Bir de askeri müdahale çıkarmayın Türkiye'nin başına
BİR süreden beri gidişat belliydi.
Türkiye’yi Suriye’ye çekmek, Suriye’nin içlerine sürüklemek isteyen bir lobinin varlığı netti.
Bu lobi kimlerden oluşuyor bilemem.
Bence çok farklı kesimlerden, birbiriyle düşman olması muhtemel gruplardan oluşuyor.
Öncelikle ilk işaret fişekleri İran’dan geldi. İranlı farklı makamlardaki önemli isimler, Türkiye’nin Suriye’ye savaş açacağı yönünde ithamlarda bulundular.
İran’ın ardından Irak yönetimi de benzer tavır aldı.
Bunları Suriye’ye destek veren ve Türkiye’nin politikalarına karşı çıkan iki ülkenin “hezeyanları” olarak görmek mümkündü.
Ama sonra “Sünni” Arap dünyasından kışkırtmalar başladı.
El Arabiya ortaya istihbarat kaynaklarına dayandırdığı bir iddia attı. “Düşürülen Türk jetinin pilotları sağ ele geçirildi ama Suriye bunları sorguya çektikten sonra öldürüp denize attı” dedi.
Bunun Türkiye’de Suriye karşıtı bir etki yaratması bekleniyordu.
Ama olmadı.
Ardından Mısırlı bir yetkilinin açıklamaları ajanslara yansıtıldı.Ama Mısırlı yetkilinin böyle açıklaması olmadığı ortaya çıktı.
Çok açıktı ki, birileri Türkiye’deki kamuoyunu Suriye’ye karşı kışkırtma görevi üstlenmişti.
Türk hükümetinin Suriye’ye askeri müdahaleden kesinlikle kaçınan tavrını, en azından toplumsal baskıyla değiştirmek, hükümeti Suriye’ye karşı silahlı müdahale kartını oynamaya mecbur bırakmak isteyen bir veya birkaç odak vardı.
Dün bu tahriklerin sonuncusu yaşandı.
Suriye’den atılan top mermileri bir süredir zaten bomba yağmuru altında yaşayan Akçakale’ye düştü.
Bu kez parçalar değil, gelen bombanın kendisiydi ve 3’ü çocuk 5 kişiyi öldürdü.
Bunun yaratacağı etkinin ne olacağı belliydi.
Nitekim dün kameralara konuşan Akçakaleliler, “Ordumuz üç bombayı durdurmaktan aciz mi, bunlara haddini bildirmekten aciz mi?” diye soruyor, “Size sesleniyorum Sayın Başbakan’ım” diyorlardı.
Topraklarımıza düşen, vatandaşlarımızı öldüren bombalar elbette kabul edilemez.
Ama bundan daha kabul edilemez ve Türkiye’nin başını ciddi belaya sokacak olan Suriye’ye karşı başlatılacak bir askeri müdahaledir.
Suriye meselesine Türkiye’yi gırtlağına kadar sokarak bugün yaşadıklarımıza neden olan dış politikamızın ve bu sorunun mimarları, en azından bundan sonra bir de askeri müdahaleyle Türkiye’yi iyiden iyiye bu bataklığa sokmaktan kaçınmalıdırlar.
İpler Aykut'un elinde
ALEX meselesi büyüdükçe büyüyor gibi görünüyor.
Aldanmayın.
Futbol bu. Daha doğrusu hayat bu.
Unutulur.
Hem de o kadar hızla unutulur ki Alex de şaşar, Aykut Kocaman da, Başkan Yıldırım da.
Nasıl mı unutulur?
Çok basit.
Fenerbahçe bu akşam Mönchengladbach'ı yener, ardından ligde peş peşe 4 maç kazanır. Ligde lider olur veya Galatasaray'ın dibine yerleşir.
Biraz iyiye yakın futbol oynarsa fırtına diner. Konu kapanır gider.
Ama tam tersi olursa...
