Cadı avı
BAZI kavramları kullanmak "kulağa hoş gelebilir", ama kulağa hoş gelenin akla ne kadar hoş geldiğini de bazen tartışmak gerekebilir.
Başbakan'ın hayli "öfkeli" geçen hafta sonunda kullandığı kavramlardan biri de "cadı avı" idi.
Cemaat'e karşı alınan tavrın bazı kesimlerce cadı avına benzetildiğini söyleyen Başbakan, "Cadı avıysa cadı avı" diyerek meydan okudu.
Ben bu konuda bir yorum yapmaktansa "Cadı avı nedir?" onu anlatmayı tercih ediyorum.
Tanrısal düzene karşı şeytanla işbirliği
BUGÜN "cadı avı" dendiği zaman akla ilk Avrupa'da 1450-1750 yılları arasında yaşanan olaylar gelir.
Kilisenin "kendi gücüne karşı tehdit" olarak gördüğü kişilerin ortadan kaldırılmasına yönelik başlatılan bir "yargılama ve infaz" sürecidir.
Engizisyon, Tanrı kelamına ve Tanrı'nın kurduğu "ilahi" düzene karşı "şeytan"la işbirliği yaparak karşı gelen ve bu düzeni bozanlara karşı "cadı avı"nı başlatmıştı.
Cadıcılık yani "witchcraft" yapanlar ihbar ediliyor ve yargılanıyor, suçlarını itiraf etseler de etmeseler de "idam" ediliyorlardı. (Bunun bizim toplumumuzdaki karşılığı cin çıkarmadır.)
Suçunu kabul edip "aman dileyenlere" karşı kilisenin görevlendirdiği uzman papazlar tarafından "şeytan çıkarma" uygulaması yapılıyordu.
Aman dilemeyenler ise genelde "yakılarak" öldürülüyordu.
Kiliseye göre "cadılar" şeytanla işbirliği yaparak iyi insanlara karşı haksız bir üstünlük kuruyor, kötü güçleri iyi güçlere karşı kullanarak iyi insanların yaşamlarına, mallarına ve hükümranlıklarına kastediyorlardı. Dayanakları ise Eski Ahit'te yer alan cadı karşıtı cümlelerdi.
Kilisenin "Tanrı düzenine karşı şeytanla işbirliği yaptıkları" gerekçesiyle başlattığı bu cadı avı, bir süre sonra farklı bir şekle büründü.
Kralların veya derebeylerinin otoritesine karşı çıkanlar da "cadı avı"nın muhatabı olmaya başladılar.
Çünkü hükümdarlar ve krallar da Tanrı'nın yeryüzündeki gölgesi sayılıyorlardı ve ilahi düzeni dünyada korumakla görevli olduğu varsayılan krala karşı çıkmak, ilahi düzene başkaldırmak anlamına geliyordu.
Bu dönemde cadı avının kurbanları genelde kadınlardı; çünkü erkekler zaten savaşarak veya isyan ederek tepkilerini gösterdikleri için bu sırada öldürülüyorlardı. Kadınlar ise "beddua" etmeyi tercih ettikleri için cadılıkla suçlanıp infaz ediliyorlardı.
Cadı avında genellikle suçlamalar "belirsiz", yargılamalar ise "göstermelik"ti.
Suçlama yapıldığı anda zaten son belliydi.
Avrupa'daki bu "delilik" 1700'lerin ortasına kadar sürdü.
En fazla Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu'nda olmak üzere kimi uzmanlara göre 100 bin yargılama yapıldı.
Ve sayıları 35 binden az olmamak üzere, kimi tahminlere göre 80 bin kişi "cadı oldukları için" yakılarak ya da asılarak öldürüldü.
Bunların dörtte üçünü kadınlar oluşturmaktaydı.
İlk olarak İngiltere 1732 yılında "cadılık" suçlamasıyla yapılan yargılamaları yasakladı. 1800'lere kadar uzanan bir dönemde Avrupa'da cadı avı tamamen yasaklandı.
Cadı avı hep vardı
ASLINA bakarsanız cadı avı ilkel toplumlardan bu yana her zaman oldu. Zaten ilkel toplumlara mahsus bir yöntemdi.
Doğaüstü güçleri olduğuna inanılan veya bu güçleri kullandığı düşünülen kişiler her zaman bu tip avların kurbanı oldular.
Pagan toplumlarında cadılar iki türlü algılanıyordu.
"Güçlerini iyiye kullananlar" ve "güçlerini kötüye kullananlar".
Güçlerini iyiye kullanan "cadılar" veya "büyücüler" toplumda saygı görürken ve saygın bir sınıfa oturtulurken, kötüye kullandığına inanılanlar genelde toplum dışına itildiler veya infaz edildiler.
