Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Aslında 11 sene demek tam da doğru değil belki.

        Cemaat, AK Parti'ye kuruluşundan itibaren destek verdi ama bu işbirliği aslında 17 Aralık'ta bozulmadı.

        2009'dan beri araları "limoniydi". Ama çatışma su yüzüne çıkmıyordu.

        İki taraf da durumu idare ediyor ama masa altından tekmeleşiyorlardı.

        17 Aralık'ta zoraki ortaklık patlayınca AK Parti "Yanılmışız" dedi.

        11 yıl süren bir yanılgı.

        Sonuçları ise AK Parti sözcüleri tarafından ortaya koyuluyor.

        11 yılda "paralel devlet" kurulmuş. Devletin gücünün bir bölümü ele geçirilmiş.

        AK Parti'nin söylediğine bakılırsa Cemaat 11 yıl boyunca AK Parti'yi kandırmış.

        AK Parti'yi benzer bir biçimde kandıran bir başkası daha var.

        Beşar Esad.

        O da yıllarca, Türk hükümeti ile gayet iyi bir ilişki içindeydi. Neredeyse "evlat" muamelesi görüyordu. Esad'ın Suriye'sinin bakanları ile Türkiye Cumhuriyeti'nin bakanları neredeyse ortak kabine toplantıları yapıyorlardı.

        3 yıl kadar önce ortaya çıktı ki, "Esad da kandırmış".

        O da "meşruiyet" için Türkiye'yi, Türkiye'yi yönetenlerin "iyi niyletini" ya da "saflığını" kullanmış.

        Sonuç ortada. Suriye'de o günden bugüne 200 bine yakın insan öldü.

        Sakın yanlış anlamayın.

        "Niye kandırıldınız" falan demeyeceğim hükümete.

        Herkes kandırılabilir.

        Herkes hata yapabilir.

        Herkes bir gün hata yaptığını anlayıp hatasından dönebilir.

        Ama AK Parti iktidarının kendi sözlerine bakıp şunu görmesi lazım.

        "Siz de hata yapabiliyormuşsunuz. Ve hata yaptığınızı söyleyen herkes kötü niyetli olmayabilirmiş hatta haklı da olabilirmiş."

        Bu iki olaydan AK Parti'nin çıkarması gereken ders şu olmalıdır:

        "Başkalarına da kulak verelim."

        TOKİ İnşaatları

        ERDOĞAN Bayraktar 17 Aralık operasyonları başladıktan ve adı bu işlerle anılır olduktan sonra, adı geçen diğer bakanlar sessiz sedasız istifa ederken kendini NTV yayınına atmıştı.

        Epey bir öfkeli olduğu her halinden belli olan Bayraktar, canlı yayında hem bakanlıktan, hem milletvekilliğinden istifa etmiş, Başbakan'ı da istifaya davet etmişti.

        Aradan zaman geçip Bayraktar'ın istifası TBMM'ye ulaşmayınca ben de bu köşeden haberi vermiştim.

        "Erdoğan Bayraktar istifa kararından döndü" diye.

        O gün hem beni aradı, hem bir açıklama yaptı ve "Hayır dönmedim. Kesinlikle istifa ediyorum" dedi.

        Bunu da herkes yazdı, herkes duydu.

        Ancak aynı Bayraktar, dün Başbakan'ın kendisiyle ilgili "Nedamet getirmeli" sözünden hemen sonra bir açıklama daha yaptı ve "Partimden, Başbakan'ımdan özür diliyorum ve istifa etmiyorum" dedi.

        Açıkçası başlangıçta zaten kimse ondan milletvekilliğinden ve partisinden istifa etmesini istememişti. Kendi böyle bir açıklama yapmış ve daha sonra da açıklamasının arkasında olduğunu söylemişti.

        Dün ise ne olduysa oldu ve "kararından" vazgeçti.

        Elbette kendi bileceği şey.

        Kim karışabilir.

        Ama eski TOKİ Başkanı olması nedeniyle insan biraz tedirgin oluyor.

        Umarız bir deprem sırasında TOKİ inşaatları Erdoğan Bayraktar'dan daha sağlam durur.

        Ali İsmail'i evladınızın yerine koyun

        ESKİŞEHİR'de, bir gösteriye katıldı diye "dövülerek öldürülen" Ali İsmail Korkmaz'ın davası, "güvenlik nedeniyle" Kayseri'de başladı.

        Neyse ki, hiçbir siyasetçi davanın "avukatlığına" veya "savcılığına" soyunmadı da, "gerçek adalet" umudumuz bir nebze olsun arttı.

        Bu davada ne sonuç çıkacak elbette bilmemiz mümkün değil.

        Ama davaya bakan hâkimlerden, Türkiye'de evlat sahibi herkesin tek bir beklentisi var.

        Bu davayı görürken dosyadan Ali İsmail Korkmaz isminin yerine "kendi evladınızın ismini yazın".

        Tanımadığınız, bilmediğiniz bir gencin, bir çocuğun öldürüldüğü bir dava diye düşünmeyin.

        Kendi evladınızın davası gbi düşünün.

        Kendi evladınız için istediğiniz düzeyde Adalet dağıtın.

        Sakın ola ki, "Ne alakası var. Bizim evladımızı bu işe ne karıştırıyorsun" demeyin.

        Eğer Ali İsmail Korkmaz'ın ölümü "cezasız" kalır, "hak yerini" bulmazsa, Ali İsmail'in başına gelen, bir gün hepimizin evladının başına gelibilir.

        Benim evladımın da, sizin evladınızın da!

        Galatasaray iyi oynadı ama o kadar da değil

        GALATASARAY Bursaspor'u 6 golle ve 6 farkla yenince tribünde mest olduk.

        Uzunca bir süredir bu kadar rahat bir maç izlememiştik.

        Herkes "Galatasaray çok iyi oynadı" diyor.

        Galatasaray kötü oynamadı ama asıl sorun Bursaspor'daydı.

        Galatasaray'ın son haftalarda ligde ve kupada oynadığı futbola kanan ve takımın defans zaaflarını bilen Daum, "Ben bunları burada yenerim" diyerek Galatasaray'a 2. sınıf takım muamelesi yapmasaydı bu fark olmaz, Galatasaray bu kadar rahat kazanamazdı.

        İkinci faktör ise Melo'ydu.

        Brezilyalı, bu sezon Galatasaray'ın en kötü oynadığı maçlarda bile mucize yaratmaya çalışan Melo, yoktan var ederek yarattığı pozisyonla Sneijder'e bir gol attırmasa ve Sneijder bu kadar gününde olmasa maç bu kadar kolay hale gelmezdi.

        Diyeceğem o ki, Galatasaraylılar bu maçla yanılmasın.

        Böyle bir rakip kolay kolay bulunmaz, kimse Daum'un hatasına düşüp Galatasaray'ı bu kadar küçümsemez.

        Galatasaray'ın bu maçtaki tek olumlu değişimi "hareket halinde" olmasıydı.

        İlk kez futbolcular durup bekleyerek değil, topa giderek oynadılar.

        Ha bir de Burak meselesi var.

        Bir pozisyonda topu kendisine iletmeye çalışıp bunu beceremeyen Drogba'ya sinirlendi, saydı, sövdü.

        Sonrasında ise yüzde yüz gollük pozisyonları harcayıp durdu.

        Burak ona buna kızacağına oturup bir aynaya baksın.

        Bu kadar gol atıp hâlâ "adam olamıyor" ya da adam yerine konmuyorsa karakterini bir gözden geçirsin.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Diğer Yazılar