'Türkiye hiçbir şey yapamaz'
ÖNCEKİ akşam bir davetteydim.
Yanıma Altan Tan oturdu.
Eski AK Partili.
Sonra BDP’ye geçmişti, bilirsiniz. Şimdi de BDP milletvekili. Onu da bilirsiniz.
Sözünü sakınmayanlardandır.
“Ne diyorsun Suriye’de olup bitene” dedim.
“Beklenenden fazlası oldu. Hükümet şaşkındır” dedi.
Sonra ekledi: “Kürt coğrafyası birbiriyle birleşiyor. Olması gereken oluyor.”
“Suriye Kürtleri, Suriye’den kopacak mı yani” diye sordum.
“O kadarını şimdiden bilemem. Ama Irak’taki gibi bir otonomi falan olabilir. Olmalı da” dedi.
“Suriye ve Irak Kürdistan’ı birleşir mi?” diye ısrar ettim.
“Belli olmaz. Ama olabilir” yanıtını verdi.
“Suriye’de PKK güçlü. Barzani ister mi bunu?” dedim.
“Bak bir şey anlatayım” dedi: “Barzani ile Talabani, ikisi de Kürt. Bunlar önce bölündüler. Biri Süleymaniye’yi başkenti yaptı, öbürü Erbil’i. Sonra savaştılar. Birbirlerinden 3500 kişiyi öldürdüler. Şimdi bak. Biri Irak’ın başında, diğeri Kürdistan’ın. Anlaştılar, uzlaştılar. Suriye’de de aynısı olur. Başta belki bir kapışırlar. Savaşırlar. Sonra uzlaşırlar.”
“Yani Barzani’nin büyük Kürdistan hayali gerçek mi oluyor” dedim.
Güldü.
“Türkiye böyle bir şeye izin verir mi?” diye sordum.
“Burada Türkiye’nin yapabileceği bir şey yok. Türkiye’yi ilgilendiren bir şey de yok” dedi.
“Türkiye ve İran’daki Kürtler de buna katılır mı; plan, hedef, hayal o mu?” dedim.
“Türkiye’nin durumu farklı. Türkiye Kürtleri, Türkiye’den ayrılmak istemiyor. Türkiye’de kalmak, Türkiye’ye vatandaşlık bağıyla bağlı olmak istiyor. Türkiye’deki Kürtlerin hiçbirinin, en azından büyük çoğunluğunun böyle bir isteği yok. Ha, ne zamana kadar yok. Türkiye’de adam yerine koyulmaktan umut kesene kadar yok. Sen de bizim vatandaşımızsın, senin de hakların var denilirse Türkiye Kürtleri hiçbir yere gitmez. Türkiye’den de ayrılmaz. Ama Türkiye’den umudu keserse o başka.”
Altan Tan’ın anlattıklarından anladığım şu.
Suriye’deki PKK etkisi altındaki Kürtler ile Irak’taki Kürtler arasında bir çatışma olasılığı çok büyük.
Ancak bu çatışmanın sonunda, uzun veya orta vadede Kürtlerin bir şekilde uzlaşmaları ve Güney sınırımızda Araplarla aramızda bir Kürt devleti bulma ihtimalimiz de var.
Camiyi en büyük mimarlar çizsin
ÇAMLICA'da yapılacak camiye karşı olduğum gibi bir izleniminiz varsa yanılıyorsunuz.
Karşı falan değilim.
Cumhuriyet döneminde yapılan cami sayısı, Osmanlı döneminde yapılan cami sayısından herhalde birkaç kat fazladır.
Büyük camiler de yapıldı Cumhuriyet döneminde.
Mesela Ankara'ya. Kocatepe Camii.
İstanbul'a o kadar büyüğü yapılmadı ama gerek olmadığı içindi herhalde.
Bilmiyorum.
Bu yüzden de bir karşıtlığım yok. Yapılabilir.
Konunun beni ilgilendiren bölümü, bu caminin mimarisi.
Boğaz'ın girişinde, İstanbul'un simgelerinden biri olmaya aday bir cami yapılacaksa ve o cami orada yüzyıllarca kalmaya adaysa "çok güzel" olmalı.
Asla ama asla Mimar Sinan'ın yaptıklarının bir taklidi olmamalı.
Sinan'dan 500 yıl sonra hâlâ onun bıraktığı yerde olmamamız gerek.
Farklı, çağdaş, mimarideki gelişmeleri yansıtan ama özümüzden de kopuk olmamalı.
Dünyanın en önemli binaları arasına girmeye aday olmalı.
Caminin projesi bir yarışma sonunda belirlenecekmiş.
Öyle de olmalı.
Ama bu projede dünyanın önde gelen mimarları yarışmalı.
Mesela Zaha Hadid, mutlaka ama mutlaka bu yarışmaya davet edilmeli. Kendisinden proje istenmeli. Iraklı olduğu ve Ortadoğu'da pek çok proje gerçekleştirdiği için bu kültüre çok da aşina olan Hadid'in neler yapabileceğini hayal edebiliyorum.
Ayrıca Türkiye'nin en iyi genç mimarları diyebileceğimiz hepsi uluslararası ödüllü Emre Arolat, Murat Tabanlıoğlu ve Han Tümertekin de mutlaka Çamlıca'ya yapılacak cami için birer proje hazırlamalı.
Bu öyle bir cami, öyle bir eser, öyle bir mimari başyapıt olmalı ki Mimar Sinan yattığı yerde "gurur duymalı".
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
İş yapmanın yasak savmak anlamına gelmediğini anladığımız zaman.