” işlediler, kabul.
Peki ya 11 Eylül’e kadar siyasetçilerin işlediği suç da bir tür insanlık suçu değil miydi? İnsan gibi davranamama suçu değil miydi!
Not: Dünkü yazıma BDP’lilerden haklı eleştiriler geldi. “Niye BDP Lideri Demirtaş’ı da buraya dahil etmediniz?” diye.
Doğru.
Niye etmedim ki!
Belki “daha mümkün olandan” başlamak, ütopyayı daha da ütopik hale getirmemek için. Bilmiyorum.
Ama etmeliydim. Madem hayal 4 başı mamur olsun. Bir gün en azından Ahmet Türk de o odaya girsin.
Bu ülke insanlarının toplam değeri sizce kaçtır?
PKK yine 1'i asker 3 kişiyi kaçırdı.
Geçenlerde Teke Tek'e konuk oldu 20 yıl önce kaçırılan askerlerin aileleri.
20 yıl, dile kolay.
Askerlerden biri kaçırıldığında eşi hamileymiş.
Şimdi çocuğu 20 yaşında. Yakında o da askere gidecek.
20 yıl. Habersiz. Bilgisiz.
Ama sadece onlar mı?
PKK'nın kaçırdığı askerlerimizin, öğretmenlerimizin, sağlık görevlilerimizin sayısını bile bilmiyoruz.
Kaymakam bile kaçırdılar.
Peki nerede bu insanlar?
Kimsenin bir fikri, bir bilgisi yok.
Bu insanları geri getirmek için bir çabamız da yok.
Kaçırıldılar ve olay kapandı.
Böyle bir devlet olur mu?
Kızdığımız, kükrediğimiz İsrail 1 tek eri için dünyayı yıkıyor.
Bizim devletimiz susup bekliyor.
Bizim çocukların Gilad Şalit kadar değeri yok mu? Belli ki, yok.
Bu ülke sonuç olarak bu değersiz insanların bir araya gelmesinden oluşuyor.
Bu insanlar hep birlikte "bu milleti" oluşturuyorlar.
Eğer bu insanların her birinin değeri devlet gözünde "sıfır" ise.
Toplam değerlerinin kaç olduğunu bilmek için ilkokul düzeyinde matematik bilgisi yeter?
Yanı başımızda eylem
HEMEN yanı başımızda haftalardır süren bir eylem var.
Aslına bakarsanız 3 yıldır arada bir eylem oluyordu ama 18 gündür sürekli bir eylem var.
Her gün işçiler bağırıyor, yol kesiliyor, yürüyüşler yapılıyor.
En küçük bir olay, bir tatsızlık olmadan.
Eylemin gerekçesi şu:
Kamuda giderek yaygınlaşan bir şekilde BEDAŞ da taşeron firmalarla çalışıyor. Taşeron firma, işçilerin maaşlarını zamanında yatırmadığı ve kesinti yaptığı için çalışanlar bir gün iş bırakmışlar.
Ve aynen THY'de olduğu gibi 124 işçi anında kapının önüne konulmuşlar.
Onlar da haklarını almak için 18 gündür eylem yapıyorlar.
İleri demokrasi Türkiye'de hak arayan işçilerin düştüğü durum.
Hakkını ararsan kovul.
Kovulduktan sonra hakkını aramaya devam et.
Ama asla alama.
İleri demokrasi.
İleri işçi hakları.
Sanki 12 Eylül dönemi geri geldi.
Not: Parasız eğitim istediklerini göstermek için pankart açanlara 8.5 yıl verilen ülkede ben neden bahsediyorum. Deli miyim neyim. Şu işçiler terör örgütü üyeliğinden içeri atılmadıklarına şükretsinler.
Federasyon Başkanlığı için şart
BİZİM spor gazetesinde yer alan bir iddiaya göre, eski Galatasaray Başkanı Adnan Polat'ın adı Türkiye Futbol Federasyonu Başkanlığı için geçiyormuş.
Okuyunca güldüm.
Yıldırım Demirören gidecek, yerine Adnan Polat gelecek.
Anlaşılan Futbol Federasyonu Başkanı olmak için gerek şart "kendi kulübünü batırmak" olmuş.
Ayıp!
ADNAN Polat demişken.
Galatasaray Spor Kulübü, Adnan Polat'ı disiplin kuruluna vermiş.
İhraç istemiyle.
Olacak şey değil.
Başkanlık döneminde başarısız olmuş olabilir, ama bugünkü yönetimde yer alanların büyük bölümü kulübün yolunu bilmezken, bazılarının altındaki bezi annesi değiştirirken Adnan Polat Galatasaray Kulübü'ne hizmet ediyor, emek veriyordu.
Böyle bir adamı disiplin kuruluna vermek Polat'ın değil, disipline verenlerin utanması gereken bir durumdur.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Elimizdeki telefonun ekranından çok karşımızdakinin yüzüne baktığımız zaman.