Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BANKALARIN itibarı önemlidir.

        Daha doğrusu bankalar itibar müesseseleridir.

        İtibar yoksa banka da olmaz.

        Bu nedenle birkaç yıl önce medyaya yasaklar geldi.

        Bankaların aleyhinde spekülasyona yol açacak haber yazmamıza ağır cezalar getirildi.

        İyi de oldu.

        O zamanlar sosyal medya diye bir şey olmadığı için, sonradan gelişen sosyal medya bu yasağın dışında kaldı haliyle.

        Ama aradan geçen birkaç yıl içinde sosyal medya öylesine hızlı gelişti, öylesine etkili olmaya başladı ki, sosyal medyada yazılan birkaç satır, her türlü kişi ve kuruluşun itibarını yerle bir edecek noktaya ulaştı.

        Bankaları bu türlü yayınlardan korumak için basına getirilen "yasaklamalar" ve "ağır cezalar" şimdi sosyal medyaya da uygulanacak.

        Yani Twitter gibi yerlerden bankalar hakkında karalayıcı yazılar yazmak, doğru veya yanlış bankaların uygulamaları hakkında eleştiriler yapmak "ceza" kapsamında olduğu gibi, şimdi buna e-ödeme sistemleri de dahil ediliyor.

        Tabii biraz da ölçü kaçıyor.

        Burada yaşadığınız olumsuzluğu birine mail atsanız, o da bunu yaysa başınız belaya girecek.

        Belli ki, bu konuda tam bir sessizlik arzulanıyor.

        Ancak benim anlamadığım bir şey var.

        Son zamanlarda bankaların itibarına yönelik en şiddetli eleştirileri bakanlarımız yapıyor.

        Medya da bakanların ağzından bu eleştirileri yayınlıyor.

        Böylelikle bankaların itibarına ağır darbeler indiriliyor.

        Bakanların eleştirileri haklıdır veya haksızdır demiyorum.

        Hatta çoğunun haklı olduğunu da biliyorum.

        Ama sonuç olarak ortaya kanuna aykırı bir durum çıkıyor.

        Bankaların itibarını zedeleyici şeyler söylemek medyaya ve vatandaşlara yasaksa, bakanlara değil mi?

        Toptan yasak mafya doğurur

        İRAN'dayım.

        Taksiye bindim.

        Taksici yabancı olduğumu anlayınca hemen teklifini yaptı.

        "İçki ister misin?"

        O gün öğrendim ki, alkollü içkinin yasak olduğu İran'da bazı taksiler bar hizmeti görüyor.

        Evlerde ise alkol gırla.

        Alkolün yasak olduğu başka ülkelerde de durum farklı değil.

        Avrupa'nın büyük kentlerinde, özellikle Londra'da, Paris'te akşam bir kulübe gidin.

        En fazla içki tüketenin, en gürültülü şekilde içkili âlem yapanın Arap ülkelerinden gelmiş zengin gençler ve hatta büyükler olduğunu görürsünüz.

        Teknelere gıda tedariki yapan Avrupalı firmaların faturalarını incelerseniz, en fazla ve en pahalı alkollü içkilerin, ülkesinde içki yasak olan Arap ülkelerinin yöneticilerine ait dev yatlara gittiğini görürsünüz.

        Tarihte de böyledir.

        Alkollü içki yasaklanamaz.

        Yasaklansa da bir işe yaramaz.

        İşte ABD örneği.

        1900'lerin başındaki alkol yasağı Amerikalıları içkiden kurtarmamış, ama Amerikalıların başına mafyayı musallat etmiştir.

        ABD'deki mafya örgütlenmeleri, içki yasağı sırasında içkiden elde ettikleri fahiş kârlarla güçlenip her tarafı ele geçirmişlerdir.

        Tüm bu örnekler ve yaşanmışlıklar ve yaşanmakta olanlar ortadayken, Türkiye'de alkollü içkinin yasaklanacağını düşünmek bence komiktir.

        Böyle bir şeyin olacağına ihtimal vermek asla mümkün değildir.

        Bir gün böyle bir yasak gelirse o da ayrı bir komedi olacaktır.

        Utanma da kalmamış!

        GEÇEN pazar gazete okurları bir sürprizle karşılaştılar.

        Habertürk yazarı Elif Şafak'ın, Pink Floyd'un beyni Roger Waters'la yaptığı söyleşi aynı anda iki gazetede birden yer aldı.

        Biri Habertürk, diğeri Hürriyet.

        Bu şaşırtıcı duruma Hürriyetçiler de şaşırmış olmalılar ki, dün Hürriyet'te Habertürk'ü suçlayıcı bir yazı çıktı.

        Nasıl olurmuş da Hürriyet'in özel röportajı Habertürk'te de yer alırmış.

        Bence Hürriyet bu saçma soruyu soracağına, "65 yaşındaki koskoca Hürriyet, nasıl olur da bir başka gazetenin yazarına röportaj ısmarlarmış" onun yanıtını arasınlar.

        Hürriyet'te adam mı kalmadı da Habertürk yazarından röportaj rica ediyorsunuz!

        Bu beceriksizliklerine yanıt arayacaklarına, bizi suçlayarak "Bu röportajı bize de yazacaksın" diye Elif Şafak'ı tehdit ettiğimizi iddia edecek kadar da zavallı bir duruma düşmüşler.

        Ben bu olayın nasıl olduğunu anlatayım da siz de öğrenin, "onlar" da öğrensin.

        Geçen hafta başında Elif Şafak aradı.

        "Fatih, Hürriyetçiler benden Roger Waters'la buluşmamı rica etti. Bu buluşmayı ve benim Waters'la sohbetimi haber yapmak istiyorlar. Size sormadan yapmak istemedim" dedi.

        Ben de doğal olarak, "Kendi adamları mı kalmamış Elif. Sen bizim yazarımızsın. Böyle bir şey yakışık almaz" dedim.

        Ancak Elif Şafak da Roger Waters'la tanışma fırsatını kaçırmak istemiyordu.

        Bunun üzerine, "Madem çok istiyorsun, bu buluşmayı ve izlenimlerini bize de yazarsın. Ama lütfen erken yaz ki biz de Pazar ilavesine yetiştirebilelim" dedim.

        Nitekim Elif, Roger Waters'la buluştu ve bu buluşmayı hem bize, hem Hürriyet'e yazdı.

        Ancak yazısını bize geç ulaştırdığı için röportaj bizim Pazar ilavemizde değil, gazetemizde yer buldu.

        Hürriyetçiler şimdi bize bulaşacaklarına, kendilerine baksınlar.

        Yaptıkları ayıba bakıp utanacaklarına, hâlâ konuşuyorlar.

        Ben hiç kalkıp da Ayşe Arman'a veya bir başka Hürriyet yazarına, "Bizim için röportaj yapar mısın?" diye yalvarıyor muyum!

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Rallileri hızlı giden yarışçının değil, otomobilini kırmadan gidilecek hızda giden yarışçının kazandığını unutmadığımız zaman.

        Diğer Yazılar