Suyu kim taşıyacak
DÜNKÜ yazımdan sonra epey bir tepki geldi.
Fikrimi paylaşanlardan...
Fikrimi paylaşmayan, hatta karşı çıkanlardan.
Ne demiştim dün.
Ölen her eylemcinin ardından emniyet tarafından ölen kişinin geçmişte katıldığı eylemlerin görüntüleri dağıtılıyor ve neredeyse "Hak etmişti" mesajı verilmek isteniyor. Eylemcilerin terörist olduğu intibaı uyandırılmaya çalışılıyor. Ve öldürülmeyi hak etmişler gibi bir algı yaratılmaya çalışılıyor.
Polisin işi eylemcileri öldürmek değildir.
Yaptıklarında yasa dışı bir şey varsa yakalayıp hukukun karşısına çıkarmaktır. Terörist bile olsalar, onları öldürme hakkına kimse sahip değildir. Üstelik de Ahmet Atakan'ın dağıtılan eylem görüntülerine baktığınız zaman elinde ne bir silah, ne bir molotof, ne bir sopa var.
Hülasası budur dünkü yazının.
Bu yazıya gelen mesaj ve yapılan yorumlardan bazıları çok "gaddarca"ydı.
Diyor ki biri: "Elinde silah, molotof yok ama taş var. Sesli dinleyip neler söylediğini duydunuz mu? Bir de sesli dinleyin. Ne güzel söylemiş atalarımız, su testisi su yolunda kırılır diye."
Duymadım.
Duymama gerek yok.
Hoşumuza gitmeyen şeyleri söyleyenleri öldürme hakkımız mı var?
Biz birilerinin hoşuna gitmeyen şeyleri söyledi diye insanların hapse atılmasına bile karşı değil miydik!
Hapsi bırak, doğrudan, yargısız öldürülmesini bile hoş görecek noktaya ne zaman geldik, ne çabuk geldik.
Biz o günleri geride bırakmamış mıydık!
O günlerin hesabı sorulmuyor muydu yargısız infazcılardan.
Hele hele sadece bu mesajı yazan tarafından değil, çok yoğun bir biçimde kullanılan ve kullanıldığı için de bu görüntülü servislerinin ne kadar "faydalı" olduğunu kanıtlayan "Su testisi su yolunda kırılır" cümlesi yok mu!
Ah o cümle yok mu!
Kendi yolunda herkes bir su testisi değil mi?
Hangi testinin kırılacağına karar verme hakkı kimin?
Siz her testiyi su yolunda kırarsanız, bir gün bir damla suya muhtaç kaldığınız zaman, o suyu neyle taşıyacaksınız hiç düşündünüz mü?
Önemli olan testiyi kırmamak değil mi?
Hiç testiyi kıranla kırmayan bir olur mu?
Dilime dolanan bir büyük şair
GEÇENLERDE Murat Bardakçı ile tartışıyorduk.
Murat yine "Türkiye'de artık iyi şair kalmadı" diyordu.
Ona göre son "büyük şair" Attila İlhan'dı.
Bana göreyse Türkiye'de hâlâ yaşayan çok büyük bir şair, çok büyük bir ozan var.
Adı Sezen Aksu.
O büyük şiirleri şarkı sözü diye yazıyor belki ama o şarkıları büyük yapan, unutulmaz kılan da o sözleri.
Her biri yıllara meydan okuyan anlamlar dolu, her biri insanın içinde kendinin bile farkında olmadığı bir yere dokunan muhteşem şiirler.
Üstelik de, egosunu ayaklar altına almayı başarmış, en güzel dizelerini dostlarına vermekten, o dizeler aslında benim demekten bile imtina eden, büyük bir yürek.
Son zamanlarda dilime dolanan ve neredeyse her gün mırıldandığım bir şiir de yine o büyük yürekten taşmış ve şöyle diyor:
"Şikâyetim var cümle yasaktan
Dillerimi hâkim bey bağlasan durmaz
Gelsin jandarma, polis karakoldan
Fikrim firarda mahpusa sığmaz eyvah
Gün olur yerle yeksan olurum
Gün olur şahım devri devranda
Kanun üstüne kanun yapsalar
Söz uçar yazı iki cihanda eyvah
Sussan olmuyor susmasan olmaz
Dil dursa hâkim bey tende can durmaz
Yazsan olmuyor yazmasan olmaz
Kaleme tedbir koma tek durmaz"
Sadece bu bile insanı büyük şair yapmaz mı?
Aysal da milli görev ister
YAKIN tarihin en büyük başarısızlıklarını yaşayan Türkiye Futbol Milli Takımı'nın başına kimse bulunamayınca bu sezon hem ligde hem Avrupa'da başarılı olmak için uğraşan Galatasaray'ın Teknik Direktörü Fatih Terim'e teklif götürüldü.
Milli görevdi, kaçmak mümkün değildi, kaçsa hain olurdu.
Terim de kabul etti.
Önerilen serveti reddederek.
Meccanen kabul etti teklifi.
Basketbol Milli Takımı'mız da son Avrupa Şampiyonası'nda parkeden kazındı.
En zayıf rakiple başlayan yenilgiler serisi dünya ikincisi olarak gittiğimiz turnuvaya erken vedamızla neticelendi.
Şimdi Basketbol Federasyonu da Milli Takım'ın başına Galatasaray'ın koçu Ergin Ataman'ı istiyormuş.
O zaman Ünal Aysal'ı da Gençlik ve Spor Genel Müdürü yapalım ya da Spor Bakanı.
Olsun bitsin.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Ülkeyi bölmek için bölücü terör örgütü üyesi olmak gerekmediğini anladığımız zaman.