Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BUGÜNLERDE olan biteni izleyip çok eğleniyorum.

        Çok gülüyorum.

        Terörün sona ermesiyle ilgili çok ciddi bir süreç yaşanıyor.

        Devlet Öcalan'la görüşüyor, Öcalan cezaevinden, İmralı'dan mektupla, belki de telefonla talimatlar yağdırıyor, MİT aracılığıyla mektuplar yolluyor, terör örgütünün Türkiye dışına çıkması ve daha sonra da silah bırakmasıyla ilgili altyapıyı hazırlıyor.

        Terör örgütünün Kandil'deki kadroları zaten tek irade olarak Öcalan'ı tanıdıklarını, Öcalan'ın talimatlarına uyacaklarını açıkladılar.

        Kandil'den yapılan açıklamada, "Bizimle görüşmenize gerek yok. Bizim irademiz Öcalan'dır. Onunla görüşün yeter" denildi.

        İşin özü de bu.

        PKK dediğiniz aslında PAÖ.

        Yani Abdullah Öcalan Partisi.

        Gerisi lafügüzaf.

        Partide 2., 3., 4. adam falan da yok.

        Hepsi Öcalan.

        Dağdaki kadro da bunu biliyor, şehirdeki kadro da.

        Aslına bakarsanız Meclis'teki kadro da biliyor ama....

        Ben de işte o "ama"da gülmeye başlıyorum.

        BDP'nin yaptığı tuluat, kendini önemsetme çabası, sürecin bir parçasıymış rolü yapması beni kahkahalara boğuyor.

        Ben Abdullah Öcalan'ı biraz biliyorsam, İmralı'ya giden BDP'li heyete "Siz de kimsiniz?" muamelesi yapmıştır.

        Ve yine Abdullah Öcalan'ı bir nebze biliyorsam, BDP'nin bu "rol çalma" ya da "role ortak olma" çabasına inanılmaz sinirleniyordur.

        Bunu kendine rakip olma çabası, bunu kendi gücüne ortak olma çabası olarak görüyordur.

        Ne var ki, işin aslı da budur.

        BDP'liler ne derse desin, ne yaparsa yapsın, hangi role soyunursa soyunsun Öcalan'dan başka otorite yoktur.

        BDP ne Öcalan'ın "Evet" dediği bir şeye "Hayır", ne de Öcalan'ın "Hayır" dediği bir şeye "Evet" diyebilir.

        Zaten böyle bir şeye hakları da yoktur.

        Çünkü düne kadar sürekli "Öcalan"ın adını kullanarak, onun arkasına saklanarak siyaset yaptıkları, bugüne kadar kanın durması için Öcalan'dan bağımsız veya izinsiz dudaklarını veya parmaklarını bile kıpırdatamadıkları için bugün de bu halde olmaları normaldir.

        Öcalan yarın Kürt milliyetçilerine veya Kürt faşistlerine dönüp "Bu BDP'lileri tarihin çöplüğüne atın" dediği anda BDP'lilerin "yok hükmünde" olduğunu en iyi BDP'liler bilir.

        Bilirler bilmesine ama yine de bu tuluatın içinde yer alırlar.

        Bizi de güldürürler!

        Oscar dediğin baştan sona siyaset

        ÇOK belli ki, Oscar'ları dağıtan "Academy" ya da tam adıyla "The Academy of Motion Picture Arts and Sciences", tam anlamıyla ABD milliyetçiliğinin, Neo-Con'ların ve Yahudi lobisinin kontrolü altında.

        Oscar ödülleri tam olarak ABD'nin siyasi amaçları ve kültürü doğrultusunda dağıtılıp yönlendiriliyor.

        Bunun böyle olduğu zaten çoktandır belliydi ama Kathryn Bigelow'un o beş para etmez filmine sadece ve sadece Irak'ta geçtiği ve ABD askeri tarzını yansıttığı için Oscar verildiği gün bu durum netleşmişti.

        Şimdi de tam İran meselesi ısıtılırken, İran rejiminin karanlığı

        üzerine yapılmış bir filme, hem de Başkan'ın eşi eliyle Oscar verilmesi, üzerine tüy dikti.

        Argo elbette kötü bir film değil, ama rakipleriyle kıyaslandığı zaman Oscar'ı alması mümkün değil.

        Üstelik de böyle bir film olabilir mi?

        İran rejimini zerre savunacak halim yok, fakat bir tane bile "iyi İranlı" olmayan bir İran olabilir mi?

        Bir ülke halkı tamamıyla böylesine kara ve karanlık gösterilebilir mi?

        Bir halk, bir kültür sadece ve sadece rejimi baskıcı diye "aşağılık bir halk" olarak gösterilebilir mi?

        Ve bu haksızlığa Oscar verilebilir mi? Verilebildiğini gördük.

        Oscar'ın da ne b.k olduğunu bir kez daha anladık.

        Ufak at da civcivler yesin

        TÜRKİYE füze yapacakmış. Adı SOM. Yetkililer bununla ilgili açıklama yapmış.

        Satır başları şöyle: "F-35'lere Türk füzesi SOM'un da takılması için görüşmelere başladık. Menzili 300 km.

        500 km menzil için testlere başlanacak.

        Hedef 2500 km'ye ulaşmak." Siz bu işten bir şey anladınız mı?

        500 km menzilli bir füze niye F-35 uçağına takılsın! Böyle füzeler yerden fırlatılır. Uçağa çok daha kısa menzilli füzeler takılır.

        Hele hele 2500 kilometre menzilli füzenin uçakta ne işi var? 2500 km menzilli füze büyük ihtimalle balistik füzedir ve uçaktan atılmaz. Karadan veya denizden atılır. Uçağa yüklenmez

        2500 km menzilli bir füze, kendisini bu menzile taşıyacak yakıt itibarıyla hayli büyük ve hayli ağır bir füzedir. Bunu, bırakın küçücük bir F-35 uçağına takmayı, bir nakliye uçağına bile sığdıramayabilirsiniz.

        Bize SOM füzesini bu palavralarla anlatan vatandaş bunları bilmiyorsa bir ayıp.

        Bunları bile bile milleti çocuk gibi kandırmaya çalışıyorsa daha büyük bir ayıp.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Aklın başta, tecrübenin yaşta olduğunu unutmadığımız zaman.

        Diğer Yazılar