Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ÜLKENİN bölünmüşlüğü o hale gelmiş ki, neredeyse "Suriye çok haklı" diyecek bazıları.

        Uçağımızın Suriye hava sahasında vurulduğu kanıtlansa sevinçten havalara uçacak gibi yazıyor, söylüyorlar.

        Fantom'un casusluk faaliyeti nedeniyle Suriye sınırını ihlal ettiği belgelense daha da mutlu olacaklar.

        Ayıptır yahu!

        Oysa Türkiye'nin tavrı açık. Net bir çağrı yapıyor Türkiye.

        "Bölgede faaliyet gösteren tüm radarlar kayıtlarını açıklasınlar" diyor.

        "Kıbrıs'taki İngiliz üssü de bu olayı mutlaka radarda görüntülemiştir, o da bilgilerini kamuoyuyla paylaşsın" diyor.

        Bunu duyan yok. NATO Genel Sekreteri "Evet" dememiş de, kıvırmış da, o olmuş da, bu olmuş da!

        Diyelim ki, Türk Fantom'u Suriye hava sahasında vuruldu.

        Ne fark eder.

        Her sınır ihlal eden vuruluyor mu?

        Yunanistan'la her gün birbirimizin hava sahasını ihlal edip duruyoruz.

        Vuruyor muyuz?

        Geçen ay Rus uçakları filo halinde Türk hava sahasını ihlal etmişler.

        Vurduk mu?

        Kurallar belli.

        Önce sözlü uyarı.

        Sonra yerden uçak kaldırıp hava sahasını terke zorlama.

        Olmadı inmeye zorlama.

        Suriye bunların herhangi birini yapmış mı?

        Hayır.

        Suriye'den ne uyarı var, ne başka bir şey.

        "Suriye hava sahasındasın, bölgeyi terk et" uyarısı yapan Türk radarı.

        Suriye ise hiçbir uyarı yapmadan vurmuş.

        De ki, Suriye hava sahasında.

        Olacak iş mi!

        Ama diyorum ya, ülke öyle bölünmüş, öyle bir karşılıklı nefret söylemi gelişmiş ki, burada bile kendi uçağımızı, kendi pilotumuzu suçlama eğilimi var bazılarında.

        Bu hale gelmiş bir ülkenin geleceği pek de parlak olmaz.

        Böylesi bir bölünmüşlüğü ortadan kaldıramazsak, sonumuz hiç de parlak değil.

        Bunu kabul edilebilir bir seviyeye indirmek hepimizin ortak görevi.

        Tabii en başta da ülkeyi yönetenlerin.

        "Bu kadar karşıtlığa neden olacak ne yaptık?" diye düşünmek!

        Bir uçak yapma hikâyesi

        DÜN Hürkuş'tan bahsederken Embraer örneğini verdim.

        "Hafta sonu da onun hikâyesini yazayım" dedim.

        Embraer, Brezilyalıların dünya piyasasına sunduğu ve dünyanın hemen hemen tüm havayollarında kısa ve orta mesafe uçağı olarak kabul gören bir uçak.

        Şimdi üç farklı modelle iş jeti pazarına da hızlı bir giriş yapıyorlar.

        Üstelik sadece sivil uçak değil, savaş uçağı da üretiyorlar.

        Embraer'in kuruluşu yaklaşık 40 yıllık bir hikâye.

        ÖNCE ZİRAİ UÇAK

        1970'lerin başında "zirai ilaçlama uçağı" yapmak üzere Brezilya'da kamu girişimi olarak başlıyor hikâye.

        1980'lerin sonuna kadar önemli bir gelişme olmuyor.

        Küçük uçaklar üretiyorlar.

        Brezilya hükümeti bu süre içinde yüzlerce öğrenciyi bursla ABD'ye yolluyor ve orada uçak mühendisliği eğitimi aldırıyor.

        Bu öğrenciler ABD'nin en iyi okullarında okuyor, ardından da uçak sanayiinde çalışmaya başlıyorlar.

        Ardından da ülkelerine dönüp Embraer'de işe başlıyorlar.

        Embraer'in dünya çapında bir üretici olmasının önü de bu gençlerin geri dönüşüyle başlıyor.

        Bu gençlerin ülkelerinin uçak sanayiinde görev almaya başlamalarıyla Brezilya uçak üretiminde bir sonraki aşamaya geçiyor ve dizayn üretmeye başlıyor.

        1990'ların başında da büyük ölçekli üretimlere hazır hale geliyor.

        TAI ORTAKLIĞI KABUL ETMİYOR

        Tam bu noktada olaya Türkiye'nin adı karışıyor.

        Embraer yöneticileri, 1990'ların başında Türkiye'ye geliyor. Daha doğrusu TAI'ye.

        Ortak uçak üretimi için teklifte bulunuyorlar. O sıralarda TAI, yabancı uçak üreticilerine fason parça üretiyor. Embraer yöneticileri, "Bırakın bu fasonu. Bunda gelecek yok. Ortak dizaynlar yapalım. Yepyeni uçaklar üretelim" diyor.

        TAI, Embraer'in bu teklifini, "Siz uçak falan yapamazsınız" diyerek reddediyor.

        Dahası o sırada TAI'nin başında bulunan asker kökenli yönetici, aracılık yapan kişiye "Ne getirdin bunları bana. Boşuna vaktimizi aldın" diyor.

        TAI'den ret yanıtını alan Embraer'ciler ülkelerine dönüyorlar.

        Ve sonunda bugün Airbus A319 ve 320'ye çok ciddi rakip olan yolcu uçaklarını, Falcon'a, Cessna'ya, Hawker'a rakip olan iş jetlerini üretmeye başlıyorlar.

        Şu ana kadar yaklaşık 1000 adet yolcu uçağı satmışlar. Avustralya'dan Avrupa'ya, Amerika'ya kadar tüm havayollarına.

        19 MİLYAR DOLAR AVANS

        Ellerinde ise 821 uçaklık bir sipariş listesi var. 2015 yılına kadar fabrikaları ful durumda.

        Bu 821 uçak için aldıkları avans miktarı ise sıkı durun tam 19 milyar dolar.

        Bu parayla çok ciddi finansman yapıyorlar.

        Savaş uçağı konusunda da oldukça önemli başarılara imza atıyorlar.

        Son olarak Amerikan ordusunun açtığı bir ihaleyi, ABD'li savunma sanayii devlerinin arasından sıyrılarak kazandılar.

        ABD'nin terörle mücadelede kullanmayı planladığı yeni tasarım alçak irtifa havadan karaya savaşma yeteneğine sahip uçaklarını üretecekler.

        Bu uçaklar alçak irtifada uçarak helikopterlerin yaptığı işin bir benzerini yapacaklar. Ancak hem menzil, hem de havada kalma süresi olarak helikopterlerden çok daha uzun mesafe ve süre uçacaklar.

        Dün dedim, "Hürkuş önemli. Bir yerden başlamak lazım" diye.

        İşte bugün dünyadaki 3. büyük üretici konumuna gelen Embraer'in hikâyesi bu.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Dev aynası kırılınca hayal kırıklığına uğramadığımız zaman.

        Diğer Yazılar