Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        MİLLETVEKİLİ Oktay Ekşi, yazılı soru önergesini verdiğinde açık söylüyorum, ortaya attığı iddiaların bir bölümüne inanmamıştım.

        "Yok canım. Palavradır. Bu kadarı da olmaz" diye düşünmüştüm.

        Oktay Ekşi'nin iddiaları şöyleydi:

        Bern Büyükelçiliği Basın Müşavirliği'ne atanan Hacı Mehmet Gani, İsviçre'de kullanılan Fransızca, İtalyanca ve Almanca dillerinden hiçbirini bilmiyordu.

        Gani'nin bildiği söylenilen İngilizce ise çat pat bile değildi. "Nasılsınız"dan öte bir İngilizcesi yoktu.

        Herhangi bir yabancı dile hâkim olmayan Hacı Mehmet Gani, buradaki görevi karşılığında 12 bin Amerikan Doları maaş alıyordu.

        Ama Gani'nin yabancı dil eksiğini gidermek için 6 bin dolar maaşla kendisine bir tercüman alınmıştı.

        Gani'nin eşi Özlem Gani de aynı elçiliğe "din görevlisi" sıfatıyla 8 bin dolar maaşla tayin edilmişti. Din görevlisi olarak atanan Özlem Gani'nin ne imam hatip lisesi, ne de ilahiyat fakültesi diploması vardı.

        Oktay Ekşi işte bu iddiaları soru önergesi yapınca gördüm ve "Daha neler canım" dedim kendi kendime.

        Dil bilmeyen biri böyle bir göreve atanmazdı.

        Avrupa Birliği başkentlerinde görev yapan büyükelçilerimiz 6 bin Euro, yani 8 bin dolar civarında maaş alırken basın müşavirine 12 bin dolar, tercümanına 6 bin dolar maaş verilmezdi.

        Din görevlisi olarak atanan eşiyle ilgili tüm iddialar gerçek bile olsa 8 bin dolar maaş iddiası biraz abartılıydı.

        "Yok artık" dememin nedeni buydu.

        Dün Başbakan Yardımcılığı'nın bu soru önergesine verdiği yanıt geldi.

        Okudum, okudukça inanamadım.

        Yanıtta Mehmet Gani'nin maaşıyla ilgili hiçbir bilgi yoktu, ancak "Maliye Bakanlığı'nca belirlenen aylık ücreti İsviçre Frangı olarak almaktadır" denilerek konu geçiştirilmişti.

        Yabancı dil bilmediği iddiasına verilen yanıtta ise "9 ay süreyle TÖMER'de İngilizce kurslarına devam etmiştir" ifadesi dikkat çekiyordu.

        Kendisine tercüman olarak alınan kişiyle ilgili olarak da "Belirtilen hizmetleri yürütmek üzere 3000 İsviçre Frangı aylık ücretle hizmet alımı yoluyla bir adet personel görevlendirilmiştir" yazıyordu. Yani tercümanın maaşı 6 bin dolar değil, yaklaşık 4000 dolardı.

        Eşiyle ilgili iddialara ise "Gani'nin eşinin Diyanet İşleri Başkanlığı personeli olduğu" belirtilerek "Buna bizim bakanlığımız karışmaz" demeye getirilmişti.

        Bu yanıtları okudum ve soruya inanamadığım gibi bu kez de yanıtlara inanamadım.

        Herhangi bir yöneticinin, işe birini alırken, birine bir görev verirken tercihini daha iyi tanıdığı, daha yakın bildiği ve güvendiği kişileri tercih etmesine asla karşı olmadım.

        Ama bir şartla.

        Görevi layıkıyla yapabilecek özelliklere sahip olması şartıyla.

        Yani eşitler arasında insan elbetteki daha yakından tanıdığı birini seçebilir.

        AK Parti'ye yakın kadrolar içinde, bu işi yapabilecek pek çok genç var. İyi eğitimli, düzgün tavırlı, pırıl pırıl pek çok genç.

        Bırakın herkesi, bu yapılan en azından onlara ayıptır. Onlara haksızlıktır. Hak yemektir.

        Ama sadece tanıdığı olduğu için, sadece torpil çalıştığı için işi yapması mümkün olmayan, o işi asla hak etmeyen birine vermek "nepotizm"in dik âlâsıdır.

        Bu ülke bugüne kadar bundan çok çekmiştir.

        Belli ki, bundan sonra da çekmeye devam edecektir.

        Kış kışlığını yapar, AB AB'liğini

        EKONOMİ sayfalarımız bir süreden beri Türkiye'yi bekleyen bir tehlikeye dikkat çekiyordu.

        AB, üye ülkeler adına ABD ile bir "gümrüksüz ticaret anlaşması" imzalamak için çalışıyordu.

        Biz de gazete olarak bu konudaki erken uyarı vazifemizi yaptık.

        Bu anlaşma Türkiye açısından çok önemliydi.

        Çünkü gerçekleşmesi halinde Türkiye'nin AB ile olan ticari ilişkilerini etkileyecek, Türkiye'nin AB'ye olan ihracatı büyük ölçüde düşecekti.

        Buna karşılık AB'nin ABD ile yaptığı anlaşmada da taraf olmayacak, bu anlaşmanın getirdiği avantajlardan faydalanamayacaktık.

        AB bu "adiliği" yıllardır Türkiye'ye karşı uyguluyordu.

        Türkiye ile gümrük birliğinden faydalanıyor ama AB'nin diğer ülkelerle yaptığı avantajlı anlaşmalara Türkiye'yi dahil etmiyordu.

        Bu bugüne kadar Türkiye'ye zarar verdi ama çok acıtmadı.

        Fakat şimdi eğer ABD ile bu anlaşma yapılırsa Türkiye'nin canı bayağı acıyacak, hatta kolu kanadı kırılacak.

        Türkiye'nin AB ile tam ortaklığına "anlamsız" ve "artık gereksiz" gözüyle bakıp bu yönde yazı döktürenlerin bu detayları atladığını zannediyorum.

        Bu anlaşmanın parçası olmadığımız veya AB ile paralel bir anlaşma yapmadığımız takdirde, Türkiye'yi dış ticarette zor günler bekliyor.

        Ödüller ödüller

        TÜRKİYE Gazeteciler Cemiyeti'nin 2012 Başarı Ödülleri'ni kazanan gazeteler ve gazeteciler belli oldu.

        Rekor yine Habertürk'te.

        En yakın rakibimiz Hürriyet 4 ödül alabilirken, Habertürk tam 6 ödülle yine Türk basınının habercilik lideri oldu.

        Büyük Ödüller kategorisinde ise üstünlüğümüz daha barizdi ve tam 4 ödül Habertürk'teki çalışma arkadaşlarıma verildi.

        Aldığımız 6 ödülün 4'ü büyük ödüldü.

        Bu başarıya yaklaşabilen dahi olmadı.

        Habertürk'ün habercilikteki ve gündem belirlemekteki başarısı böylece 2012 yılında da tescillenmiş oldu.

        Bütün gazetelerden ödül alan tüm gazeteci arkadaşlarımı, gazeteciliğin bu zor döneminde haberciliği hâlâ ayakta tuttukları için alkışlıyorum, kutluyorum.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Kullanmayacağımız teknolojiye boşuna para ödemediğimiz zaman.

        Diğer Yazılar