Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        HAFTA sonunda "yol'' meselesini yazdım.

        Zannedersiniz ki yolsuzluk meselesini yazmışım.

        Bir öfke, bir öfke.

        En hafifi, "Sizin gibilere yaranılmaz. Yol yapsalar kabahat, yapmasalar kabahat'' diye başlayan, "Muhalif olacağım diye yola bile karşı çıkıyorsunuz'' diyen bir sürü aptal aptal kaleme alınmış mail veya yorum.

        Siyasi eleştiriye tahammülsüzlüğü biliyorduk ama artık en küçük bir eleştiriye tahammül kalmamış.

        Bu tiplere ne diyebilirsiniz ki!

        Okuduğunu anlamayana, yellenmeden nem kapana...

        Bak kardeş, yazıyı bir daha oku, sonra bir daha oku, sonra bir daha oku.

        Anlayacağını zannetmiyorum ama benimkisi bir umut. Belki diye.

        Yola karşı çıkan yok.

        Yapmayın diyen de yok.

        "İsterseniz 50 şeritli yol yapın'' demişim zaten.

        Yapın ama adam gibi planlayın.

        İki yılda bir yaptığınızı yıkıp, milyonlarca lirayı kırıp döküp sokağa atmayın.

        "50 yıllık planlama zaten beklemiyorum ama en azından bir 15-20 yılı öngörün" demişim.

        Bu kadarına da mı tahammülünüz yok!

        Bunu söylemek bile mi suç!

        Yoksa "Kardeşim adam gibi planlama yapamıyorsunuz'' demek bile "darbe girişimi'' mi!

        Sizlere hayat gerçekten zor.

        Böyle bir ruh haliyle Allah yardımcınız olsun.

        Ama isterseniz önce bir doktora gidin.

        Aşağıdaki yazıyı da okuyabilirsiniz. Belki etkisi olur.

        'Kapak' olan planlama

        MESLEKTAŞIM Meriç Tunca "yol"larla ilgili yazım üzerine bir mektup yollamış.

        "Sevgili Fatih,

        1988 yılının Kasım ayında genç milli güreş takımı ile Romanya'nın Köstence kentine turnuvaya gittik. O zaman Sabah Gazetesi'nde çalışıyordum. Gazete görevli olarak beni turnuvaya gönderdi..

        Köstence'de turnuva sırasında Rumenlerin eski dünya ve olimpiyat şampiyonu sporcusu Yuri Andropov ile tanışma fırsatı bulduk.

        Yuri, beni ve güreş kafilesinden iki yöneticiyi gün sonunda aldı, arabasıyla bir restorana götürdü.

        Götürürken bir şey dikkatimi çekti.

        Köstence'ye gittin mi bilmem ama özellikle ana caddeler 8'şer şeritli (gidiş-geliş 16 şerit), yol kenarları ise alabildiğince genişti.

        Yani bina ile yol arasında da neredeyse 50'şer metre falan vardı.

        Dönem Çavuşesku dönemiydi.

        Rumenler fakirlikten kırılıyordu.

        Emin ol bizim hediye olarak götürdüğümüz bir adet limona, iki domatese, bibere her şeylerini verecek durumdaydılar.

        Ülkede benzin zaten çok kısıtlıydı ve araba sayısı buna rağmen azdı.

        Ben arabada giderken bu duruma dikkat çekmek için Andropov'a 'Yahu Yuri... Yolda 2 tane araba yok, ama caddeleriniz maşallah 8'er şeritli. Yazık değil mi bu yolu yapmak için harcadığınız paraya' dedim.

        Yuri bana yılın kapağı olacak bir cevap vedi:

        'Dostum haklısın... Bugün fakir bir ülkeyiz. Halkımızın altında bu yollarda kullanacağı araba yok denecek kadar. Sana bugünkü durum lüks olarak gelebilir. Ama 30-40-50 yıl sonra ne olacağını bilemeyiz. Oldu da 50 yıl sonra zengin bir ülke olduk ve herkes kendine bir araba aldı. Ne yapacağız, yolları genişletmek için evleri mi yıkacağız. Her şeyi sil baştan mı yapacağız. Bizde şehir planlaması var. Ve bu planlar 100'er yıllık falan yapılır. Tabii ki bugünden 50 yıl sonrasının ne olacağını kestirmek güç. Ama bundan daha kötüsünün olmayacağı bir gerçek. Bu yüzden yollar yapılırken geniş tutuluyor ki, ileride daha fazla kullanılmaya başladığında caddeleri genişletmek için başka çarelere başvurmayalım'."

