Kan tacirleri sussun, kanı akan konuşsun
BİR süre önce Habertürk TV'de konuk olduğum bir programda sorulan soru üzerine, "Terörün bitmesinde şehit yakınlarına düşen önemli bir görev var. Çözüm yollarına engel değil destek olmaları gerekiyor. Onların acılarını anlıyoruz ama başka anneler, babalar aynı acıları yaşamasın istiyorlarsa, çözüm yollarından bazıları canlarını acıtsa bile destek olmalılar. Aksi halde, sürekli yeni şehit veririz. Acı acıyı, kan kanı doğurur" dedim.
Aman Allah'ım, ne gürültü koptu.
Yok, şehit aileleri ve yakınları değildi gürültüyü koparanlar.
İktidarın sözde destekçilerinden çıktı gürültü. Ne hainliğim kaldı, ne şehit ailelerinin benden hesap sorması gerektiği. Açıkçası çok da umursamadım.
Doğru bildiğimizi söylemekten kaçacak halimiz yoktu ya.
Zaten şehit aileleri de pek umursamadılar.
Onlardan tek bir tepki gelmedi.
Ve "kan tacirlerine" en iyi yanıt, dün Türkiye Harp Malulü Gaziler Şehit Dul ve Yetimleri Derneği Adana Şube Başkanı Ersin Güluçar'dan geldi.
Kendisi de bir Güneydoğu gazisi olan Güluçar, 30 yılı aşkın akan kanın durması için Öcalan ile görüşülmesinde bir sakınca olmadığını belirterek, "Bu görüşmeleri istemeyenin vatandaşlığından şüphe ederim" dedi.
2001 yılında PKK'lı teröristler tarafından dizinden vurulan bir asker bunu söyleyebiliyorsa ve onun gibi yüzlerce asker varsa, acıyı, terörü onlardan daha iyi hiç kimse bilemeyeceği için herkesin susması gerekir. Hele hele olan bitenden habersiz, dün Ergenekoncu, bugün iktidar destekçisi görünen "kan tacirlerinin" hiç konuşmaması...
NATO olmazsa olmaz
ZAMAN zaman çeşitli köşe yazılarında "Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarının bu dönemde gördükleri zulmü hiçbir zaman görmedikleri" yazılıyor.
Kısmen doğrudur.
TSK mensuplarının bir bölümü bu dönemde zulüm görmüşlerdir.
Kimi hak ederek, kimi hak etmeyerek.
Ancak TSK mensuplarının en fazla kıyıma uğradığı dönem bu dönem değildir.
Türk Silahlı Kuvvetleri'nin subaylarına yönelik en ağır zulüm, 1960 darbesinden sonra yapılanlardır.
O dönemde TSK'dan 7000'e yakın subay çeşitli nedenlerle atılmış, generallerin yarıya yakını emekliye sevk edilmiştir.
Yapılan subay kıyımı o denli büyüktü ki, bunların emekliye sevki için gereken para bile bulunamamıştı.
Darbe sırasında Türkeş'i radyoya getiren adam olarak bilinen o dönemin ABD Ataşemiliteri Hanes'ten yardım istenmiş, ABD Büyükelçisi Hanes ise kendisine iletilen bu talebe, "Biz para veremeyiz. Rezalet olur" yanıtını vermiş, hemen ardından dönemin NATO Komutanı General Norstad, Türkiye'ye gelerek Türk subaylarının emekliye sevk edilebilmesi için gereken parayı vermişti.
Washington Temsilcimiz Kasım Cindemir bunu 2001 yılında yazmıştı.
1971'de de Türk Silahlı Kuvvetler mensuplarının uğradığı ciddi bir zulüm vardır.
Benim anladığım şudur: Eğer ortada bir zulüm var ise mutlaka NATO onayı vardır.
Biri şu Adnan Öztürk'e 'Sus' desin
GALATASARAY yönetiminin başında, daha doğrusu içinde ciddi bir bela var.
Adı Adnan Öztürk.
Konuşmaktan ve ortalığı karıştırmaktan başka hiçbir faydası yok.
Zararı desen çok.
Yönetimdeki adam gibi adamlar sustuğu için de meydanı boş bulmuş konuşuyor.
Geçmiş dönemlerde üçkâğıtçı menajerlerle yaptığı işler ortada.
Ribery'nin Galatasaray'dan kaçmasına seyirci kaldığı ortada.
Menajerlere yolladığı mail'lerde "Yakında başkan olacağım" diye verdiği sözler ve bu sözlerin Galatasaray'a maliyeti ortada.
Ama bunları kimse ortalığa saçmıyor diye konuştukça konuşuyor.
İçeriyi karıştırıyor, dışarıyı karıştırıyor.
Dün de bir gazeteye, "Yabancı sınırlaması gelsin. Avrupa'nın hurdalarını alıyoruz" demiş. Alma kardeşim. Bir kulüp yöneticisi böyle laf mı eder!
3 yabancı sınırlaması gelse, yerli futbolcuların fiyatları ne olur biliyor musun?
Bunu söylemesi gereken kişi kulüp yöneticisi değil, olsa olsa "Profesyonel Futbolcular Derneği Başkanı" olabilir.
Ama zaten Adnan Öztürk'e kim kulüp yöneticisi diyebilir ki.
O olsa olsa kulüp karıştırıcısıdır.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
İki damla kar görünce çöl hayvanı gibi ne yapacağımızı şaşırmadığımız zaman.