Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        THE Royal Institute of International Affairs ya da kısa adıyla Chatham House, İngiltere’nin pek çok özelliğiyle fevkalade ünlü düşünce üreten kurumudur. Yalnızca ABD’de eşzamanlı faaliyete geçmiş “Council on Foreign Relations” (CFR) ile birlikte İkinci Dünya Savaşı sonrası dünya düzenini kotarması sebebiyle de değil...

        En önemli özelliği, diğer tartışma ortamlarında da kullanılan, konukların kendilerini rahat hissetmelerini ve başka yerlerde kolayca ifade etmeyecekleri düşüncelerini paylaşmalarını sağlayan, ‘’Burada konuşulan burada kalır’’ diye özetlenebilecek “Chatham House kuralı”dır...

        11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül dört yıl önce kendisine kurumun en yüksek armağanını vermiş olan Chatham House’ta bu kuralı kaldırarak konuştu. Konuşması kameralarca kaydedildiği gibi, söylediklerinin yazılması da serbest...

        Daha önce söylemediği pek bir görüş açıklamadı Cumhurbaşkanı Gül; İngilizler de onu, zor duruma düşürebilecek keskin sorularla köşeye sıkıştırmaktan kaçındı. Ancak yine de Gül’ün Chatham House konuşmasını, kendisinin ruh halini anlamak ve yabancıların şu sıralarda Türkiye’ye bakışı hakkında fikir edinmek için izlemek öğreticiydi.

        Bir bölümünü tasvip etmese bile birkaç ay öncesine kadar oluşmasına katkıda bulunduğu politikaları eleştirmekten, hükümete kötü puan vermekten ve ülkenin hassas konularını yabancılara şikâyet etmekten kaçındı Cumhurbaşkanı Gül; kaçamayacağı konularda topu taca atmaktan veya genel bir cevapla geçiştirmekten de çekinmedi.

        Kendisini ülkede hâlâ söz sahibi bir politikacı olarak konumlamak niyetinde olmadığını belli ederken, Türkiye’ye özgü gibi görünen sorunların pek çoğunun her ülkeyi ilgilendiren boyutları üzerinde durdu ve uluslararası arenada görüşleri dinlenmesi gereken bir devlet adamı profili çizdi.

        Toplantının moderatörlüğünü yapan kurumun direktörü Robin Bingham ile kendilerine mikrofon uzatılan konuklar, sorularıyla, “yeni Türkiye” konusunda duydukları kuşkuları ifade ettiler.

        2010 yılında Türkiye yeni umutlar ve büyük fırsatların eşiğindeyken 2014 yılında sorunlar ve karamsarlıklarla boğuşulması ilk soru olarak yöneltildi sözgelimi...

        Lordlar Kamarası üyesi bir konuk, nereden öğrendiyse, Türkiye’de kızların eğitim haklarının elinden alındığı ve kadınların geri bıraktırıldığı iddiasını bir soru olarak yöneltti. Mısır’la ilişkilerin düzeltilmesi, hatta Beşar Esad’la uzlaşma gibi telkin içeren, Irak’ın kuzeyinde var olan etnik ağırlıklı yönetimin bağımsızlık ilan etmesi durumunda tavrın ne olacağına dair nabız yoklayıcı sorular da soruldu.

        Türkiye’nin sorunlara açık bir bölgede istikrar ve barıştan yana politikalar izlediğini, yalnız kendisi için değil uluslararası camia için de sorumluluklar üstlendiğini, Suriye’den kaçan iki milyona yakın sığınmacıya kucak açıldığını, uzun süre varlığı görmezden gelinen IŞİD’le en kararlı mücadeleyi Türkiye’nin yürüttüğünü anlattı Cumhurbaşkanı Gül...

        İyi de anlattı doğrusu...

        Moderatörün, cevabı üzerine, ‘’Cumhurbaşkanlığı sırasında sergilediğiniz diplomatlık yeteneğinizi kaybetmediğinizi fark ettik’’ demesine yol açan ‘’Türkiye için güçlü bir başkanlık doğru bir tercih mi?’’ kritik sorusuna, önce, ‘’Bu konudaki görüşlerimi Türkiye’de çok anlattım, yeniden tekrarlamayayım’’ cevabını verdi. Israr üzerine, parlamenter sistemin daha doğru bir tercih olduğunu, ama gerekli denetleme mekanizmaları oluşturulabilir ve halk da isterse başkanlık sisteminin de yararlı olabileceğini söyledi.

        Hayır, ‘’Siyasete dönmeyi düşünüyor musunuz?” sorusu Chatham House’ta da sorulmadı.

        Diğer Yazılar