Siyasette 44 mü büyüktür, 56 mı?
"Muhalefet birleşirse AK Parti, Cumhurbaşkanlığı'nı kazanamaz.''
Bu yorumu ben 30 Mart seçimleri gecesi hem Habertürk TV'de, hem de Bloomberg HT'de yapmıştım. "AK Parti bir genel seçim, hatta bir referandum havasına sokup tüm gücüyle yüklendiği bir seçimde yüzde 44 civarı bir oy alıyorsa bu, Tayyip Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığı hayalinin sonu olabilir'' diye.
Ancak seçim gecesi sahip olduğum bu fikir birkaç gün içinde dağılıp gitti. Bunun birkaç nedeni var ki, bunları da zaman zaman parça parça yazdım.
Yine topluca yazayım:
1. Muhalefet kanadını temsil eden ve Türkiye'nin yüzde 56'sını oluşturan partiler nasıl bir araya gelecekler de ortak bir isim bulacaklar? Bu muhalefet kafasıyla ortak isim çok zor.
2. BPD ya da HDP adı her ne ise Öcalan'ın emriyle AK Parti'yi desteklemek zorunda kalacak. Bu durumda AK Parti, yüzde 50'yi zaten buluyor.
3. AK Parti adayı dışındaki adaylar, Cumhurbaşkanlığı seçim kampanyasını nasıl yürütecekler? AK Parti adayı, arkasında güçlü bir teşkilat bulacak. Muhalefet partileri ise yerel seçimde bile çalıştıramadıkları teşkilatlarını Cumhurbaşkanlığı seçiminde nasıl çalıştıracaklar?
4. Cumhurbaşkanlığı seçiminde adayların finansmanı nasıl olacak? AK Parti dışındaki adaylar kampanyalarını nasıl finanse edecekler?
5. Ve en önemlisi, binlerce kişiyi bizzat ilgilendiren bir yerel seçimde bile sandık güvenliğini sağlayamayan, sandıklara sahip çıkamayan bir muhalefet, sadece bir kişiyi ilgilendiren Cumhurbaşkanlığı seçiminde sandık güvenliğini nasıl sağlayacak?
Tüm bu sorulara vereceğiniz yanıtlar, muhalefetten bir ismin Cumhurbaşkanlığı'nı kazanma olasılığını ortaya koyacak.
Ben bir şey söylemiyorum.
Kararı siz verin...
MİLLİ TAKIM'IN HAZIRLIK TURNESİNİN ARDINDAN
Terim: Yabancı sınırlaması olmayan ülkeler Dünya Şampiyonu
MİLLİ Takım, Kosova'da başlayıp New York'ta sona eren hazırlık turnesinde tek mağlubiyetini Amerika Birleşik Devletleri'nden aldı.
Zayıf Kosova'yı saymasak bile genel tablo başarılı.
Amerika maçında da alınan mağlubiyete, futbolcuların bıkkınlığına ve maç saatinin takım üzerinde yarattığı olumsuz havaya rağmen ben, Milli Takım'ın bu kadar fazla gol pozisyonuna girdiği bir maç hatırlamıyorum.
Üstelik de unutmamamız gereken, bu turnede asıl kadronun çok önemli isimlerinin Milli Takım'da yer almadığı.
Savunmada Semih, orta alanda Arda, Mehmet Topal ve Emre, forvette Burak Yılmaz da bu takımda yer alınca görüntü iyiden iyiye üst düzey bir Milli Takım görüntüsüne dönüşecek.
Pazar günü sona eren hazırlık maçları serisinin ardından Türkiye Futbol Direktörü Fatih Terim ve ekibiyle New York'ta akşam yemeğinde bir araya geldik, uzun uzun sohbet ettik.
1970'lere uzanan anıların paylaşıldığı, bol kahkahalı ama aynı zaman bol hüzünlü bir yemekti. Tabii bugünü de konuştuk.
Milli Takım'ın hazırlık performansından oldukça memnun.
"Gençler çok iyi iş çıkardılar. Tercihlerimde yanılmadığımı gösterdiler. Sonuçlar iyi. Amerika'yı da yenmemiz lazımdı, ama Amerika maçında girdiğimiz gol pozisyonlarının çokluğu beni mutlu etti'' dedi.
Kadronun eksik olduğunu hatırlattım.
"Beni bilirsin. Sahada 11 kişi varsa asla 'Kadro eksik' demem, ama tabii Arda gibi, Semih gibi, Burak gibi isimler önemli. Arda'nın bacağında aldığı bir darbeden ötürü sorun vardı. 'Gelme' dedik. Zaten zor bir sezon geçirdi, dinlensin istedim. Semih'in ertelediği bir göz ameliyatı vardı, sezonda olamamıştı. Onun da onu halletmesini istedim. Açıkçası biraz da gençleri, denenmemişleri tanımak istedim. İyi de yapmışım. Gençler beni çok memnun etti'' dedi.