Bu akşam Almanya'dan farklı bir yenilgiyle dönerse, Beşiktaş'a kaybederse, o zaman Alex sesleri ortalığı inletir.
Önce Aykut gider, sonrasında kendini kulübün ve taraftarın sahibi zanneden Aziz Yıldırım.
Şu an ipler Alex'in elinde gibi görünse de öyle değil.
Şu an ipler Aykut Kocaman'ın ve futbolcuların elinde.
Aykut Hoca, ya o ipe tutunup kendini ve başkanını uçurumdan kurtarır ya da o iple kendini asar.
Galatasaray 1 puanı zor bulur
GALATASARAY-Braga maçında tribüne girerken karşılaştığım Galatasaraylı arkadaşlar, "Ne o keyfin yok" deyince, "Yenilgi seyredecek olsan senin keyfin olur mu?" yanıtını verdim.
Galatasaray ilk golü yiyince yanımda duran Atilla'ya, "Bir tane de 90. dakikaya doğru yeriz. 2-0 biter bu iş" dediğim gibi.
Galatasaray-Braga maçı 90 dakika değil 3 gün sürse Galatasaray, Braga'yı yenemezdi.
Çünkü Galatasaray bu futbolla değil herhangi bir Avrupalı kupa takımını, Türkiye ligindeki vasat ekipleri bile zor yener.
Maçın istatistiğine bakın, ne demek istediğimi anlarsınız.
Galatasaray'ın topla oynama yüzdesi 68, rakibinin 32.
Yani maçın yüzde 68'inde top Galatasaraylı futbolcuların ayağında.
Rakip kalede yarattığı pozisyon sayısı 0.
Braga kalecisinin maç boyunca yaptığı tek kritik kurtarış yok.
Maçın yüzde 32'sinde topla oynayan Braga ise 2 gol buldu. Yüzde yüzlük 3 golün ikisini Muslera mucizevi şekilde kurtardı, birini Bragalılar ıskaladı.
Niye böyle oldu derseniz basit.
Galatasaray futbol takımı sanki basketboldaki set oyunu gibi bir oyun kuruyor.
Sahadaki 10 kişinin yeri belli. Al gülüm ver gülüm pas yapıyorlar. Kimse kıpırdamıyor yerinden. Maçın başında Umut ve Burak ikişer kez boş alana depar attılar ama yan pas yapmaya şartlanmış orta saha bu deparları görmeyince onlar da durdu.
Bir takım elbette bunu yapar ama 20 dakika bastırır, sonra maç içi dinlenme dediğimiz bu tür paslara döner. 90 dakika böyle oynanmaz.
Galatasaray'ın 10 kişisi sahada sabit yerlere yerleşiyor. Braga'nın 10 kişisi de ne yapacağı belli olan bu adamların karşısına.
Futbol maçı bitiyor, langırt maçı başlıyor.
Oyun böyle tıkandığı zaman yapılacak olan belli.
Ceza alanına uzun toplar atarsın, forvetlerin orayı karıştırır, savunmanın dengesi bozulmaya başlar. O arada bir şey olursa olur. Galatasaray bunu yaptı ama ne zaman? Son 10 dakikada.
Açık söyleyeyim. Bu yenilgi beni hiç şaşırtmadı.
Gidişat Akhisar maçında belliydi.
Son derece gariban bir takım olan Akhisar karşısında bile Galatasaray, organize pozisyon yaratamadı.
Defans hatalarından ve kapılan iki toptan goller buldu.
Böyle oynayan bir Galatasaray, Şampiyonlar Ligi'nden iyi ihtimalle tek puan bulur.
O tek puanı da son maçta sahaya yedek takımla çıkacak Manchester United'dan alır.
Ligde ise işleri iyice zor. Hele bu hafta Eskişehir'de.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Demokrasi ve ifade özgürlüğünü sadece kendimiz ve etrafımızdakiler için değil, bizim gibi düşünmeyen insanlar için de savunduğumuz zaman. E.Ş.