Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        AÇLIK grevleri bitti.

        Nasıl ve neden bittiğine bakınca "nasıl ve neden başladığını" da anlamak mümkün.

        Öcalan "Bitirin" dedi, bitti.

        Öyle zannediyorum ki, başlama nedeni de buydu.

        Açlık grevleri "Öcalan tarafından bitirilsin" diye başlatılmıştı.

        Kesinlikle...

        Çünkü PKK'nın "Kürtçe" diye bir derdi yok.

        Terör örgütünün "resmi dili" Türkçe.

        Yazışmaları Türkçe. Eğitimleri Türkçe. Arşivi Türkçe. Televizyonlarında bile Türkçe yoğunlukta. TRT 6'da Kürtçe yayın yapılıyor. Roj TV ve benzerlerinde ise genelde Türkçe.

        Geçenlerde bu televizyonlardan birinde Bahoz Erdal bir programa katılmıştı. Elin Suriyelisi örgütte

        Kürtçe öğrenememiş, Türkçe öğrenmiş. Çatır çatır Türkçe konuşuyordu.

        Açlık grevlerinin Kürtçe savunma hakkıyla alakası yoktu. Öyle olsa yasal düzenlemenin yolda olduğu biliniyordu, o zaman biterdi.

        Bana sorarsanız açlık grevlerinin asıl amacı Öcalan'ı yeniden siyasete sokmaktı.

        Uzun zamandır İmralı'daki köşesinde kalan Abdullah Öcalan'ın liderliği tartışılır olmuştu. Örgütte etkisi kalmadığı söyleniyordu.

        Denklemin dışındaydı.

        Açlık grevleri başlatıldı.

        Toplum beklenen tepkiyi gösterdi.

        Kürt aydınlar devreye girdi.

        Yetmedi.

        Türk aydınlar devreye girdi.

        Yetmedi.

        Hepsi beraber "Bitirin" dediler.

        Bitmedi.

        Siyasetçisi, yazarı, çizeri, gazetecisi, magazin figürü, ikoncanı, sporcusu herkes "Yapmayın" dedi.

        Yapmaya devam ettiler.

        Sonunda ne oldu?

        Öcalan devreye sokuldu.

        Öyle veya böyle, Mehmet aracılığıyla, Ali aracılığıyla, Veli aracılığıyla.

        Bir şekilde devreye girdi ve "Bitirin" dedi.

        Hoooop, eylemler bitti.

        Öcalan'ın tartışmasız liderliği tescillendi.

        Öcalan bir sözüyle, sözü bile değil, bir kâğıt parçasına yazdığı notla çözümü bulan adam oldu.

        Şimdi artık Kürt meselesinde Öcalan yeniden "güçlü terör lideri" olarak devreye girdi.

        Üstelik de "uzlaşmacı ve akil adam" olarak.

        Yakında yazarlar okursunuz, "Açlık grevini bıraktıran Öcalan, silahları da bıraktırır" demeye başlarlar, ama ucuna mutlaka bir "şart" ekleyerek.

        Şu andan itibaren Öcalan, Türk siyasetinin önemli bir figürü haline yeniden gelmiştir.

        Çözüme katkı sağlayacaksa, daha doğrusu "çözümün önündeki engel olmaktan" vazgeçecekse, bu millet bunu da hazmeder.

        Yaşarsak, yaşarsa görürüz.

        Bu iktidar olmazsa, başka bir iktidar zamanında.

        Daha çoook şey görürüz.

        Türkiye ve Mısır sükûnetle

        BAŞBAKAN Erdoğan'ın Kahire'de söylediği sözlerin altına imzamı atarım.

        Birleşmiş Milletler'e, Arap Ligi'ne, İslam İşbirliği Teşkilatına, Filistin halkına söylediği sözlere.

        Ne Filistin meselesi umurlarında bunların ne de Ortadoğu'nun hali.

        Hadi Arap diktatörlerini, krallarını zaten boşverdim.

        Onların gözü eski ABD başkanlarında.

        Doların üzerinde resmi olanlarda.

        Ya Filistinliler...

        Halkın anası ağlıyor. Onlar hâlâ sen ben derdinde.

        El Fetih mi, Hamas mı kavgasındalar.

        Bir yanda Meşal, bir yanda Mahmut Abbas.

        Netanyahu ile Abbas'ı yan yana koy, Meşal'e tek kurşun ver, önce Abbas'ı vurur.

        Tersini yapsan Abbas da Meşal'i.

        Bölgede iki devlet var topu topu.

        Biri Türkiye, diğeri Mısır.

        Gerisini çöpe atsan kimsenin haberi olmaz.

        Katar'ın, Suudi Arabistan'ın kutsal rengi yeşil ama dolar yeşili.

        Ortadoğu'da olumlu bir şey gelişecekse bunu ancak Mısır ve Türkiye'nin işbirliği geliştirir.

        Bu iki ülkenin ortak ağırlığı 2 değil 4, hatta 5 olur.

        Ama bir şartla.

        "Dengeli" siyasetle.

        Çıkmaz sokaklardan uzak durarak.

        Yolun sonuna koşanın değil, kendini bilerek tempolu gidenin vardığını unutmayarak.

        Son söylenecek lafı sonda söyleyerek.

        Diyalog kapılarını baştan kapatmayarak.

        Uluslararası politikaların kitap sayfalarına yazılmayacak kadar hareketli bir iş olduğunu unutmayarak.

        Türkiye ve Mısır bölgenin kaderini birlikte değiştirebilir.

        Ama sükûnetle.

        İsrail bunu zaten görüyor.

        Ve bütün dertleri bu sükûneti bozmak.

        Aralık kapı faydalıdır

        CHP'nin Esad ile diyalog içinde olmasını yanlış bulanlardan değilim.

        Çünkü baştan beri birbirine komşu iki ülkenin diyalog kapısını bu kadar sert biçimde kapatmış olmasının yanlışlığını vurguluyorum hep.

        Dışişleri Bakanı'mız, çabalarının sonuç vermemesi üzerine Suriye kapısını sertçe çarptı.

        Başbakan Erdoğan da üzerine kilit vurdu.

        Oysa iki ülke arasında gerginde olsa, zaman zaman düşmanca da olsa bir iletişim imkânı korunmalıydı.

        Gelecekteki olası her türlü gelişme için en azından içeri seslenebileceğimiz, içeri bakabileceğimiz bir kapı aralık kalmalıydı.

        Şimdi CHP'nin Suriye yönetimiyle bir diyalog içinde olması Türkiye için önemlidir.

        Hükümet Esad karşıtı politikalarını aynen sürdürse bile gerekli hallerde kullanılmak üzere CHP'nin araladığı bu kapıdan "devlet" olarak yararlanmanın Türkiye'ye hiçbir zararı yoktur.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Düşenin halinden düşmeyenler de az da olsa anladığı zaman.

        Diğer Yazılar