Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        YARIN Kadıköy'de Fenerbahçeliler yürüyecekler.

        Gezi'de egemen olan ruh hâlâ sürüyor olmalı ki Fenerbahçeliler yalnız yürümeyecekler.

        Yanlarında Galatasaraylılar da, Beşiktaşlılar da olacak.

        "Adalet için" hep birlikte bağıracaklar.

        Aslına bakarsanız 3 Temmuz süreci, Fenerbahçe'ye çok zarar verdi gibi görünse de aslında çok şey de kazandırdı.

        Verdiği hasar daha çok parasal ve geçici ama kazandırdıkları kalıcı.

        En başta herkesin saygısını kazandırdı.

        Diyeceksiniz ki, "Şike yapan bir kulüp nasıl saygı kazanır?"

        Kazandı, çünkü nasıl bir birliktelik içinde olduklarını, nasıl bir dayanışma içinde olduklarını ve nasıl bir mücadele azmiyle hareket ettiklerini gösterdi herkese.

        Birbirlerine, kulüplerine ve başkanlarına nasıl sahip çıktıklarını.

        Bu az buz bir şey değildir ve emin olun ki, benim canım gibi sevdiğim camiamda böyle bir şey kolay kolay ortaya çıkmazdı.

        Ali Sami Yen'in şeref tribününde Aziz Yıldırım'ın yanındaki adamlar tarafından neredeyse ölümüne dövülmek istenmiş biri olarak benim bile Aziz Yıldırım'a saygım arttı.

        Bu denli büyük bir mücadeleye saygı gösterilir çünkü.

        Fenerbahçe'nin şikeci olup olmadığına gelince.

        Fenerbahçe şike yapmış mıdır, yapmamış mıdır bilemem.

        Ama emin olduğum bir şey var.

        Şike yaptıysa da, yapmadıysa da Aziz Yıldırım "adil yargılanmadı".

        "Fenerbahçe küme düşürülmemeli" diye ilk yazan ben olduğum gibi, bunu da daha önce yazdım.

        Ama tekrarlamakta fayda var.

        Aziz Yıldırım'ın mahkûm olduğu şike davası adil bir yargılama değildir.

        Çünkü kimse şikeyi kendi kendine yapamaz.

        Bir şike teklif eden olur, bir de şikeyi kabul eden.

        Burada teklif ettiği iddia edilenler mahkûm olurken, karşı tarafa yönelik bir mahkûmiyet yoktur.

        Ya da benzer suçlamalarla yargı karşısına çıkanlardan sadece Aziz Yıldırım mahkûm edilirken, aynı dönemde aynı suçu işlediği öne sürülen başkaları Federasyon Başkanlığı ile taltif edilmiştir.

        Taraftarı olduğum kulübün en büyük rakibinin adil yargılanmasını tüm Galatasaraylılar talep etmelidir.

        O yüzden de yarın tüm Galatasaraylılar, Kadıköy'e gitmelidir.

        Hakan'dan gelen telefon

        BAĞIMSIZ milletvekili Hakan Şükür dün sabah erken saatlerde aradı.

        "Fatih Abi, yazını okudum" dedi.

        "Bunca yıl yöneticiliğimizi yaptın, mesleğin gereği bunca yıldır hakkımda olumlu olumsuz onlarca yazı yazdın, seni hiç arayıp sitem ettim mi?" diye sordu.

        "Hatırlamıyorum Hakan ama galiba hiç arayıp sitem etmedin" dedim.

        "Yine sitem etmiyorum abi, ama bazı şeyleri anlatmak istiyorum" dedi.

        Anlattı:

        "Ben milletvekili seçildiğim sırada ortağı olduğum bazı şirketler vardı. Çeşitli alanlarda faaliyet gösteren. Seçilir seçilmez 'Bir milletvekiline böyle bir durum yakışmaz' diyerek bu şirketlerdeki hisselerimi sattım. Bütün işlerimi tasfiye ettim. Zaten çok şükür Allah'a futbolculuğumda kazandıklarım, yatırımlarım, birikimlerimle kimseye ihtiyaç duymadan hayatımı sürdürecek durumum vardı. Bir parasal ihtiyacım yoktu.

        Daha sonra bu Lig TV'de yorumculuk meselesi ortaya çıktı. Zaten bildiğim, uzmanı olduğum tek konu da futboldu. Hatırlarsın senle de Habertürk yayına başlamadan önce bu konuda konuşmuştuk ama olmamıştı. Neyse, bu konu gündeme geldi. Sayın Başbakan'ın da uygun görmesiyle başladım. İyi bir yorumculuk yaptığıma da inanıyorum. Ama partiden istifa edince Lig TV'den de ayrılmak zorunda bırakıldım. Çok da önemli değil. Oradan gelecek paraya da ihtiyacım yok.

