Sultan camileri
BAŞBAKAN Erdoğan’ın konuşma metinleri genel olarak iyi hazırlanmış metinlerdir. Başbakan’ı iyi tanıyan, yaklaşımlarını bilen az sayıda kişi tarafından hazırlanırlar.
Başbakan da Allah var bu metinlere çok iyi hayat verir.
Araya metin dışı cümleler, doğaçlamalar sıkıştırır.
Metin yazarlarının yazdıklarının hakkını bu kadar iyi veren ve metni daha ileriye taşıyan bir başka siyasetçi muhtemelen yoktur.
Ancak bu kez Başbakan Erdoğan’ın metnini hazırlayanların “derslerine iyi çalışmadıklarını” ve bu yüzden de vahim hatalara imza attıklarını düşünüyorum.
Başbakan Erdoğan, Çamlıca’ya yapılacak camiden söz ederken “selatin camii” tanımlamasını kullandı.
Ama aynı cümle içinde iki kez yanıltıldı.
Çünkü “Anadolu yakasında bir selatin camii yok” dedi ve Çamlıca’ya yapacakları caminin bir selatin camii olacağını söyledi.
Başbakan’a bu konuşmayı hazırlayanlar ne der bilmiyorum ama ortada çok vahim iki hata var.
Birincisi “selatin camii” tabirini kullanmaları.
“Selatin” “sultan”ın çoğuludur. “Sultanlar” demektir.
“Selatin camileri” de “Sultanların yaptırdığı camiler” demektir.
Bugün ortada bir sultan olmadığına göre, bir sultan camii yapılması mümkün değildir.
Metin yazarları büyük ihtimalle “selatin camii”nden “büyük, görkemli cami” kastedildiğini zannedecek kadar terminolojiye uzaklar ki, çok tartışılacak bu cümleyi oraya koymuşlar.
Gelelim ikinci hataya.
İstanbul’un Asya yakasında tam 4 adet “selatin camii” vardır.
Bunlar Fatih, Beyazıt, Süleymaniye, Selimiye veya Sultanahmet camileri kadar büyük ve görkemli olmasalar da selatin camileridir.
Beykoz Camii, Sultan 3. Mustafa tarafından yaptırılmış bir selatin camiidir.
Keza Üsküdar Ayazma Camii de aynı sultan tarafından yaptırılmıştır.
Kadıköy İskele Camii de, yine 3. Mustafa’nın şehre armağan ettiği bir camidir.
Hadi bunları bilmiyorsunuz...
Beylerbeyi Camii’nin Sultan 1. Abdülhamid tarafından yaptırıldığını da mı bilmiyorsunuz diye sormak isterim bu metni yazanlara.
Para sultanın cebinden
HAZIR selatin camileri konusuna girmişken bir ufak bilgi daha vereyim.
Selatin camileri, yani Osmanlı padişahları tarafından yaptırılan camilerin çok önemli bir özelliği vardır.
Zaten bu özellikleri nedeniyle "selatin camii" olmuşlardır.
Osmanlı sultanları, bu camileri kendi ceplerinden ödedikleri paralarla yaptırmışlardır.
Diyeceksiniz ki, "Devletin hazinesi zaten sultana ait değil mi?"
Değil.
Devletin hazinesi ayrıdır.
Sultanların şahsi servetleri ayrıdır.
İmparatorluğun kuruluşundan itibaren bu ayrıma çok sadık kalınmıştır.
Sultanlar isimlerini taşıyan camileri yaptırırken, tüm masrafları ceplerinden ödemiş, şahsi servetleriyle tüm masrafları karşılamış, hatta zaman zaman parasız kaldıklarından camilerin inşaatları durmuş, kimi zaman da camileri tamamlamak için şahsi mallarından bir bölümünü satmak zorunda kalmışlardır.
İsrail'le bir formül bulmalıyız
DIŞ haberler editörümüz Özcan Tikit'in İsrail'den yazdıklarını okudukça edindiğim izlenim şu:
İsrail, Türkiye ile yeniden işbirliği yapabilmek, dostluğu yeniden tesis edebilmek için "yanıp tutuşuyor".
Dışişleri Bakanı Lieberman'ın, "Türk kahvesi deriz ancak özür dilemeyiz" cümlesinin altında çok derin bir mesaj var.
Biliyorsunuz dünyanın pek çok ülkesinde, özellikle de Batı ülkelerinde bizim Türk kahvesine "Greek Coffee" diyorlar. Yani Yunan kahvesi.
Lieberman'ın "özenli" cümlesi, "Yunanistan'la ilişkilerimizi ilerletiyoruz ama sizi tercih ederiz" anlamını taşıyor bana göre.
Bugün de Netanyahu yönetimi "Sihirli formül arıyoruz" diyerek bu işi çözmekteki arzularını iki gün içinde ikinci kez tekrarlıyor.
Aslına bakarsanız bölgenin selameti açısından da Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkilerin yeniden "normale yakın" düzeye dönmesi gerek.
Gelişmelere baktığınız zaman Arap dünyasında giderek gücü eline almaya başlayan köklü İslamcı hareket "İhvan-ı Müslimin" yani Müslüman Kardeşler bile İsrail'in varlığını kabul ettiğini açıkça belirtiyor.
Mısır'ın İhvan kökenli Cumhurbaşkanı, "Yapılan tüm uluslararası anlaşmalara saygılıyız" diyerek Camp David'e sadık kalacaklarını vurguluyor.
Ortadoğu İslam coğrafyasında artık eskisi gibi "İsrail karşıtı" bir iklim yok.
Birbirlerinden hoşlanmasalar da, beraber yaşama kararlılığı hâkim.
Bu yüzden Türkiye ile İsrail arasındaki bu gerilim çok uzun sürmemeli.
Her iki taraf bir ortak formül üreterek bu meseleyi aşmalı.
Ortadoğu'nun buna bugün her zamankinden daha fazla ihtiyacı var.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Fakir sofrasındaki iftarın zengin sofrasındaki iftardan daha besleyici olduğunu unutmadığımız zaman.