Her şey başkana yazar
GEÇEN gün Rahşah Gülşan’la günlük mutad sohbetlerimizden birini yapıyorduk. Her gün bir taksi sürücüsü kadar yol yaptığı için trafikteki duruma hayli öfkeliydi ve öfkesinin adresi İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’tı. “Böyle bir şey olur mu? İstanbul kilitlenmiş, Belediye Başkanımız Artvin’de” dedi. “Eeee” dedim. “Burada olması gerekmez mi?” diye şaşırdı benim çıkışıma. “Gerekmez. Köprüdeki tamirat Karayolları’nın işi. Belediyeyle alakası yok” dedim. Rahşan kızmıştı bir kere. “Olsun, sonuçta İstanbul perişan” dedi. “Peki” dedim, “Kadir Topbaş burada olsa ne yapacak? Eline bir bayrak, bir düdük alıp trafiği mi yönetecek? Sen geç, sen dur mu diyecek? Adam belediye başkanı mı, trafik polisi mi? Yoksa köprüdeki inşaatta çalışmasını mı istiyorsun? Silindir mi kullansın mesela”. Rahşan hâlâ kızgındı. “Ben başkanı burada görmek istiyorum” dedi. “O zaman şöyle söyleyeyim. Diyelim ki, gece yarısı bizim matbaada bir sorun çıktı. Ben o saatte kalkıp gazete binasına gelsem matbaadaki sorunun çözümüne bir katkım olur mu?” dedim. Bana hak verdi mi bilmiyorum ama tartışmayı uzatmadı. Başkanı İstanbul’a çağırmaktan da vazgeçti. Rahşan vazgeçti ama belli ki, sadece Rahşan değil, herkes köprü tamiratının yarattığı kaostan Büyükşehir Belediye Başkanı’nı sorumlu tutuyor. Son olarak bir profesör bile bunu yazdığına göre yapacak bir şey yok. Başkan da, Basın Danışmanı Ahmet Faruk Yanardağ da ne kadar, “Bu tamiratın bizimle bir ilgisi yok” deseler de halk ilgiyi kafasında kurmuş. Gazetecisi de, iletişim bilimcisi profesörü de kurmuş. Siyaset öyle bir şey işte. Senin dışındaki olumlu gelişmeler nasıl senin artılarına yazılıyorsa ve sen bundan rahatsız olmuyorsan, senin dışındaki olumsuz gelişmelerin de sana yazılmasından gocunmayacaksın. Siyasetçinin yapması gereken, olumlunun olumlu gitmesini engellememek, olumsuzu ise kendisi dışında olsa bile olumluya çevirmek için uğraşmak.
NYT’nin yaptığı düşmanlıktır
GEÇEN hafta Serdar Turgut’un önemli bir yazısı vardı. Bir yerlerde Türkiye’ye karşı düğmeye basıldığını anlatan yazısı. Dün bunun çok önemli bir örneğini gördük. Hatırlayacaksınız, geçen haftalarda WSJ düşürülen uçağımızla ilgili birtakım iddiaları gündeme getirmiş, Başbakan Erdoğan da gazeteyi ağır biçimde eleştirmişti. Şimdi de New York Times, Türkiye aleyhtarı bir yazıyı yayınladı. Bunda garipsenecek bir şey yok aslında. New York Times, Türkiye’den pek hazzetmez. Bunu da sık sık bel altı vuruşlarla gösterir. Ama bu kez bel altının da altına inmiş ve bacak arasına tekme atıyor. Türkiye düşmanlığıyla meşhur, kimliği ve kökeni müphem Taner Akçam’ın Türkiye’ye düşmanlık dolu bir makalesini yayınlıyor. Bu da çok alışılmadık bir durum değil. Ama sonrası alışılmadık. NYT bu makaleyi hem İngilizce, hem Türkçe olarak yayınlıyor. Yetmiyor, bu “sözde” makalenin duyurusunu da Twitter üzerinden yapıyor. Hem de Türkçe olarak. Bunun adı gazetecilik değildir. Bunun adı net ve açık “hasmane” bir tutumdur. Hasım olmak bile bunu izah etmez. Bu düpedüz Türkiye düşmanlığıdır. Görünen odur ki, AK Parti iktidarı ve Türkiye, artık Batı medyasında “yükselen” değil, “düşmekte” olan bir değerdir. Ancak bunun Türkiye’ye yansımaları pozitif olmayacaktır. Batı medyasının bu tavrı, iktidarı “daha demokratik” değil “daha otoriter” olmaya götürecek, bu otoriterliği de “Batı’nın Türkiye’ye düşmanca tavrı” üzerine oturtarak toplumsal temelini bulacaktır. NYT’nin, WSJ’nin düşmanlığının bedelini yine Türk halkı ödeyecektir.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Türkiye’de konuşmayan sözde aydınlar, yabancı gazetelere konuşmayı marifet zannetmedikleri zaman.