Neredeeen, nereyeee
“İNİNİZE gireceğiz, didik didik edeceğiz.”
Başbakan Erdoğan çok ama çok sert konuştu.
Aslında sevdiği ortamlardır Başbakan’ın.
Yıllardır hep öyle yapmadı mı, bir karşıt buldu ve o karşıtlık üzerinden siyaset yaptı.
Asker, güç odakları, eski siyaset, Ergenekon, medya...
O vurdukça, destekleyenleri coştu, kazandıkça taraftar sayısını artırdı.
Son zamanlarda pek karşıtlık kalmamıştı.
Bir şey dediği zaman “12 yıldır hükümetsin. Artık sen devletsin. Karşında kimse mi kaldı” deniyordu.
Gerçekten de Başbakan Erdoğan ringde yalnız kalmıştı.
Karşısına çıkan yoktu.
Ama şimdi yine bir karşıt buldu.
Cemaat.
Aralarındaki çekişme tam olarak su üstüne çıkıncaya kadar “yakın” görünen ve aslında kritik noktalarda her zaman destek vermiş olan Cemaat.
Kavga tam olarak patlamadan çok değil birkaç gün öncesine kadar “Ne istediniz de vermedik” dediği Cemaat.
Başbakan şimdi Cemaat’e yönelik olarak diyor ki, “İninize gireceğiz, didik didik edeceğiz”.
Bu sözlerin arkasını çok derin okumaya gerek yok.
Söylenilen belli, yapılacak olan belli.
Belli ki, pek yakında Cemaat’le ilgili bir bankaya yönelik bir operasyon yapılacak.
Bu arada Cemaat’e yakın işadamları mercek altına alınacak.
Her türlü para trafiği ince ince takip edilecek.
Fakaaaaat!
Burada bir zorluk var. Cemaat’te “zengin yok”.
Cemaat’i oluşturan kitlenin çok önemli bölümü küçük veya orta boy sanayici, esnaf, eşraf, toptancı, orta halli veya orta hallinin biraz üzerinde bir kitle.
“Büyük ölçekli işadamı, holding patronu” diyebileceğin insan sayısı Cemaat’te bir elin parmaklarını bulmaz.
Cemaat’le ilgili o banka desen patronu yok.
En büyük hissedarının payı yüzde 4, bildiğim kadarıyla.
Yurtdışındaki yapı ise tamamen Türkiye’den bağımsız.
Tabii olan bitene bakınca insan “Neredeeen, nereyeee” diyor.
Çok yakın bir zamana kadar THY bir yere sefer koyunca “Cemaat okullarının olduğu yere sefer koyuyorlar” deniliyordu.
Şimdi “İnlerine gireceklermiş” deniliyor.
Devletin çivisi çıkmış mı?
DÜN bambaşka bir konuyla ilgili bir Bakan aradı.
Ama haliyle laf dönüp dolaşıp yolsuzluk olayına ve yürütülmekte olan soruşturmaya geldi.
Bakan bu olan bitenin çok büyük bir komplo olduğunu söyleyince ben de günlerdir burada yazdıklarımı tekrarladım.
"Sayın Bakan, bu iş bir komplo bile olsa sonuç olarak varsa bir yolsuzluk ortaya çıkarılması gerekmez mi? Kamuoyunu tatmin etmek gerekmez mi?"dedim.
"Komplo boyutu ayrı bir konu ve çok tehlikeli bir olay ama yolsuzluk boyutu da ayrı bir olay değil mi?"dedim.
Bakan benimle aynı fikirde değildi.
"Yolsuzluk tarafı bile bir komplo olabilir. İsrail ve Amerika'nın İran'la yaptığımız ticareti engellemek için yarattığı bir şey olabilir. Sonuç olarak buradan gelen para ile Türkiye'nin cari açığının finansmanında önemli bir katk sağlanıyordu"dedi.
