Borazancıbaşı kendine güvenir
DIŞİŞLERİ Bakanı'mızın gazetecilere söylediklerinden anladığım kadarıyla, Türkiye şimdi de Suriye'den ve belki de İran'dan gelmesi muhtemel "füzelere" karşı bir "hava savunma kalkanı" planlıyor.
Ve yine söylenenlerden anladığım kadarıyla, bunu kendi milli savunma kaynaklarımızla yapmayacağız, bu kalkanı NATO'dan talep edeceğiz.
Edelim etmesine de, hediye atın dişine bakılmayacağını bilerek edelim.
Bir süre önce Teke Tek'te, uzun yıllar NATO'da görev yapmış, konusuna, olaylara ve ilişkilere çok hâkim, çok bilgili bir emekli generali konuk almıştım. Haldun Solmaztürk'ü.
Öyle savaş taktikleri falan veren, görevdeki generallerden daha cabbar olduğunu kanıtlamaya çalışan generallerden değildi. Deneyimlerini ve NATO'yla ilgili "yaşadıklarını" anlatmıştı.
NATO'nun kritik dönemlerde Türkiye'ye "savunma konusunda" yaptığı yardımlarla ilgili çok iyi örnekler verdi.
Mesela 1. Körfez Savaşı sırasında, Türkiye Saddam'ın olası tehdidine karşı alarmdayken ve Saddam'dan kaçan Kürtleri korumaya çalışırken NATO'dan hava gücü, yani uçak talebinde bulunmuş.
NATO Konseyi'nde bu talep kabul edilmiş ama ulusal parlamentolar onay vermeyince ya da üye ülkelerin silahlı kuvvetleri "mazeret" bildirince Türkiye'nin 30 uçaklık talebine karşılık sadece Belçika'dan 4 uçaklık bir destek gelmiş.
Sonrasında Almanlar da bir filo yollamışlar ama "Biz bunları Güneydoğu'da konuşlandıramayız" diyerek İzmir'e konuşlandırmışlar. Yani Saddam'ın olası bir saldırısında bu uçakların menzili İzmir'den kalkıp Irak sınırına ulaşmaya bile yetmiyormuş.
Gelelim ikinci "NATO desteğine".
Bu da 2. Körfez Harekâtı ya da bilinen şekliyle ABD'nin Irak'ı işgali sırasında gerçekleşmiş.
Türkiye yine NATO'dan hava savunması için Patriotlardan talep etmiş.
Onca NATO üyesi arasında sadece biri, Türkiye'ye Patriot bataryasını yollamayı kabul etmiş: Hollanda.
General Solmaztürk olayı şöyle anlatmıştı o gün:
"Sadece Hollanda yolladı. Onların yollama nedeni ise farklıydı. Hollanda'nın Patriot sistemlerinde bir yazılım sorunu vardı. Bize yollamalarının nedeni, yazılımdaki arızayı sahada test etmekti. Yani bu Patriotlar büyük ihtimalle çalışmayacaktı."
Diyeceğim o ki, NATO'dan yardım isterken böyle durumlarla karşılaşmak olası.
O yüzden borazancıbaşıları çok önemserim.
Sadece kendilerine güvenirler.
Yellen yellen ipe diz
DÜN yazdığım Şemdin Sakık yazıma çok kızan oldu.
"İntikam duygusuyla yazılmış bir yazı" diyenler bile vardı.
Asla bir intikam duygusuyla yazılmadı o yazı.
Öyle bir duygum yok çünkü.
Ama bir gün bir yerde şöyle bir şey okumuştum: "Bil ki, yaşadıklarınla değil yaşattıklarınla anılırsın ve ne yaşattıy-san bir gün onu yaşarsın."
Kim demiş bilmiyorum ama önemli biri demiş epey zaman önce. Bu yazıyı o duyguyla yazdım sadece.
Dün yaşatanlara ders olsun, bugün yaşatanlara ders olsun diye. Kendim dahil.
Dün birilerini karalamak için teröristi tanık göstermeye çalışanlar, bugün o teröristin kendilerine karşı tanık olması olasılığına tepki gösteriyorlar.
Göstermek istediğim oydu sadece.
İşinize gelince tanık, işinize gelmeyince terörist diyeceksiniz.
Twitter'da Taci Kalkavan diye biri yazmıştı Sakık'ın tanık olduğu ortaya çıkınca. "Sakık tanıksa Öcalan da bu davaya hâkim olarak atansın" diye.
Genel duygu budur. Bilmiyor muyum zannediyorsunuz.
Ama ben hâlâ adı bilinen Şemdin Sakık'ın, kim olduğu, neci olduğu bilinmeyen ve davayla alakasını dahi çözmemiz mümkün olmayan isimsiz tanıklardan çok daha iyi bir tanık olduğunu düşünüyorum.
Otogar çaycısı gizli tanık olarak onu bunu suçlarken ses çıkmayacak, "Ulan dana sen bunları nereden biliyorsun" diyemeyeceksiniz.
O da "Vallahi Varan'ın Ankara hattındaki şoför arkadaş söyledi. Bilir Ankara'da ne olup bittiğini" yanıtını veremeyecek.
O yüzden de "tanık" olacak, Şemdin Sakık olmayacak.
Ben derim ki, Şemdin Sakık'a bu kadar takılmayın.
Asıl "hiç bilinmeyen" gizli tanıklara bakın.
Belki bunların tamamı yellenip yellenip ipe dizecek.
Ama en azından Şemdin Sakık'ın yellendiğini bileceğiz.
Diğerlerininki asansörde üç kişi varken yellenmeye benzeyecek.
Kimin yellendiğini sadece yellenen bilecek!
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Çocuklara zararlı ürün satanların adını bir yıl gecikmeyle açıklamadığımız zaman.