Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        2004 senesi.

        Başbakan Erdoğan daha taze Başbakan.

        2004 yerel seçimleri arifesi.

        Başbakanlık uçağıyla Diyarbakır’a gidiyoruz.

        Başbakanlık uçağı dediğim, Özal’dan kalma küçük Gulfstream.

        Erdoğan, Diyarbakır mitingini yapacak.

        Uçakta sohbet ediyoruz.

        Tek gazeteci benim.

        Erdoğan’ın “başkanlık sistemi” cümlesini ilk kez kurduğu ve benim de yazdığım sohbetin yapıldığı gezi. (Sonrasında kopan kıyameti hatırlıyorsunuzdur herhalde.)

        Sohbet sırasında laf dönüp dolaşıp Milli Güvenlik Kurulu’na geliyor.

        Ben ortaya bir fikir atıyorum.

        “Bu haliyle MGK demokrasilerde olması gereken Milli Güvenlik Kurulu değil. Yapısını değiştirmek lazım. Bu kadar fazla generale gerek yok. Zaten Genelkurmay Başkanı orada. Generalleri azaltıp sivil toplumu artırmak lazım. TOBB’un, TÜSİAD’ın, üniversitelerin temsilini sağlamak lazım. Hatta ABD’de olduğu gibi ülkeyi yöneten Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın güvendiği ve liyakatli bir dostunu bile alabilmesi lazım” diyorum.

        Başbakan konuya ilişkin pek fikir beyan etmiyor.

        Aradan 9 yıl geçiyor.

        Meclis Darbeleri Araştırma Komisyonu, “görüşümüze başvurmak” adı altında “ifademizi alıyor”.

        Orada da “Milli Güvenlik Kurulu’nun yapısı ve Anayasa’daki yeri değişmediği müddetçe Türkiye’de gerçek demokrasi olmaz” diyorum.

        2004’te Başbakan’a söylediğim fikri tekrarlıyorum.

        Orada da kimseden pek ses çıkmıyor.

        Son yıllarda olan bitene bakıp ortaya dökülen MGK belgelerini görünce Türkiye’de Milli Güvenlik Kurulu’nun adının yanlış konulduğunu ve önerilerimde ne kadar haklı olduğumu anlıyorum.

        Bizim MGK’lar “Güvenlik Kurulu” gibi değil, “Terminatör” gibiymiş meğerse.

        Sürekli olarak “bitirme planları” yapmışlar.

        AK Parti’yi bitirme planı, Gülen Cemaati’ni bitirme planı, irticayı bitirme planı, terörü bitirme planı, PKK’yı bitirme planı.

        Sürekli bir “bitirme” muhabbeti.

        Ama hiçbiri bitmemiş.

        İşin daha komik tarafı, tarihte görülebilecek en “anlamsız” MGK da bizim MGK’ymış.

        Çünkü “bitirme planı” yaptıkları her şey dimdik ayakta kalmış, hatta giderek güçlenmiş.

        “Bitirme planı yapanlar” ise kendilerini bitirmişler.

        Parayı öde başkan

        İNTERNETTE muazzam bir video dolaşıyor.

        Abdullah Çelik isimli bir vatandaş, AK Parti’den Eyüp Belediye Başkanlığı aday adayı olmuş ve tanıtımı için bir video çektirip internete koymuş.

        Videoyu izleyenler gülmekten kırılıyor.

        Videonun özü şu:

        2013 model beyaz bir Range Rover, ki ederi 250 bin Euro civarındadır, Eyüp’te bir meydanın tam ortasında duruyor.

        Takım elbiseli bir şoför iniyor ve koşarak arka sağ kapıyı açmaya gidiyor.

        Arkada oturan vatandaş, şoför gelinceye kadar yerinden kıpırdamıyor.

        Kapı açılıyor ve siyah takım elbiseli, kavuniçimsi kravatlı, göbekli, bıyıklı bir bey kapıdan iniyor.

        Meydandaki bir pastaneye giriyor.

        Pastanedeki satış elemanının ağzından başkan aday adayına övgüler düzülüyor.

        Başkan aday adayı bir kutu tatlı alıyor ve dükkândan çıkıyor.

        Bu arada sürekli kuş sesleri hâkim ortama.

        Video bu.

        Oldukça komik ve eğlenceli.

        Ancak tüm bu videoda benim dikkatimi başka bir şey çekti.

        Başkan aday adayı Abdullah Bey, pastaneden aldığı tatlının parasını ödemeden dükkândan çıkıp gidiyor.

        Zavallı satış elemanı da müstakbel başkandan para istemeye korkuyor olmalı ki, gıkını çıkaramıyor.

        Anlaşılan Abdullah Bey, belediye başkanlığını böyle bir şey zannediyor.

        Namaz kılan ateistler

        TÜRKİYE bir araştırma cenneti.

        SEKAM diye bir kuruluş da bir araştırma yapmış.

        Buna göre Türkiye’deki “ateist” gençlerin yüzde 61’i Allah’a inanıyormuş.

        Yüzde 13’ü namaz kılıyormuş.

        Yüzde 43’ü ise cuma namazına gidiyormuş.

        Allah kabul etsin de, birisi de şu SEKAM’cılara “ateist”in anlamını öğretsin.

        Osmanlı’nın icatları

        DÜN “din dersleriyle” ilgili yazdım.

        Bir vatandaşımız yazıyı yorumlamış.

        “Osmanlı’da dini dersler sayesinde yüzlerce mucit ve bilim adamı yetişmiştir. Bugünkü teknolojiyi zamanında aldığımız din derslerine borçluyuz desek yanlış olmaz sanırım. Kabul edilir edilmez, o kişilerin kendi sorunu. Gerçeklerin inanılmaya ve kabul edilmeye ihtiyaçları yoktur” demiş.

        Yorum elbette haktır ve özgürdür.

        Ancak bizim de bu yoruma karşı soru sorma hakkımız vardır.

        Bu satırları yazan değerli okurumuzdan Osmanlı döneminde yaptığımız icatları sıralamasını ve bugün dünyada kabul görmüş hangi icatların Osmanlı döneminde Türkler tarafından yapıldığını da bize öğretmesini rica ediyorum.

        Keza Osmanlı döneminde yetiştirdiğimiz bilim adamlarını ve bunların evrensel bilime yaptıkları katkıyı da tanıtması makbule geçecektir.

        Özellikle icatları çok ama çok merak ediyorum.

        Kopernik, Galilei, Newton, Watt, Savery, Edison, Bell, Tesla Osmanlı vatandaşıydı da bizim mi haberimiz yoktu!

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Yalanı tanık göstermediğimiz zaman.

        Diğer Yazılar