Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BİR spor ülkesi olmadığımız açık.

        Karakterimiz müsait değil.

        Sporda başarının kriterleri belli.

        Çok çalışacaksın.

        Yıllarca bıkıp usanmadan.

        Bilimsellikten uzaklaşmayacaksın. Bilimle birlikte hareket edeceksin.

        Ekip çalışması yapacaksın.

        Öndeki bir sporcu için, arkada isimsiz onlarca kahraman ter dökecek ve kıskanmayacak.

        Tüm bunları yaparken bir de üzerine yeteneğin olacak.

        Yetenek konusunda sıkıntımız olduğunu zannetmiyorum.

        Ama ya gerisi.

        Biz her şeyi kolay yoldan başarmayı severiz.

        Kolay yoldan zengin olmayı, kolay yoldan başarılı olmayı, kolay yoldan kazanmayı.

        Bir kolayını buluruz hep.

        Ama iş sportif başarıya gelince "cortlarız".

        Neden?

        Çünkü onun kolay yolu yoktur.

        Zordur. Meşakkatlidir. Torpilin var diye kimse seni 1. yapmaz.

        Adamını bularak olimpiyat madalyası kazanamazsın, dünya şampiyonu olamazsın.

        Kriter somuttur.

        Saattir, saniyedir, salisedir. Metredir.

        Yüzme hakemine, "Abi amcamın selamı var. Benim kulvar 5 metre daha kısa olsun", yüksek atlama hakemine, "Abi benim santimler 5'er milimden oluşsun" diyemezsin.

        Başbakan emredince iyi kötü duble yollar yapılır ama 100 metre Başbakan emretti diye 9 saniyede koşulamaz.

        Arada bir iyi sporcu çıkarır mıyız?

        Çıkarırız elbet.

        Ama arkası gelmez.

        Dedim ya, karakterimize uygun değil.

        Çalışmak, çalışmak, çalışmak gerektirir.

        Üstüne de bilimsellik.

        Uymaz bize.

        Kızsanız da uymaz, kızmasanız da!

        Çemkirme olimpiyatları

        OLİMPİYAT takımımızdaki sporcularda bir hal var ama çözemiyorum.

        Hepsi gergin, hepsi sinirli.

        Nefret dolular ve her fırsatta bunu üzerimize püskürtüyorlar.

        15 yaşında bir kız. Yüzücü.

        Diğer sporcularımız gibi başarısız.

        Röportaj yapıyorlar.

        Nasıl çemkiriyor bir görseniz.

        "Sıkıysa beni eleştirenler gelsin yüzsün" diyor.

        İfadesini bir görseniz inanamazsınız.

        Bacak kadar çocuk, ne zaman bu kadar nefret biriktirmiş anlamak mümkün değil.

        Diğerleri ondan farklı mı?

        Asla.

        Birbirleriyle, medyayla kavgalılar.

        Kimseyi bulamasalar boklarıyla kavga edecekler.

        Bu nasıl sporculuk, bu nasıl olimpik ruh çözemedim.

        Sever konuştu, herkes mesajı aldı

        CUMHURBAŞKANI Gül'ün danışmanı Ahmet Sever söyledi her şeyi.

        Gül de yalanlamadı, "Bunlar benim fikrim değil" diyerek.

        Ama AK Partililer ne Gül'e kızdı, ne de danışmanına. Hepsinin öfkesi röportajı yapan Ruşen Çakır'a yöneldi.

        Sanki tüm bunları isimsiz bir kaynağa ya da kendi görüşlerine göre yazmış ya da uydurmuş gibi.

        Sadece Yalçın Akdoğan doğru hedefe yöneldi.

        Aslına bakarsanız Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün, Ahmet Sever'e bunları niye söylettiğini anlamak mümkün.

        Gül ile AK Parti arasında ilk "ciddi" gerginlik Cumhurbaşkanı'nın görev süresinin 7 yıl olarak belirlenmesi ve bir daha seçilemez denilerek bununla ilgili bir yasa çıkarılmasıyla başladı.

        Abdullah Gül bu yasal düzenlemeyle birlikte "elinin kolunun bağlandığını, pazarlık gücünün yok edildiğini ve taca çıkarıldığını" düşünmeye başladı.

        Bu yasal düzenlemenin Anayasa Mahkemesi'ne götürülmesinde Köşk'e yakın isimlerin CHP'yi motive ettiğini daha önce yazmıştım zaten.

        Yasa görev süresini 7 yıl olarak belirleyip üzerine bir de "Yeniden seçilebilir" deyince Gül'ün eli rahatladı.

        Ancak ardından Abdullah Gül'ü rahatsız eden yeni bir gelişme oldu.

        Numan Kurtulmuş'un AK Parti'ye davet edilmesi ve bazıları tarafından "Erdoğan'dan sonraki Başbakan" olarak lanse edilmesi Cumhurbaşkanı'nın hoşuna gitmedi.

        Çünkü Erdoğan'ın, "Ben Cumhurbaşkanı olmak istiyorum" demesi halinde Gül'ün buna karşı çıkmayacağı açıktı ama buna karşılık Gül de Başbakanlığı düşünüyordu.

        Anayasa Mahkemesi'nin kararı Gül'e bu konuda ciddi bir koz veriyordu.

        Ancak Kurtulmuş'un gelme olasılığı Gül'ü tedirgin etti.

        Üstelik de Milli Görüş tabanında Kurtulmuş'a olan bağlılık Gül'e olan bağlılıktan fazlaydı.

        Gül bunun üzerine Ahmet Sever'e "Konuş" dedi.

        Ya da daha büyük bir olasılıkla Ahmet Sever, Gül'e "Efendim şimdi konuşma zamanıdır. İzin verirseniz konuşayım" dedi ve izin aldı.

        Gül adına yapıldığı belli olan bu açıklamalar şimdilik hedefine ulaştı.

        Herkes mesajını aldı.

        Eğer isterse 2014'te Erdoğan, Cumhurbaşkanı adayı olacaktır.

        Gül'ün de ona karşı çıkması olasılık dahilinde değil gibi görünüyor.

        Ama Başbakanlık için ciddi bir gerilim yaşanacağı da kesin.

        Bu gerilim çözülemeyip yeni bir partinin kurulmasıyla sonuçlanırsa kimse şaşırmasın.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Sahibine kızmaya cesaret edemeyenler, eşeği tekmelemedikleri zaman.

        Diğer Yazılar