"Ona da tamam Sayın Bakan ama Türkiye'nin cari açığını finanse eden bir işten, bazılarının kişisel çıkar sağlamaları kabul edilebilir mi?"dedim.
"Eğer böyle bir şey varsa elbette kabul edilemez"dedi.
Asıl söyleyeceği başkaydı.
"Fatih Bey, asıl mesele şudur. Devletin içinde bir örgütlenme var. Polis içinde, yargı içinde bir örgütlenme var. Polis bölünmüş, polisin bir bölümü diğer bölümünden bilgi saklıyor, operasyon saklıyor. Devlette, görünen devletin kontrolü dışında paralel bir yapı kurmuşlar, cirit atıyorlar. Üstelik de dış bağlantılılar. Dışardan yönlendiriliyorlar. Bu işin içinde sizin de tahmin edebileceğiniz yabancı istihbarat örgütleri var. Bunu biliyoruz ve bu yapıyı kullanıyorlar"dedi Bakan.
"Peki Sayın Bakan"dedim,"Bu yapıyı dün mü kurmuşlar evvelsi gün mü?"
"Olur mu, yıllardır kurmuşlar bunu."
"Sayın Bakan bunu daha önce söyleyenlere kızmıyor muydunuz?"
"Aaah, ahhhh"dedi Bakan.
"Sayın Bakan, bu yapıyı daha önce fark etmediniz mi peki? 12 yıldır partiniz iktidarda."
"Aaah, aaahhh"dedi Bakan.
"Sayın Bakan Devlet bitmiş diyebilir miyiz?"
"Ahh, aaahh"dedi Bakan,"Bitmiş demek ağır olur; çivisi çıkmış diyebiliriz. Ama o çiviyi çakacağız yerine. Emin olun o çiviyi yerine çakacağız."
22 milyon dolarlık mağaza
HERKES Zorlu Center'a açılan lokantalardan behsedip duruyor.
Henüz girmediğim için ne söylesem boş.
Kapısından girsem de, lokanta yazacak halim de yok doğrusu.
Ancak anlatılanların hiçbirinin abartıldığı kadar iyi olduğunu zannetmiyorum.
Çünkü Türkiye'de lezzetli yemek çok, ama iyi yemek, orijinal yemek, değişik yemek yok.
Ben de bugün Zorlu Center'da açılacak bir yerden bahsedeceğim.
Apple mağazasından.
Zorlu Center'ın tam ortasına yapılmakta olan devasa cam mekândan.
Burası Apple'ın dünyadaki 3 büyük mağazasından biri olacak.
Biri New York'ta, diğeri Şanghay'da... Üçüncüsü ise İstanbul'da.
Apple'ı İstanbul'a bu kadar büyük mağaza açmaya ikna eden güç ise İstanbullular.
Apple'ın üst yönetimi, mağaza konusunu görüşmek üzere İstanbul'a geldiğinde trafiğe takılınca, Beşiktaş'tan Kabataş'a deniz motoruyla geçiyorlar.
Deniz motorunda yanlarına oturan genç, yaşlı herkesin elinde birer iPhone. Kimilerinde üzerine bir de iPad.
Oradan metro ile Levent'e gidiyorlar.
Metro'da da durum aynı. Önüm arkam sağım solum iPhone.
Genç, yaşlı, zengin, fakir herkes iPhone'cu.
Yemeğe gidiyorlar. Görüntü aynı.
Ve bunun üzerine dünyadaki en büyük üç mağazadan birini Zorlu Center'a yapma kararı alıyorlar.
Dünyaca ünlü bir mimar tarafından tasarlanan mağazanın sadece inşaat maliyeti 22 milyon dolar.
Yani 250 daireli bir site inşa edilebilecek kadar bir yatırım.
New York Apple mağazasında ne varsa aynısı burada da olacak.
Ve bunun tek nedeni İstanbullular.
Başka hiç kimse Apple yönetimini böyle bir yatırıma ikna edemezdi diyorlar.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ.
Dumana bakarken ateşi unutmadığımız zaman.