Ortadoğu'daki ilk medeniyetlerde, Roma'da ve Anadolu'daki toplumlarda da "cadılık" hep bir suç olarak görüldü.
Güney Amerika'dan Uzakdoğu'ya kadar uzanan geniş bir coğrafyada hep suçlandılar ve infaz edildiler.
Bu infazlardaki ortak nokta ise suçlamaların ve yargılamaların "belirsizliği" ve "insafsızlığı" oldu.
Bugün Suudi Arabistan, Papua Yeni Gine, bazı orta ve Kuzey Afrika ülkeleri ile Hindistan'da "cadıcılık" hâlâ suç olarak görülmektedir.
Buna karşılık BM Mülteciler Başkomiserliği, cadı avını bir insanlık suçu olarak ele almakta ve rapor etmektedir.
Modern cadı avının ilk mağduru zenciler
MODERN toplumlarda cadı avı bir "mecaz" olarak kullanılır.
"Düşmanı ortadan kaldırmak için belirsiz kriterlerle suçlama yapmak ve suçlu olup olmadığına fazla derinden bakılmaksızın belirsiz kriterlerle mahkûmiyet ve infaz" anlamında ele alınır.
Modern toplumlarda bu yöndeki ilk kullanımı Amerika Birleşik Devletleri'ndedir.
Kölelerin "özgürlük talepleri" karşısında bu talepler için ayağa kalkan kölelere karşı yapılanlar, moderniteye geçme aşamasındaki toplumlarda yapılan ilk cadı avı olarak görülür.
George Orwell, İspanya iç savaşında yaşananları da "cadı avı" olarak tanımlamıştır.
Karşıt politik görüşün bertaraf edilmesi için yapılan suçlamaların ve bu suçlamalar dayanak yapılarak uygulanan infazların "cadı avı"na benzetilmesini "modern cadı avı" olarak Orwell tanımlamıştır.
ABD'de McCarthy dönemindeki uygulamalara da "cadı avı" adı verilir.
McCarthy savunduğu baskıcı politikalara karşı çıkanlara, demokratlara, solculara, aydınlara, yazarlara, sanatçılara karşı ağır suçlamalar yöneltmiş ve bu kişilerden bazısının mahkûm olmasına, bazısının ülke dışına kaçmasına, bazısının da iş güç yapamaz hale gelmesine, toplumun bu kişilerden vebalı gibi uzaklaşmasına neden olmuştur.
Bu dönemde McCarthy ile işbirliği yapan kimi aydın ve sanatçı daha sonra ABD toplumuna karşı günah çıkarmak zorunda kalmış, ancak McCarthy'yi destekledikleri ve politikalarını savundukları dönemde, rakiplerinin McCarthy tarafından sindirilmiş olmasından dolayı çok ciddi kazançlar elde etmişlerdir.
Bugün sözlükler cadı avını, "Toplumsal paranoya yaratarak belirli bir fikre sahip muhalif bir kesimi bastırma ve sindirme amaçlı tutuklama ve yargılamalara verilen isim" olarak tanımlamaktadır.
Ve çağrışımları hiç de pozitif değildir.
Sandıktan başkan çıkmaz
BUGÜN Habertürk'ün Polemik sayfalarında "Sandıktan başkan çıkar mı?" sorusuna yanıt aranmış.
"Yasalarla belirlenmiş bir duruma yorumla kılıf aranamaz" diye düşünüyorum.
Bana göre sandıktan başkan falan çıkmaz.
Sandıktan başkan çıkması arzulanıyor idiyse 2007 yılında yapılan Anayasa değişikliğinde "başkanlık sistemi" de getirilebilirdi.
Demokrasilerde, fiili durumlar üzerinden fiili pozisyonlar yaratılamaz.
Sandıktan çıkacak "ilk Cumhurbaşkanı'nın" yetkilerinin ne olacağı zaten Anayasa'da bellidir.
Bir Cumhurbaşkanı bu yetkilerin bir bölümünü kullanabilir, bir diğeri tamamını köküne kadar kullanmak isteyebilir.
Ama bu yetkilerin tümünü kullanmak Cumhurbaşkanı'nı "başkan" yapmaz.
Türkiye'nin sistemi parlamenter demokrasidir.
Bunu değiştirmek sandıktan çıkacak oy oranıyla değil, Anayasa'yı değiştirmekle olur.
Anayasa bu şekilde kaldığı müddetçe Cumhurbaşkanı olan baba, oğlunu bile Başbakan yapsa, bir süre sonra oğlu dahi, "Bir dakika. Burada sorumluluk ve yetki benim" der.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Cehaletten daha büyük felaket olmayacağını anladığımız zaman.