Ananas yiyenlerin karnı mı ağrıyor
ÇOK garip ama çok.
Başbakan Erdoğan bir yandan illegal yapılardan, illegal yapıların, paralel yapıların "illegal" dinlemelerinden, bu dinlemelerin medyaya servis edilmesinden haklı olarak herkes gibi şikâyet ediyor, buna karşı önlem almaya çalışıyor, bunu yapanları suçluyor.
Diğer yandan medyaya servis edilen illegal dinlemelerde ortaya çıkan bilgilere dayanarak eleştiri yapıyor.
Ananas mevzuu da bunlardan biri.
Bu illegal dinlemelerden birinde Cemaat'ten birileri, önemli bir işadamına ananas yolladığından söz ediyor.
Başbakan da "Ananas meselesinden niye rahatsız değilsin" diyerek Cemaat'le yakınlığı olanlardan rahatsız olunmamasını eleştiriyor.
Ananas, aslında "paralel devlet"in yeni "lakabı".
Önce "Cemaat"ti, sonra "paralel devlet" oldu, şimdi de "ananas".
Bu konuda Türkiye'de en rahat konuşacak adamlardan biriyim herhalde.
Asla ananas yemedim ki midem ağrısın.
Yıllarca ananasları lüpletip sonra, "Bu ananas da çok zararlı bir meyveymiş, yiyene haram olsun" diyenlerden de olmadım.
İşte arşivler ortada.
Hepsi dijital, hem de ulaşması çok kolay.
Yıllardır Gülen Cemaati'nin "yargı ve emniyetteki" yapılanmalarına karşı uyarılar yaptım.
Yurtdışındaki eğitim faaliyetlerinin bir Türk olarak hoşuma gittiğini ama amacı eğitim olan, hizmet olan bir dini cemaatin yargı ve emniyette örgütlenmesini doğru bulmadığımı onlarca kez yazdım.
Bu gazetede yazdım, Sabah'ta yazdım, Hürriyet'te yazdım.
Sabah'takiler duruyor mu arşivde bilmiyorum, ama Hürriyet'tekiler duruyor.
Ben bunları yazarken bu hükümetin üyeleri, bu hükümetin destekçileri, bu hükümetin medyadaki en "ağır topları" ananasları lüpletiyor, ananas yemek için Pennsylvania'lara koşturuyorlardı.
"Hocaefendi ile Pennsylvania'da görüştüm. Bizi kabul etti" demek bir "prestij" unsuru haline gelmişti.
Ananasın tazesi, kompostosu pek bir makbuldü o günlerde.
O günlerde ananas sevmeyeni dövüyorlardı, bugün ise geçmişte yenilen ananasın hesabını soruyorlar.
Benim bildiğim ise şudur:
"Ne yersen onu çıkarırsın."
Biber için söylerlerdi ama galiba ananas için de geçerli.
"Tatlı tatlı yemenin, acı acı çıkarması vardır" diye.
İyi de iktidar çevrelerinde ananası sepet sepet yiyenler ne olacak?
Onlara da kızılacak mı?
TBB'nin HYK ve SYK önerisi
PERŞEMBE sabahı Barolar Birliği Başkanı Profesör Metin Feyzioğlu ile uzun uzun telefonda konuştuk.
Siyasetin iki yüzlü tavrından şikâyetçiydi.
"HSYK'nın kanunla düzenlenmesi kabul edilemez" diyordu haklı olarak.
Yargı bağımsızlığının kolay kolay tamir edilemeyecek bir yara alacağı kanaatindeydi.
"Bu iş Anayasa değişikliğiyle olur" diyordu.
CHP'nin TIR'ından şikâyetçiydi.
"Ben bunu Kemal Kılıçdaroğlu'na sordum. O da Anayasa değişikliği diyor" dedim.
"Hayır" dedi. CHP'nin samimi olmadığı kanaatindeydi.
"Kadük olmuş bir yeni Anayasa Komisyonu'nda ortaya konmuş bir metni göstererek bu iş olmaz. Orası ölü. Yeni bir şey üzerinde uzlaşmak lazım ama buna niyetleri yok. Referandum sırasında karşı çıktıkları HSYK ile ilgili maddeye şimdi 'Öyle kalsın' diyerek sahip çıkıyorlar. Olacak iş değil" diyordu telefonda.
"İktidarın da Anayasa değişikliği niyeti yok gibi görünüyor" dedim.
"Toplumsal baskı kurmamız gerek" dedi.
Barolar Birliği'nin HSYK ile ilgili önerisi ise şöyle.
Öncelikle Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nu ikiye ayırıyorlar.
HÂKİMLER YÜKSEK KURULU
Hâkimler Yüksek Kurulu 17 üyeden oluşacak.
Başkanlığını Yargıtay Başkanı yürütecek.
