Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        1990'ların ilk yarısı.

        PKK'nın Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da askeri açıdan en güçlü olduğu dönem.

        Bölgede alan hâkimiyeti neredeyse PKK'nın eline geçmiş.

        Kentler arası ulaşım ve ticaret güçlükle sağlanıyor.

        Bir yerden bir yere gitmek ancak askeri araçların eskort ettiği konvoylarla mümkün.

        Kamyonlar, sivil araçlar ancak BTR'lerin eşlik ettiği ve zırhlı araçların koruduğu konvoylarla bir ilden diğerine gidebiliyorlar.

        Buna rağmen bu konvoylara saldırılıyor.

        PKK yollarda kimlik kontrolü yapıyor.

        Bazı ilçelerde yönetim PKK'nın eline geçmiş gibi.

        Diyarbakır'dayım.

        Diyarbakır Valisi Doğan Hatipoğlu ile sohbet ediyoruz.

        Diyarbakır'da benim gördüğüm en iyi valilerden biri. Terörün en azgın günlerinde bile Diyarbakır'da vatandaşla kaynaşmaya çalışan, sokakta tek başına dolaşan bir adam.

        Diyarbakır'dan Kuzey Irak'a geçeceğim.

        Sohbette kentteki başka üst düzey görevliler de var.

        Birisi PKK'dan kurtarılan çocuklardan söz ediyor.

        "O çocuklarla konuşabilir miyim?" diye soruyorum.

        Biraz ısrardan sonra o çocuklardan birkaçıyla konuşmama izin veriliyor.

        Garnizonda çocuklarla buluşuyoruz.

        En büyüğü 17, en küçüğü 14 yaşında.

        Kızlı erkekli bir aç çocuk.

        Hepsi PKK'ya gönüllü katılmış aslında.

        14 yaşındaki kıza soruyorum, niye dağa gittiğini.

        11-12 yaşlarında gitmiş dağa.

        Anası babası öldürülmüş. Köyde ninesiyle yaşıyormuş. Köye gelen PKK'lı ağabeyleri, "Burada açsın, bakanın yok. Gel dağa karnın doyar. Çok güzel evlerde oturuyoruz. Yemek var, banyo var" demişler.

        O da gitmiş dağa.

        Bakmış ki, durum anlatılan gibi değil, dönmek istemiş.

        İzin vermemişler. Sonunda kaçmış ve dağda güvenlik güçleri bulup getirmişler Diyarbakır'a.

        Bir diğeri biraz daha büyük.

        O da gönüllü gitmiş, anlatılanların romantizmine inanarak.

        Ama dağda hizmetçilik yaptırmaya başlamışlar kıza.

        Ayrılmak istemiş, izin vermemişler. Kaçmış. Yakalanmış. Eziyet görmüş. Bir daha kaçmış. Yine yakalamışlar. "Özeleştiri yaz" demişler. Başka bir genç, "Özeleştiri yaz demek öldürülmek demek" deyince kaçmış. Haftalarca aç susuz dolaşmış dağlarda. Sonunda bir asker grubuna rastlamış, teslim olmuş.

        17 yaşındaki oğlanın durumu da benzer.

        Yatacak yer var, yiyecek var ve para var diye gitmiş dağa.

        Bir süre sonra dönmek istemiş.

        Yakalamışlar. İşkence görmüş. Karnını açıp gösterdi. Erimiş naylon dökmüşler karnına.

        Sonunda bir operasyonda PKK'lılar, askerle çatıştıktan sonra geri çekilirken bu çekilmemiş, askere sığınmış.

        Ne zaman "PKK'ya giden" ya da "PKK'nın kaçırdığı çocuklar" diye duysam, aklıma 1994 yılında konuştuğum o çocuklar gelir.

        Gözlerim dolar.

        Hepimizin çocuklarıdır onlar.

        Bugün artık o günlerde değiliz elbet.

        İnşallah sağ salim geri gelirler.

        O işkenceleri görmeden.