        Bir polisin haletiruhiyesi: Vatandaşı bize düşman edenler utansın

        BİR polis memuru yazmış aşağıda size aktaracağım satırları.

        Polis eliyle halka yapılanların ne anlatılacak hali var ne de savunulacak.

        Ama kabahat kimde, bir de genç bir polisten dinlemek lazım belki de...

        "Merhaba,

        Bunları söylemezsem içim rahat etmeyecekti, keşke imkânım olsa da tüm ülkeye sesimi duyurabilsem...

        Son dönemde yaşanan olaylar insanlık adına, ülkemiz adına, milletimiz adına çok üzücü oldu.

        Hâlâ kötüye gitmeye devam ediyor. Vicdanen çok rahatsızım. Bir polis olarak yöneticilerin polisi kullanıp hem kendi vatandaşını ezmesi hem de polisi yine kendi vatandaşına düşman etmesi, üzerinde düşünülecek çok acıklı bir durum.

        Son dönem olaylarda herkes polisi suçlarken sistemin nasıl işlediğinin farkında değilmiş gibi davranıyor.

        Polis kafasına göre meydanları yasaklamaz, yolları kesmez, gösterileri engellemez. Bunlar yukarıdan, valilik tarafından, bakanlık tarafından veya Başbakan, Cumhurbaşkanı tarafından gelen emirle yapılan görevlerdir.

        Herkes kalkmış 'Polis şöyle, polis böyle'... İnanın polislere yapılan yorumları, söylenenleri okudukça çok üzülüyorum. Polis de bu ülkenin çocuğu. Asla vatandaşını üzmek, kırmak istemez. Hatta bazılarımız karşılarına dikildiğimiz insanlarla aynı fikirleri paylaşıyoruz. Kim bilir.

        Mutlaka arada hoş olmayan olaylar oluyor ama bunu tüm teşkilata yıkmamak gerek. Yaptığı görevler kendi keyfine göre değil yukarıdan gelen emirle zorunlu olarak yapılıyor. Bunu yapmaya mecbur, yapmazsa sıkıntısı büyük. Her türlü psikolojik baskılar ve belki meslekten çıkarma, hatta memuriyetten çıkarma.

        Ama bu tür görevleri yaparken isteyerek yapmadığımızı, üzülerek, vicdanımız sızlayarak yaptığımızı belirtmek istiyorum. İnanın içimiz rahat değil vatandaşımıza bunları yaparken, ama yapmamız gerekiyor.

        Gelinen noktada polis hem yetim hem öksüz bırakılıyor. Ne devlete, ne millete, ne vatandaşa yaranamıyoruz. Buna sebep olanlar utansın. Vatandaşı polisine düşman edenler utansın.

        Bilmiyorum derdimizi anlatabildik mi!

        Hayırlı günler...''

        Milli Takım'ın peşinde

        MİLLİ Takım'ın ardından ABD'ye gittiğimi yazınca, ''Hem federasyonu eleştirirsiniz, hem ballı gezisine gidersiniz'' diye yazanlar oldu.

        Güldüm tabii.

        Eleştirmesen, ''Avanta geziye gittin, eleştiremezsin'' derler, eleştirirsen böyle derler.

        Ama bu salakları üzecek acı gerçeği söyleyeyim önce.

        Seyahatim avanta değil.

        Yol parasını da, otel parasını da cebimden ödüyorum. Federasyondan değil.

        Eleştirmek de ayıp değildir.

        Yıldırım Demirören'i eleştiririm, ama dostluğumuz sürer.

        Terim'i yıllardır eleştiririm, 30 yılı aşkın dostluğumuz vardır, hiç bozulmaz.

        Çünkü medeni insanlar eleştiriye bozulmaz.

        Konuşur, anlatır, tartışır ama eleştirmek düşmanlık değildir, bunu bilir uygar insan.

        "Gelelim Milli Takım'ımızın hazırlık turundaki durumuna" diyeceğim ama yerimiz kalmamış galiba.

        En iyisi onu da yarın yazalım.

        Fatih Hoca'nın anlattıklarını da tabii...

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ

        Makbul görülen aptallığın bulaşıcı olabileceğini anladığımız zaman.

        Diğer Yazılar