Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BU yazacaklarımı, hiç hoşuma gitmeden, hiç istemeden yazıyorum.

        Aslına bakarsanız yazmamayı kırk kere tercih ederim. Amma velakin, Türkiye'nin gelmiş olduğu noktanın tespiti, tehlikenin boyutunun anlaşılması bakımından elim varmayarak da olsa bu yazıyı yazmak zorundayım.

        Çünkü bu satırları yazmaya utanıyorum.

        Ülkemde böyle bir tartışma olmasından utanıyorum.

        Ülkemin insanlarının bunu tartışacak olmasından dolayı utanıyorum.

        Ülkemdeki insanların bunları düşünecek hale gelmiş, getirilmiş olmasından utanıyorum.

        Ama utana sıkıla yazıyorum.

        Biliyorsunuz Selçuk İnan'ın Hollanda maçında takıma koyulma-ması, Estonya maçı öncesi ilk 11'de görünmemesi ve Abdullah Avcı Milli Takım'ın başına geçtiği günden bu yana Selçuk'un Milli Takım'da forma şansını çok az elde edebilmesi sportif açıdan çok eleştirildi.

        Selçuk'un Türkiye'nin en formda ve en iyi orta saha elemanı olduğu halde Milli Takım'ın ilk 11'inde ve değişen 11'inde dahi yer bulamaması gerçekten şaşırtıcıyken, Abdullah Avcı'nın bu durumu "sisteme" bağlaması çoğunluk tarafından inandırıcı bulunmadı.

        Ama yine de bunun bir sportif tercih olduğu inancı hepimizde hâkimdi.

        Açık söylemek gerekirse bende "hâlâ" hâkim ve bu yazacaklarıma rağmen hâkim.

        Ancaaaaak!

        Abdullah Avcı'nın Selçuk İnan'ı Milli Takım'da oynatmamasıyla ilgili çeşitli bloglarda ve sosyal medyada yürümekte olan tartışma ve iddialar hiç de "sportif" değil.

        Buralarda yazılanlara göre Abdullah Avcı'nın Selçuk'u Milli Takım 11'inde oynatmamasının nedeni "mezhepsel".

        Selçuk İnan'ın Hataylı bir "Nusayri" olduğu için Abdullah Avcı tarafından takıma koyulmadığı "dedikodusu" sanal ortamda inanılmaz bir hızla yayılıyor.

        Ben bugüne kadar futbolda çok garip, çok abuk iddialar, isnatlar gördüm ama böylesine ilk kez rastlıyorum.

        Allah biliyor ya, böyle bir şeye ne inanıyorum, ne inanmak istiyorum.

        Ama Türkiye'de artık bunun bile konuşulup dillendirilecek hale gelmiş olması, bunlara inanılması, bunun bir olasılık olarak düşünülmesi bile "memleket açısından" hayra alamet değil.

        Not: Umarım dün Milli Takım kazanmış, Selçuk sonradan da olsa oyuna girmiş ve bu çirkin dedikoduların Türkiye gerçeğini yansıtmadığı anlaşılmış olsun.

        Vekil çakma kullanır mı?

        DÜN BDP'li, bağımsız milletvekili Aysel Tuğluk'un fotoğrafı vardı bir gazetede.

        Elinde Louis Vuitton marka bir çantayla.

        Haberde de "Aysel Tuğluk'un 3 bin liralık çantası" başlığı kullanılmıştı.

        Sanki tüm siyasetçilerin kullandıkları ürünlerin fiyatı araştırılıyormuş gibi.

        "Siz dağda ölürken, o kolunda 3 bin liralık çantayla geziyor" mesajı veriliyor diye düşündüm.

        Gerçi Aysel Tuğluk gibi tarzı, duruşu olan bir milletvekilinin "marka düşkünlüğünü" garipsedim ama dert de etmedim.

        Haber de çok hoşuma gitmedi açıkçası.

        Başka siyasetçiye yapamadığını Aysel Tuğluk'a yapmayı yakışıksız buldum.

        Ancak çanta meselesinin arkasından daha büyük rezalet çıktı.

        Aysel Tuğluk bir açıklama yaparak Louis Vuitton marka çantanın Bodrum'dan 60 TL'ye alındığını ve çakma olduğunu belirtti.

        Bence bir milletvekilinin 3 bin liralık çanta kullanması ne ayıptır, ne de yasak.

        Ama bir milletvekilinin "çakma" diye tabir edilen "taklit ürün" kullanması büyükten de öte bir ayıptır.

        Taklit ürün de diğer tüm korsan ürünler gibi fikir hırsızlığıdır, marka hırsızlığıdır, haksız kazançtır.

        Bir milletvekili asla ama asla böyle bir şey yapmaz, yapamaz.

        Tabii bu dediğim "standardı yüksek" ülkeler için geçerli.

        Türkiye'de bırakın milletvekilinin çakma çantasını, daha üst mevkilerde oturanlar korsan film seyreder.

        Bunda da hiçbir ayıp görülmez.

        25 cana başka yer

        BİZ geçen hafta niye fırça yedik?

        Genelkurmay Başkanı'na patlamanın sorumluları hakkında işlem yapmadığı, başlatmadığı için kızdığımızdan dolayı değil mi?

        Genelkurmay Başkanı Özel, "Söylenecek bir şey yok, her şey ortada" demiş, sonra da kilim-plaket teatisine gitmişti.

        Oysa "Olayda sorumluluğu olması muhtemel arkadaşlarımıza şimdilik görevden el çektirdik. Soruşturma neticesine göre görevden alabiliriz" deseydi hiçbir mesele yoktu.

        Ancak Özel bunu demedi.

        Bunu yapacağına ilişkin en küçük bir emare de göstermedi.

        Biz de, toplumun büyük bölümüyle beraber kızdık haliyle.

        Sonra da bize kızıldı.

        Kızanı yazmaya gerek yok.

        Genelde kimin basına kızdığını biliyorsunuz:-))

        Aradan 3 gün geçti, Afyon'daki patlamadan ötürü 4 komutan görevden alındı.

        Peki o zaman bize niye kızıldı?

        Vallahi anlamadık.

        Tabii görevden alınanların başka yere atanması da ayrı bir ilginçlik.

        25 cana mal olmuş bir olayın sorumlularının tek cezası "görev yeri değişikliği" midir!

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Karşımızdakinin yüzüne telefonumuzdan daha fazla baktığımız zaman.

        Diğer Yazılar