Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        DEĞERLİ okurlarım, sevgili dostlarım, sevenlerim, sevmeyenlerim...

        Bugün Kurban Bayramı.

        Her bayram gibi coşkuyla ve hepsinden önemlisi sevgiyle kutlanması gereken bir bayram.

        "Bayram küsleri barıştırır" diye düşünürüz hep.

        "Savaşlara bile ara verilir" deriz.

        Yanı başımızdaki savaşı bile bayram nedeniyle durdurmak isteriz.

        Umarım komşularımıza barış getirsin diye uğraştığımız bu bayram bize de esenlik, barış, huzur getirir.

        Her türlü kan davasına son verir.

        Umarım ve dilerim.

        Büyüklerimin ellerinden, ki yaşça büyüklerim giderek azalıyor, küçüklerimin gözlerinden öperim.

        Nice bayramlarda beraber olabilmek umuduyla, Kurban Bayramı'nız mübarek olsun.

        Tanıdıkça korku azalır, genelde...

        TBMM'de, Darbeleri Araştırma Komisyonu'na bilgi verirken 28 Şubat'la ilgili alt komisyonun başkanı Feyzullah Kıyıklık ilginç bir soru sordu.

        "O dönemde irtica korkusu yaşıyor muydunuz?" dedi.

        "Evet irtica korkusu yaşayan geniş bir toplum kesimi vardı ve ben de onlardan biriydim" dedim.

        "Peki bugün böyle bir korku yaşıyor musunuz?" diye devam etti Kıyıklık.

        "Hayır, bugün böyle bir korkum yok" dedim ve bir örnekle anlattım.

        "Cübbeli Ahmet Hoca, hepimiz için irticanın sembolüydü. Karanlık, kötü niyetli bir adam olarak görünüyordu. Bir gün programıma davet ettim. Gelmeden önce oldukça tedirgindim. Karanlık, gerici, Cumhuriyet düşmanı birini bekliyordum. Sonra geldi. Tanıştık. Sohbet ettik. Tanıyınca kötü bir adam olmadığını, hatta tam aksine neşeli, eğlenceli, çok kafa bir adam olduğunu gördüm. Dost olduk bile diyebilirim. İnsan tanımadığı, bilmediği şeylerden imgelere dayanarak korkuyor. Öğrendikçe korkular azalıyor, ortadan kayboluyor. Bugün korkularım var ise bile bunlar irtica kaynaklı değil" dedim.

        Ve ben de Kıyıklık'a sordum: "Bir dönem Türkiye'de insanlar komünizm gelecek diye korkutuluyordu. Siz o zaman komünizm gelecek diye korkanlardan değil miydiniz? Bu korkuyla Türkiye'de insanlar birbirini öldürmedi mi?" dedim.

        Feyzullah Kıyıklık korkmuyormuş komünizmin geleceğinden. "Sendikacı dostlarım vardı ve korkulacak insanlar olmadığını biliyordum" dedi.

        Aslında beni teyit ediyordu,

        "tanıyınca korkulacak bir şey olmadığını gördüğümüzü".

        Dün bu köşede Muhammed Hayret el-Şâtır'la yaptığım bir röportaj yer aldı.

        lhvan-ı Müslimin, yani Müslüman Kardeşler'in 2 numaralı ismiyle yapılan bir röportaj.

        Yıllarca Müslüman Kardeşler deyince aklımıza gelen ya da aklımıza sokulan Mısır'da terör estiren, turistleri gruplar halinde öldüren, otel basan, otobüs yakan radikal İslamcı bir gruptu.

        Bunu El-Şâtır'a da söyledim zaten.

        Oysa Habertürk'e ziyarete gelen kişi, Müslüman Kardeşler'in en önemli, en tepedeki adamıydı ve hiç de öyle biri değildi.

        Eziyet eden değil, yıllarca eziyete uğramış, şiddete başvurmaktan değil, fikirlerinden ötürü 6 yıl hapis yatmış, üniversitede öğretim üyeliği yapan, bu engellenince yıllardır ticaretle uğraşan, ömrünün bir bölümünü lngiltere'de mecburi ikamette geçirmiş bir fikir adamı.

        Kibirli değil alçakgönüllü.

        Müslüman Kardeşler'in lslam dünyasındaki büyük gücü ve etkisine rağmen, başka ülkelerin işine burnunu sokmaktan kaçınan ve kendi ülkesiyle ilgilenmeyi tercih eden, bilge ve bilgili bir adam vardı karşımda.

        Çok değil 5-6 yıl önce bana, "Müslüman Kardeşler'in 2 numaralı adamı böyle bir adam" deseler inanmazdım.

        Ama şimdi tanıyorum.

        Tanıdıkça korkular genelde azalıyor.

        Ender olaraksa artıyor!

        Yağmur Galatasaray'a yaradı, peki Engin nerede?

        GALATASARAY-Cluj maçının ardından konuşulan mevzu Arena'nın zemininin haliydi.

        "Yepyeni stadın zemini nasıl bu halde olabilir?" diye merak etti herkes.

        Yanıt basit.

        Bir futbol sahasında birkaç ay içinde birkaç konser, bir parti kongresi, bir de olimpiyat finali yapılır ama tüm bunlardan sonra zeminin tamir ve bakımını yaptırmazsanız sonuç bu olur.

        Son derece hassas olan çim saha drenaj sistemleri, üzerinde binlerce kişi gezsin, dolaşsın, tepinsin diye yapılmamıştır. Hele üzerine koltuk, sandalye konulsun diye hiç yapılmamıştır.

        Daha da beteri, üzerlerine binlerce tonluk sahnelerin kurulması için çok dikkatli ve özenli olunması, tüm bunlardan sonra da elden geçirilmesi gerekir.

        Galatasaray yönetimi ise bir yanda çalışanlar, diğer yanda ise kafasına göre şemalarla kulüp içinde huzuru bozanlar olarak ikiye ayrılmış, bu arada Arena'nın

        bakımının yapılması belli ki unutulmuş.

        Bu yüzden de Türkiye'nin en modern stadında, en ilkel koşullarda futbol oynanmak zorunda kalındı.

        Tabii dün de HT Spor'da yazdığım gibi, Galatasaray'ın saha kötü olduğu için 2 puan kaybettiği tezine hiç katılmıyorum. Tam aksine, eğer saha iyi durumda olsaydı Galatasaray bu maçı büyük ihtimalle kaybederdi. Kötü saha Galatasaray'a 1 puan kazandırdı.

        Çünkü Galatasaray kötü oynuyor ve kötü oynamaya devam ediyor.

        Şampiyonlar Ligi'nde anlamadığım ise şu.

        Engin Baytar cezası nedeniyle Türkiye Ligi'nde oynayamıyor.

        Peki Şampiyonlar Ligi'nde niye oynatılmıyor?

        Emre Çolak veya Sabri oynuyor da Engin'in nesi var!

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Kılavuzu karga olanlar burunlarının pis kokuya alışmak zorunda olduğunu kabullendiği zaman.

        Diğer Yazılar