        Babacan ve Şimşek olmasa

        BAŞBAKAN Erdoğan'ın Merkez Bankası Başkanı Başçı'yla ilgili sözleri, "Ekonomi yönetimi ile hükümet arasında bir sorun var galiba" dedikodularının başlamasına yol açtı.

        Oysa ekonomi yönetimi ile Başbakan arasındaki sorun yeni değil.

        Şu anda olan, aslında yaklaşık bir yıldır var olan sorunların su yüzüne çıkmasından ibaret.

        Başbakan hemen hemen bir yıldır Merkez Bankası Başkanı'ndan memnun değil.

        Başbakan'ın danışman kadrosu, Merkez Bankası Başkanı'nın uygulamalarını doğru bulmuyor. Faiz ve kur politikalarında, aralarında büyük anlaşmazlık var.

        Merkez Bankası'nın çok daha önce yapmayı planladığı faiz artışı, Başbakan tarafından uzun süre durduruldu.

        Sonunda yapılmak zorunda kaldı ama Başbakan bu faiz artışını hiç içine sindiremedi ve bunu hep Merkez'in yanlış politikalarının sonucu olarak gördü.

        Bana gelen bilgiler, Merkez Bankası Başkanı'nın zaman zaman bunaldığını, istifa etmeyi düşündüğünü, hatta bazen gözyaşlarını tutamadığını söylüyor.

        Oysa Erdem Başçı, hatalı açıklamalarına rağmen bence iyi bir Merkez Bankası Başkanı.

        Başbakan'ın, ekonominin diğer kurumlarına da artık "şüpheyle" bakmaya başladığı bir sır değil.

        SPK'dan Borsa İstanbul'a, BDDK'ya kadar pek çok kurumla ilgili Başbakan'ın kafasında "soru işaretleri" oluştu veya oluşturuldu.

        Bu soru işaretlerinin özellikle 17 Aralık'tan sonra kalınlaştığını, "bold" hale geldiğini söylemek mümkün.

        Bu kurumların bugüne kadar dayanabilmelerinin nedeni, hem işlerinde ehil olmaları hem de Babacan ve Şimşek'in bu kurumların yönetimlerinin arkasında "her şeye rağmen" ve "aslan" gibi durmaları.

        Onlar canı isterse

        TAKSİM Platformu, Gezi'nin yıldönümünde herkesi Gezi için toplanmaya çağırmış.

        Bu çağrıdan anlıyorum ki, Gezi'nin ne olduğunu hükümet kadar Taksim Platformu da anlamamış.

        Geçen yıl Gezi eylemlerine katılan o gençlerin, orta yaşlıların ve hatta yaşlıların emin olun yüzde 90'ı, Taksim Plaformu diye bir şeyin varlığını bile bilmiyorlardı, duymamışlardı.

        Onlar Gezi'ye, adını dahi duymadıkları veya bilmedikleri bir platform çağırdı diye değil "içlerinden geldiği" için gittiler.

        Onların derdi başkaydı. Belki dertlerinin bir bölümü Taksim Platformu'nun dertleriyle ortaktı, ama isyanlarının nedeni çok daha büyük, çok daha başkaydı.

        Onlar Taksim Platformu'nunkinden çok daha büyük, çok daha önemli ve çok daha içten bir gerekçeyle oradaydılar.

        Onlar ne bir siyasi partinin, ne bir platformun, ne bir derneğin veya örgütün çatısı altına sığmayacak kadar özgür, bunların hiçbirinin sözünü dinlemeyecek kadar tarafsızdılar.

        O yüzden de Taksim Platformu ya da başka birisi istediği kadar çağırsın, onlar Gezi'ye veya bir başka yere ancak "canları isterse" giderler.

        Onların canının ne istediğini ne AK Parti anlayabildi, ne de Taksim Platformu benzeri yapılar anlayabilmişler.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Küfredenler küfürlü yanıt alınca şaşırmadıkları zaman.

        Diğer Yazılar