Sözlerinde savunmanın sağ ve sol kanadına monte ettiği iki gençten çok memnun kaldığını hissettim. Ancak aynı memnuniyetin stoper mevkii için geçerli olmadığını düşünüyorum. Orada arayışları sürecek gibi.
"Şimdi elimizde 30 kişilik bir milli kadro var diyebilirim. Bu kadronun tecrübesini artırarak ilerleyeceğiz" dedi.
İYİ BİR JENERASYON
Hemen arkasına ikinci bir 30 kişilik "Milli Takım aday kadrosu'' planlıyor. Önümüzdeki 5 yıllık dönem için gençleri dahil edeceği ikinci bir aday kadro. Bir takımla ilerlerken diğer takımı da yetiştirecek ve yavaş yavaş monte edecek. Büyük bir milli havuz.
Milli Takım için iyi bir jenerasyon yakalandığını ve bunun başarıyı getireceğini düşünüyor. Amacı bunu kalıcı hale getirmek.
Takımda Hakan Çalhanoğlu'nu çok beğendiğimi söylüyorum.
Eliyle, "Daha iyi olacak, yolun başında'' anlamını çıkardığım bir işaret yapıyor.
Milli Takım'ın omurgasının tek bir takımda toplanmasının daha iyi olduğunu, 2000'lerin başında Galatasaray'ın bunu yapmış olmasının Milli Takım için de olumlu sonuç verdiğini söylüyorum.
"Keşke ama bu her zaman mümkün olmuyor'' yanıtını alıyorum Hoca'dan.
KADIN FUTBOLU
Terim'in bir diğer projesi ise kadın futbolu.
Amerikan Kadın Futbol Takımı'nı Dünya Şampiyonu yapan ve dünya sıralamasında 1. sıraya yükselten koç geçen ay görevden ayrıldı. Terim, Washington'da bu teknik direktörle bir görüşme yaptı ve kendisine Türkiye Kadın Futbol Milli Takımı'nın koçluğunu önerdi. Bu yolla Türkiye'de kadın futbolunu seviye atlatmayı planlıyor.
Güldüm, "Bizde kadın futbolu yok ki'' dedim.
"Öyle deme. Bizim kızlar voleybolda Avrupa çapında başarılı, şampiyon, basketbolda Avrupa çapında başarılı, şampiyon. Futbolda niye olmasın. Olmamışsa eğer sorun kızlarda değil organizasyonda. Bu organizasyonu yapalım, bak neler oluyor'' dedi.
Sonrasında çok merak ettiğim bir meseleyle ilgili fikrini sordum.
'YABANCI SINIRI GEREKSİZ'
"Hocam, Galatasaray'ın başındayken yabancı oyuncu kısıtlamasına karşıydın. 6-0 uygulamasına tepki göstermiştin. Şimdi de aynı fikirde misin?'' dedim.
"Aynı fikirdeyim. Yabancı oyuncu sınırlaması, bir ülkenin futbolunu geliştirmez'' dedi.
Sonrasını da makul bir biçimde anlattı.
"Bak örnekler ortada. Avrupa'da, dünyada başarılı olan ülkelerin tamamında yabancı oyuncu kısıtlaması yok, ama adamlar takır takır Dünya Şampiyonu, Avrupa Şampiyonu oluyorlar. İspanya'da yabancı kısıtlaması mı var? Hayır, tam aksine dünyanın en kaliteli yabancıları orada, ama adamların milli takımı Dünya Şampiyonu. Yabancı serbestliği İspanyol futbolcuları aşağı mı çekiyor, yukarı mı! Böyle bir kısıtlamayı benim aklım da gönlüm de kabul etmiyor. Burada önemli olan yabancının kalitesi. Ona da kriter bulmak çok zor. En iyisi bunu kulüpler düşünecek.''
"Galatasaray Başkanı da seninle aynı fikirde. Duydun mu 'Bu yabancı sınırlamasıyla Avrupa'da başarı elde edilemez' demiş'' diyorum.
Kocaman bir kahkaha patlatıyor.
"Eee biz olduk" diyor.
2000 yılındaki Avrupa Şampiyonu Galatasaray'ı hatırlatıyor.
"Kaç yabancımız vardı?" diyor.
"Taffarel, Popescu, Hagi'' diyorum.
"Yani'' diyor.
"Üç'' diyorum.
"İki buçuk yabancıyla şampiyon olduk Avrupa'da. Ama çok kaliteli yerli oyuncularımız vardı. Bu harmanı iyi yapmak önemli. Sınırlamaya karşıyım, ama Ünal Bey'in söylediği de doğru bir mantık değil'' diyor.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Hukuku tanımayanların, hukuku aradığı zaman bulamayacağını öğrendiğimiz zaman.