Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ZENGİNİN parasının züğürdün çenesini yorduğu gibi, seçim sonuçları da gazetecinin çenesini yoracak gibi.

        Pazartesi sabaha elime aldığım "seçim sonuç tabloları"nı inceleyip duruyorum.

        Ve vardığım sonucu, bazılarınızın asabını bozacak bile olsa sizlerle paylaşmak istiyorum.

        Benim açık seçmen tercihlerinden gördüğüm kadarıyla hem CHP başarılı, hem de MHP, hem de BDP.

        Ancak bu sonuçların ortaya koyduğu sosyolojik ve siyasi bir gerçek var.

        Artık Türkiye'deki 4 büyük partinin üçü "bölgesel" parti olmuş.

        Bu durum bu partilerden hiçbirinin suçu değil, Türkiye'nin sosyolojisi darbe sonrası dönemde böyle şekillenmiş.

        Cumhuriyet Halk Partisi, Türkiye'nin "Batı"sının partisi haline gelmiş.

        Milliyetçi Hareket Partisi, Türkiye'nin ortasının partisi haline gelmiş.

        BDP ise zaten Türkiye'nin Doğu'sunun partisiydi.

        Aslına bakarsanız ben bir süreden beri bunun farkındaydım.

        Birkaç yıldır Konsensus'la yaptığımız anketi dikine üç eşit parçaya bölerek bir gösterge sunuyordum.

        Artık benim yaptığım bu "üç çizgili" Türkiye, bir gerçek haline dönüştü.

        Doğu Türkiye'de BDP, Orta Türkiye'de MHP, Batı Türkiye'de CHP.

        Ve her üç parti de kendi "etkinlik bölgelerinde" başarılılar.

        Hepsi, bu üç bölgenin tamamında etkili tek parti olan AK Parti'yle başa baş mücadele ediyorlar.

        Özellikle CHP'nin Batı Türkiye'de aldığı oyların oranına bakarsanız, hedeflerine ulaştığını görebilirsiniz.

        Ve bu gözle baktığınız zaman Türkiye'de AK Parti'nin oluşturmak istediği Türkiye'ye karşı üç farklı bölgede üç farklı "karşı duruş"un oluştuğunu kabul etmek gerekir.

        Batı'da laik, modern ve ulusalcı.

        Orta'da muhafazakâr, milliyetçi.

        Doğu'da ise laik, etnik hassasiyetli.

        Bu üç partiye kendi hâkimiyet bölgelerinde güç katan bu karakterleri, yazık ki diğer iki bölgede bu partilerin zafiyetleri haline geliyor ve buralarda bazı istisnai yerler dışında başarılı olmalarını engelliyor.

        Ama bana göre başarılılar; çünkü baktığınız zaman CHP Batı'da AK Parti ile hemen hemen aynı oranda oy alıyor.

        Aynı işi Orta'da MHP, Doğu'da ise BDP başarıyor.

        Bu partilerin bundan sonraki siyaset stratejilerinde buna uygun resmi-gayri resmi işbirlikleri kurmaları kaçınılmaz duruyor.

        Aslında Türkiye'nin başka türlü bir şeye ihtiyacı var ama onu başka bir gün uzun uzun yazarız.

        Siz de uzun uzun düşünür, uzun uzun kızarsınız.

        Üzülmeyin, okuyan seçmen sizi dinledi

        HER şeye varım, hak yemeye yokum.

        Bu başkasının hakkıysa hele.

        Bazı meslektaşlarım, seçim sonuçlarının ardından önce seçmene, sonra iktidarı yıkamayan partilere ve yönetimlerine "hakarete" varan yazılar yazmaya başladılar.

        "Biz yazdık, uyardık, dinlemediniz, kendi düşen ağlamaz" türü yazılar.

        Bu arkadaşlar her şeyden önce "kendilerine" haksızlık yapıyorlar.

        Evet yazdılar, evet yazdık, evet uyardılar, evet uyardık.

        Seçmen dinledi mi?

        Evet dinledi.

        Hem de can kulağıyla dinledi bu yazılanları, söylenenleri.

        Ama gazetecilerin öğrenmesi gereken bir şey var.

        Bir yazıyla herkese ulaşamazlar.

        Bakın bu "uyaran arkadaşlar" nerede okunuyor?

        Ya da bu uyarıların yapıldığı gazeteler nerede satılıyor, nerede elden ele geziyor!

        Gazetelerin nerede satıldığı ile seçmen tercihlerinin nerede ne şekilde oluştuğunu karşılaştırırlarsa yazdıklarının boşa gitmediğini, hedefe ulaştığını, seçmenin uyarılara kulak astığını göreceklerdir.

        Ama toplam gazete satışının 100'ü bulmadığı bir ilin sizin yazdığınız uyarıdan etkilenmesini nasıl beklersiniz!

        Biz alışkınız, alışkın olmayan düşünsün

        DÜN sabah gazeteye gelmeden evvel uğradığım bir yerde "kökten CHP'li" çok sevdiğim bir dostumla karşılaştım.

        Gayet neşeliydi.

        Şaşırdım.

        Çünkü seçim sonuçlarından sonra son derece mutsuz olmasını beklerdim.

        "Ne o, neşen yerinde?" dedim.

        "Çok gülüyorum" dedi.

        "Neye?" diye sordum.

        "Cemaate" dedi.

        "Niye?" dedim.

        "Abicim biz CHP'liler olarak seçim yenilgilerine alışkınız. 50 senedir bir kere kazanamadığımız için olsa gerek kaybetmek bize koymuyor" dedi.

        "Bunun Cemaat'le ne alakası var?" diye sordum.

        "Abi onlar düşünsün şimdi. Kaybetmeye alışık olmayan onlar, biz değiliz. 30 yıldır hep kazandılar. İlk kez kaybediyorlar. Şimdi onların şaşkın halini düşünüp gülüyorum" dedi.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Geçimi düşünenlerin seçimi fazla düşünmediğini anladığımız zaman.

        Diğer Yazılar