        Ama bana ağır gelen başka bir konu var. Ben 16 Aralık gününe kadar bu partinin yüzüydüm. Her yere beni götürenler, her yerde beni ön plana çıkaranlar, her yerde benimle görünmek isteyenler, bir anda bambaşka bir tavır içine girdiler. Aynı kişiler şimdi beni kötülemek, beni toplum içinde küçük düşürmek için yarışıyorlar. Madem ben bu kadar kötüydüm, o zaman 16 Aralık'tan önce niye beni bu kadar makbul görüyordunuz. Ben 16 Aralık'ta neysem bugün de oyum.

        Fatih Abi, bir de hayır kurumuna bağış meselesini yazmışsın. Benim inancım gereği hayır hasenat işleri gizli yapılır. Davul zurnayla olmaz. Ben de para kazanmaya başladığım günden bu yana, kazançlarıma oranla elbette ki çeşitli hayır işleri yaptım, yapmaya da devam ediyorum. Ama bu işler gizlidir. Eşimin bile haberi olmaz. Onu da senin bilmeni isterim."

        Ben de ona, "Dert etme Hakan. Bu ülkede bir günde gözden düşürülen ilk insan sen değilsin, sonuncusu da sen olmayacaksın. Bu topraklarda yaşayanların kaderi bu" dedim.

        Not: Hakan Şükür'den bu para asla geri istenemez. Çünkü Lig TV ve Digiturk hiçbir zaman kamu kuruluşu olmadı. TMSF bu şirketlerin hisselerine el koymadı. Yönetimlerine el koydu. Hukuki olarak bu şirketlerin sahibi hâlâ Mehmet Emin Karamehmet.

        Yalanlarla gerilen ülke

        KABATAŞ'taki meseleyi Gezi döneminde bana da anlatmışlardı.

        Meydana geldiği gün.

        "Bahçelievler Belediye Başkanı'nın gelinine Beşiktaş'ta küfür, hakaret etmişler" diye.

        Ama olayın duyulmasını ve yayılmasını istemiyorlardı.

        Sonra aradan zaman geçti, konu gündeme taşındı.

        Ancak bize ilk anlatılanın uzağında bir senaryoyla.

        Siyah deri pantolonlu, deri eldivenli, belden üzerleri çıplak 100 kişilik bir grup genç, kadına saldırmış, tartaklamış ve üzerine işemişlerdi.

        İnandırıcı olmaktan uzak bir hikâyeydi.

        İstanbul'da böyle bir grubun, böyle bir olayı yaparken görüntüleri yoksa bile en azından böyle bir grubun sokaklarda var olduğunu gösterecek bazı görüntüler ortaya çıkardı.

        Aylarca ne görüntüleri çıktı olayın, ne de grubun.

        Tam bir "fanteziydi" aslında anlatılanlar.

        Blue Oyster Bar'dan fırlamış bir gruptu sanki söz konusu olan.

        O sırada bir başka çok heyecanlı mesele de vardı gündemde: "Camide içki içtiler."

        Bunun da görüntüsü asla ortaya çıkmadı.

        Fotoğrafı da.

        Görgü tanığı müezzin de "Ben görmedim" diye yeminler etti ve "görmediği" için sürüldü.

        Onun da görüntüleri çıkmadı.

        Ve Kabataş'taki olayın görüntüleri en sonunda bulundu.

        Ortada ne deri eldivenli, deri pantolonlu, üzeri çıplak birileri var, ne de bir dövme, tartaklama.

        Görüntüler sadece 10-15 kişilik bir grup ile söz konusu hanımefendinin bir an yan yana geldiğini gösteriyor.

        Orada küfür, hakaret var mı bilmiyoruz ama varsa en fazla o var.

        Tüm bunlardan sonra beni en çok şaşırtan ise şu:

        Bu ülkede halkın barış içinde yaşamasını temin etmesi gerekenlerin, tam aksini yapmak için olmayanları varmış gibi gösteren bir çaba içine girmesi.

        Bu kafayla bu ülke iyi bir geleceğe ilerlemez.

        Hatta geleceğe bile ilerlemez.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Sehven ve tesadüfen, yargı terimi olmadığı zaman.

        Diğer Yazılar