Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        HAYLİ tartışmalı yeni "HSYK düzenlemesi" TBMM'den, 20 saatlik bir oturum, bir kırık burun, bir kırık parmak ve bol kavgayla geçti.

        Şunu herkes bilmeli ki, güçlüyken yaptığınız yasalar güçsüz düştüğünüz anda "size karşı" kullanılır.

        Örnek mi?

        "Terörle Mücadele Yasası", Genelkurmay'ın karşı çıkması nedeniyle "yumuşatılamamış" ve hayli geniş kapsamlı olarak yasalaşmıştı.

        O yasa daha sonra "Yumuşatmayın bu yasayı" diyen Silahlı Kuvvetler mensuplarına karşı kullanıldı.

        Askerler terörle mücadeleyi "istedikleri şekilde yürütebilmek" için yasanın "kapsayıcı" ve "yoruma açık" kalmasını istemişlerdi.

        Böylelikle istedikleri herkesi "terörist" olarak nitelemenin kapısını açık bırakmış ve "terör" ile "terörist" tarifini oldukça geniş tutmuşlardı.

        Çünkü o gün Genelkurmay'ın aklında "bir gün zayıf düşebilecekleri" yoktu.

        "80 yıldır bu ülkede her şeyi kontrol edebiliyoruz" mantığı içindeydiler.

        Emirleri demiri kesiyordu.

        Yasamanın bile üzerinde bir güç olarak görüyorlardı kendilerini.

        Bu yüzden de geniş kapsamlı bir Terörle Mücadele Kanunu talep etmişlerdi ve Meclis de onların istediği gibi bir yasa çıkarmıştı.

        Sonra ne oldu?

        İktidarın, paralel yapı dediği güçle arasının iyi olduğu günlerde askerlerin ellerindeki güç bir anda uçuverdi.

        Kendini sonsuza kadar "devletin" sahibi olan Silahlı Kuvvetler, bir anda devletin sahibi olmaktan çıktılar.

        Ve kendi çıkardıkları yasanın hedefi ve hatta kurbanı oldular.

        Askerlerin desteğiyle "geniş kapsamlı" tutulan Terörle Mücadele Yasası bir anda o geniş kapsamın içine kendisini çıkarttıran askerleri de aldı.

        Pek çok subay, pek çok ordu ve kuvvet komutanının yanı sıra bir de Genelkurmay Başkanı bu yasa sayesinde "terörist" ilan ettiler.

        O nedenle güçlüyken hangi yasayı çıkardığınıza dikkat edin.

        Çünkü o yasalar bazen hurmaya benzer.

        Yazın yersiniz.

        Kışın tırmalar....

        BÜLENT TEZCAN KURSA GİTMELİ

        KAVGACI bir karakteriniz varsa, ilk yapmanız gereken şey kavga etmeyi öğrenmektir.

        Aksi takdirde hayat sizin için zordur.

        Lafım Cumhuriyet Halk Partili Bülent Tezcan'a.

        Belli ki, ateşli bir karakteri var.

        Meclis'te ne zaman bir tartışma, bir arbede yaşansa, ki son zamanlarda neredeyse her gün böyle bir ortam var, Bülent Tezcan orada.

        Kendini tutamıyor ve olayın içine giriveriyor.

        Girmesinde benim için bir mahzur yok, hatta böyle adamları çok severim, ama Bülent Tezcan'a yazık oluyor.

        Çünkü belli ki, heyecanı ile kavga etme yeteneği arasında bir paralellik yok.

        Ne zaman TBMM'de bir olayın içine dalsa, yumruğu yiyen Bülent Tezcan oluyor.

        Son iki büyük kavganın içinde hep Bülent Tezcan'ın suratında patlayan bir yumruk görüyoruz fotoğraflarda.

        Yazık, üzülüyorum.

        Çok basit bir vücut hareketiyle bu yumrukları savuşturabilir ama bunu beceremiyor, yumruğu yiyor. Mesela kendisine doğru gelen bir yumruk veya darbe var ise bundan uzaklaşarak kurtulamaz, ya yana çekecek kafasını, ya eğilecek ya da tam aksini yaparak yumruğa doğru kafasını yaklaştıracak ki yumruğun şiddetini daha az hissedecek.

        Ama Bülent Tezcan çok acemice kavga ediyor.

        Bülent Bey'e tavsiyem, eğer bu heyecanla devam edecekse birkaç ay bir kick boks veya jiu jitsu kursuna katılması.

        Çok faydasını görür.

        Aslında Cemil Çiçek bir güzellik yapsa da tüm Meclis'i böyle bir kursa yollasa.

        Belli ki, lazım.

        Hiç değilse biz de daha kaliteli ve keyifli kavgalar izleriz!

        Hatta İddaa bile oynarız!

        RAPOR NE DİYOR?

        KABATAŞ'ta yürüyen başı örtülü bir kadına belden yukarısı çıplak, siyah deri pantolon, siyah deri eldivenle yüz kişilik grubun saldırdığı, kadını darp ettiği ve üzerine idrar yaptığı iddialarının, olay anı görüntülerinin ortaya çıkmasıyla birlikte "yalan" değilse bile "abartı" olduğunun anlaşılması üzerine yine bir öfke patlaması içine girdik.

        İstanbul'da birlikte dolaşan üzeri çıplak, deri eldivenli, deri pantolonlu yüz kişinin görüntüleri, olay anında olmasa bile bir yerde mutlaka ortaya çıkardı.

        Çıksaydı "Yapmış olabilirler" denirdi zaten.

        Ne "o" görüntüler var, ne de olay anı görüntülerinde böyle bir olay.

        Şimdi deniyor ki: "Rapor var."

        Olaydan 3 gün sonra hazırlanan raporda ne var peki?

        "Küçük çocuğun bacağında 2 milim, boynunda 3 adet sıyrık" ve "annenin bazı yerlerinde yumuşak doku lezyonları" yani "morarma".

        Yani ne deri pantolonlu deri eldivenli adamlar var raporda, ne de diğerleri.

        Bunların nerede olduğu ve nasıl olduğu da belirtilmiyor raporda.

        Olayın bir bölümünün doğru olma ihtimali elbette büyük.

        Yani üç beş serseri, üç beş kendini bilmez, söz konusu hanımefendinin yanından geçerken "terbiyesizlik" yapmış olabilir.

        Abuk sabuk laflar söylemiş olabilir.

        Hatta görüntülerde açıkça görülmese de, kadını itip kakmış da olabilir.

        Ama Türkiye'nin ve özellikle İstanbul'un o gergin günlerinde böyle bir olayı "Mad Max" filminden fırlamış bir çete görüntüsüyle birleştirip "büyük bir tahrik" unsuru olarak "abartmak" başka bir şeydir, olayın gerçeği ise bambaşka bir şeydir.

        Elbette ki, başı açık veya örtülü bir kadına yol ortasında inancından veya giyim kuşamından ötürü hakaret etmenin insanlıkla alakası yoktur.

        Ama mağdurenin avukatının da "Biz zaten 100 kişilik üzeri çıplak, deri eldivenli bir gruptan hiç söz etmemiştik" diyerek kabullendiği gibi "toplumu iç çatışmaya tahrik etmek" de pek sorumlu ve insani bir tavır sayılmaz.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        TBMM'de edilen kavgaların bir gün sokağa taşabileceğini unutmadığımız zaman.

        Diğer Yazılar