Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        YASA yürürlüğe girmeden yazdım, "Bu yasa boşanmalara neden olacak" diye.

        Tınmadı kimse.

        Zaten bu dönemin en önemli sorunlarından biri bu. Kimse tınmıyor.

        Herkes bir ezber tutturmuş gidiyor.

        İyi niyetle bir yanlışa işaret ediyorsunuz. İşaretiniz tek bir işe yarıyor: "Yanlışa sahip çıkıyorlar."

        "Vay sen nasıl olur da benim yanlışımı bulup çıkarırsın."

        İktidarı da böyle muhalefeti de. Ama salgın hastalık gibi siyasetten ticarete her yere yayıldı bu durum.

        Gazeteci eleştiriyorsa, yanlış bile doğruya dönüşüyor.

        Niyeyse.

        Belki bizim mesleğin de cılkı çıktığı içindir.

        Yanlışı da, doğruya da özneye göre eğip bükenler yüzündendir.

        İşin kötüsü, bu durum akıl tutulmasına neden oluyor.

        Kimse farkında değil.

        Belki de tutulan şeyi pek kullanmadıkları içindir.

        Neyse derdimiz bu değil.

        Derdimiz, Borçlar Kanunu'nun evlere soktuğu nifak.

        Yani "kadından istediği kefalet onayı".

        "Bu yasa boşanmaları artırır" diye yazdığım gün avukatım Rezzan Aydınoğlu aradı.

        "Bu yasa çok iyi oldu. Eşitlik sağladı. Eskiden sadece kadınlar için erkeğin onayı istenirdi. Şimdi erkekler borçlanırken veya kefil olurken kadının da onayı gerekecek."

        Ona şöyle yanıt verdim: "Rezzancım. Bu yasa kadınlara fayda değil zarar getirecek. Olaya eşitlik açısından bakıyorsun ama bunun getireceği zorlukları hesaba katmıyorsun. Doğru olan belki diğerini kaldırmaktı. Eşitliği orada sağlamaktı."

        Bu yasa yürürlüğe girdiği günden beri çevremde şöyle konuşmalar duyar oldum:

        ŞÜPHECİ KADINLAR

        "Ben bu kâğıdı imzalamam. Anamdan kalan evim de riske girecek."

        "Senin evin niye riske girsin? Seninle alakası yok bunun. Yıllardır bu iş böyle yürüyor. İmzala işte."

        "Ben anlamam. İmzalamayacağım."

        "Ulan arılamıyorsan niye imzalamıyorsun?"

        "Yasal hakkım. İmzalamam imzalamam. Sana ne?"

        "Yahu ben ortaklarıma ne diyeceğim? Sen manyak mısın?"

        Bir başkası ise şöyle:

        "Bana ne senin bankayla olan işinden. Çocukların geleceğini düşünüyorum."

        "Buna onay vermezsen çocukların bir geleceği olmayacak. İş batacak."

        "Ya bu parayı geri ödeyemezsen."

        "Niye ödeyemeyeyim canım. Yıllardır bu iş böyle yürüyor."

        "Demek ki iyi yürümüyormuş. İzin vermiyorum. Beni ödeyeceğine

        ikna et."

        "20 yıldır ödedim. Yine öderim." "Ya bu sefer ödeyemezsen."

        "Tamam o zaman ben işi bırakıyorum. Gel işin başına sen geç.

        Ne halt ediyorsan et."

        UYANIK KADINLAR

        Bir de "Uyanıklar" var.

        "Bunu imzalarsam kaç lira alacaksın."

        "1 milyon."

        "İmzalarım ama bana o beğendiğim çantayı alacaksın. Tamam mı?"

        Ya da meraklılar.

        "Ortağının karısı imzaladı mı, yoksa bir salak ben miyim?"

        "İmzaladı tabii."

        "Bana imzaladığı kâğıdı göster, ben de imzalayayım."

        Bir de fiili durumlardan ötürü doğan sıkıntılar var:

        TATİLDEKİ AİLE

        "Çabuk İstanbul'a gelmen lazım."

        "Niye?"

        "İmzalaman gereken kâğıtlar var."

        "Nasıl geleyim? Daha iki gün oldu buraya geleli."

        "Ne yapayım, gelmen lazım."

        "Yahu çocuklarla tatildeyim. İki kâğıt imzalayacağım diye 4 saatlik yolu geri mi geleceğim."

        "Geleceksin. Yoksa banka krediyi vermiyor."

        "Yurtdışında de."

        "Dedim. Dinlemiyorlar."

        "Çocukları bırakamam."

        "Çocukları da getir."

        "Yazık değil mi. Tatile geldiler sevinç içinde. Kıyameti koparırlar."

        "Gelmezseniz burada kıyamet kopacak."

        Bunları okuyunca şaka yaptığımı zannediyorsunuz değil mi?

        Bir arkadaşımın eşi ise farklı bir yönden yasayı eleştiriyor:

        'BANA NE' DİYENLER

        "Ben kocamın işine karışmaktan memnun muyum diye kimse bana sormuyor. Niye bunlarla ilgilenmek zorunda kalayım. Bir kâğıt imzalıyorum. Belki çok sıradan bir işlem için. Ama alışık olmadığım bir şey. Uykularım kaçıyor bu yüzden. Kendimi borçlu, sorumlu hissediyorum. Mutsuz oluyorum bu yüzden. Bunlardan binlercesi daha önce yapılmış işler ama benim haberim olmadığı için bir sıkıntım da yoktu. Şimdi ben de bu işin parçası gibi oldum. Huzurum kaçtı. Üstelik de bilmediğim bir şeyi imzalıyorum. Ben ne bileyim iş için bu gerekli mi, gereksiz mi? Ne anlarım. Gidip işyerinde her şeye müdahil mi olayım, yapılan doğru mu değil mi anlamak için. Saçmalığın daniskası bu."

        Hayır. Hepsi gerçek.

        Eşiyle bu sorunları yaşamamak için yönetim kurulu üyeliğinden istifa edenler bile var.

        Hele hele evliliğinde sorun yaşayanlar açısından durum tam bir kâbusa dönmüş vaziyette.

        Borçlar Kanunu'nun bu maddesi değişmediği müddetçe çok ciddi aile faciaları çıkmaya gebe.

        Benden bir kez daha uyarması!

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Yasa yaparken nasıl uygulanacağını gözümüzün önüne getirdiğimiz zaman.

        Diğer Yazılar