Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        GEÇEN hafta içinde İstanbul'un çeşitli noktalarında alkol kontrolü yapan trafik polislerinin, kullanılan üfleme çubuklarını yola atmalarından duyduğum rahatsızlığı dile getirip, İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın'dan buna bir son verdirmesini rica etmiştim.

        Sevgili Çapkın aramayınca da şaşırmıştım.

        Hüseyin Çapkın dün aradı.

        "Yazınızın üzerinden üç gün geçti ama önce meseleyi çözüp sonra aramak istedim" dedi.

        Durumdan yazı üzerine haberdar olmuş.

        "Hemen bir yazı hazırladık. İlgili arkadaşlara talimat verdik. Bundan böyle yollara atılmış tek bir üfleme çubuğu görmeyeceksiniz. Söz veriyorum" dedi.

        "Yanlarına bir torba veya kutu alıp içine atsalar hemen çözülür" dedim.

        "Yok" dedi, "Ben daha kesin bir çözüm buldum. Bu çubukları kontrol yapan ekiplere sayıyla veriyoruz. Şimdi arkadaşlarımız üflenen çubukları bir siyah poşette toplayacaklar ve kaç tane çubuk aldılarsa, o kadar çubuk iade edecekler. Böylelikle, bir tekinin bile yola atılmasını engellemiş olacağız".

        Bu arada Hıncal Uluç'un "Aynı çubuğu birkaç kişiye üfletiyorlar" yazısını hatırlattı.

        "Ben öyle bir şey görmedim. Neredeyse haftada üç dört çevriliyorum. Her seferinde çubuğu değiştirdiklerini görüyorum. Bana böyle bir şikâyet de gelmedi" dedim.

        "Hıncal Bey bildiğim kadarıyla otomobil kullanmıyor. Ona da birisi söylemiş olmalı. Siz bilin ki, elimizde bol çubuk var. Şu anda stokta yaklaşık 170 bin üfleme çubuğu var. Ekipler haftada ortalama 2 bin civarı kontrol yapıyorlar. Yani çubuk tasarrufu gibi bir derdimiz yok. Hıncal Bey'e de söyleyin müsterih olsun" dedi.

        Kapatırken her zamanki nezaketiyle uyarımız için teşekkür etti.

        Ben de ona İstanbul'da kapkaçı bitirdiği, sokaklarında rahatça dolaşılabilen bir kent haline getirdiği için teşekkür ettim.

        Not: Sokağa atılan üfleme çubuğu görürsem fotoğrafını çekip Hüseyin Çapkın'a ileteceğim.

        Türkiye'de de okul katliamları olabilir

        AMERİKA Birleşik Devletleri'nde yine bir okul katliamı.

        Herkes, "Niye hep Amerika?" diye soruyor.

        Hep Amerika'da oluyor; çünkü Nazire Dedeman haklı.

        Nazire Hanım, oğlunu çocuk yaşta, bir başka çocuğun silahından çıkan kurşunlarla kaybettiği günden beri "bireysel intikam" peşinde koşmaktansa toplumsal olarak bu işi engellemeye çalışıyor.

        Söylediği tek bir şey var: "Evlerde silah olursa her şey olabilir."

        Yaptığı tek bir şey var: "Bireysel silahlanmayı önlemeye çalışmak."

        Bu katliamlar hep Amerika'da oluyor; çünkü Amerika'da silah neredeyse süpermarketlerde satılıyor.

        Satın almak, ekmek almaktan biraz daha zor.

        Önceki gün Amerika Birleşik Devletleri'nde 26 çocuğu öldüren katil, okula 3 silahla gidiyor.

        Peki bu silahları nereden buluyor?

        Adnan Kaşıkçı'dan almıyor elbette.

        Evdeki çekmeceden alıyor.

        Annesinin odasından.

        Çünkü çocuğun annesinin biri otomatik tüfek olmak üzere üç silahı var.

        Ve çocuk çekmeceden bu silahları alıp okula gidiyor.

        Basıyor tetiğe, 26 arkadaşını öldürüyor.

        İmkânı olsa daha fazlasını da öldürecek.

        Evde dolapta silah varsa...

        Delikanlının kafası biraz bozuksa her şey olabilir.

        Bu katliamı engelleyebilecek tek şey, evde silah olmaması, silahın bu kadar kolay ulaşılabilir olmaması.

        Silaha ne kadar kolay ulaşıyorsan, canın değerini o kadar azaltıyorsun.

        Türkiye'deki bireysel silahlanma oranına bakarsanız bizde de artık tehlike çanları çalıyor.

        Aile düzeninin biraz daha sağlam olması, ebeveynlerin biraz daha düzgün olması nedeniyle şimdilik bizde bu tür çocuk cinayetleri çok ön planda değil.

        Ancak yılda yaklaşık 3000 ila 3500 arası insanımız silahlı saldırı sonucu ölüyor.

        Yani günde ortalama 10 kişi, Türkiye topraklarında silahlı saldırı sonucu cinayete kurban gidiyor.

        Bu rakam dehşet verici.

        Her gün teröre kurban verdiğimiz gençlerin sayısından daha fazla.

        Bunu azaltmanın tek yolu, bireysel silahlanmayı azaltmak.

        Nasıl ki her kötülük bir başka kötülüğe neden olursa, her silah bir başka silaha, onların toplamı da daha çok cana neden oluyor.

        Bir gün Amerika Birleşik Devletleri gibi okullarımızda katliamlar görmek istemiyorsak, bireysel silahlanmanın önüne geçmeliyiz.

        Yazılarla değil elbet.

        Yasalarla.

        Futbolun ayıbı taraftarın ayıbı

        BUGÜN Türk futbolunun en güzel günlerinden biri.

        Galatasaray-Fenerbahçe maçı var.

        Bu güzel gün ne yazık ki, eksikli.

        Çünkü Fenerbahçeli taraftarlar TT Arena'ya gelemeyecekler.

        Ve ne yazık ki, ligin 2. yarısında da Galatasaraylı taraftarlar Saracoğlu'na gidemeyecekler.

        Futbolun bu büyük ayıbının sorumlusu ise yine taraftarlar.

        Bu maçları şenlik havasından çıkarıp savaş havasına soktukları için, yönetimler böyle bir karar aldılar.

        Bu maç için hem taraftarlardan, hem futbolculardan tek bir isteğim var.

        Ne sahada, ne tribünde bu maçı germeyelim.

        Kavga, dövüş, küfür olmasın.

        Hep beraber eğlenelim.

        Kim kazanırsa öbür tarafla dalga geçsin.

        Ben en yakın Fenerbahçeli arkadaşlarımı maça davet ettim.

        Biz yenersek ben onlarla dalga geçeceğim, Fenerbahçe yenerse onlar benimle.

        Nasıl olsa birkaç ay sonra yine oynayacağız.

        Herkes böyle yaparsa belki bu ayıp da ortadan kalkar.

        Yine tribünleri hep beraber doldururuz.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Kardeşimizin, eşimizin, hatta çocuğumuzun bile rakip takımı tutabileceğini unutmadığımız zaman.

        Diğer Yazılar