Yargıtay'ın Yargıtay Genel Kurulu'nun mensubu olan hâkimler arasından seçtiği 3 üye, Danıştay'ın Danıştay Genel Kurulu'nun mensubu olan hâkimler arasından seçtiği 2 üye, Cumhurbaşkanı'nın doğrudan atadığı 1 üye, TBMM'nin 2/3 nitelikli çoğunlukla doğrudan seçtiği 3 üye, ilk derece mahkemelerinde, bölge adliye mahkemelerinde, bölge idare mahkemelerinde, istinaf mahkemelerinde, yüksek mahkemelerin tetkik hâkimliklerinde görev yapan hâkimlerin kendi aralarından seçtikleri 4 üye, Türkiye Barolar Birliği Genel Kurulu'nca avukatlar arasından seçilen 2 üye, Yargıtay Genel Kurulu'nun Yargıtay Başsavcılığı'nda görevli savcılar arasından seçtiği 1 üye.
SAVCILAR YÜKSEK KURULU
11 üyeli Savcılar Yüksek Kurulu'nda ise Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Başkanlığı'nda, Yargıtay Genel Kurulu'nun Yargıtay Başsavcılığı'nda görev yapan savcılar arasından seçtiği 2 üye, mensubu olan hâkimler arasından seçtiği 1 üye, Danıştay Genel Kurulu'nun Danıştay Başsavcılığı'nda görev yapan savcılar arasından seçtiği 1 üye, ilk derecede görev yapan savcıların kendi aralarından seçtiği 3 üye, TBMM'nin seçtiği 1 üye, Cumhurbaşkanı'nın atadığı 1 üye, Türkiye Barolar Birliği Genel Kurulu'nun avukatlar arasından seçtiği 1 üye.
Bana göre üzerinde konuşmaya değer bir öneri.
Ama konuşulacağından hiç umudum yok.
Gazetelerdeki komik hatalar
ÖNCEKİ gün Sözcü Gazetesi'nin 1. sayfasındaki 150 puntoluk hatayı görünce güldüm.
Matbuatta olur böyle şeyler dedim.
Geçmişte de böyle gırgır hikâyeler vardır.
1980'lerin başı. Enflasyonun patlamaya başladığı dönemler. Serbest piyasaya geçilmiş ve hükümet felaket zamlar yapmış.
Gazeteye 8 sütuna "ZAM YAĞMURU" başlığı atılacak ama o zamanlar bilgisayar falan yok, dizgi makinesi o kadar büyük harf de basamadığı için harfler teker teker yazılıp büyütülmüş ve teker teker hazırlanan sayfaya yapıştırılmış. Kalıbı alınacak, baskıya gidecek.
Kalıp alınırken baştaki harf düşmüş. Kimse farkında değil.
Gazete basılıyor ama yağmur, zam yağmuru olmaktan çıkmış.
Baskı başladıktan sonra fark edilip düzeltilmese rezalet.
Yine 1980'ler.
İngiltere-Türkiye maçı öncesi İzmir'de bir grup İngiliz holigan olay çıkarıp yakalanmışlar, polis yaka paça götürüyor sarhoş holiganları. Aynı gün bir gazetenin sahibine İngiliz Lordlar Kamarası'ndan ziyaretçiler gelmiş.
İki haber de 1. sayfada ama fotoğraf altları karışmış.
Yaka paça götürülen holiganların altında "Lordlar Kamarası üyeleri gazetemizi ziyaret ettiler" başlığı, patronla beraber poz veren lordların altında ise "İngiliz serserileri polis yaka paça götürdü" başlığı.
Yine 1980'lerin ilk yarısı.
Cumhuriyet Gazetesi'nde tarihinde ilk kez yemekhane yapılmış, yemekhanenin açılışı "onuruna" özel bir "şamata gazetesi" hazırlandı gazetenin içinde.
Başyazıda rahmetli Nadir Nadi, "Yiyin kullarım yiyin" diyor.
Rahmetli İlhan Selçuk'un "Pencere" köşesinin adı değiştirilip "Tencere" yapılmış, yine rahmetli Uğur Mumcu'nun köşesi "Gözlem", "Gözleme"ye çevrilmiş.
Bunlardan birkaç yüz tane basılıp gazetede dağıtıldı.
Fakat yanlışlıkla bu gazetelerden birkaçı dağıtıma gitmiş ve İstanbul taşrasına dağıtılmış.
Ertesi gün okurların öfkesini görmeniz lazımdı.
Hürriyet'teki hata ise tam felaketti.
Bir haltercimiz silkmede rekor kırmış. Ama haberi yazan arkadaş "silkmeyi", "l" harfini unutup yazmış.
Haltercimiz hiç beklemediği bir dalda rekor kırdığını Hürriyet'ten öğrenmişti herhalde.
O yüzden Sözcü'nün başına gelen ne ilktir ne de son.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Başkası için değil kendimiz için adam olmak gerektiğini anladığımız zaman.