Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        “İktidar bozar, mutlak iktidar mutlaka bozar” özdeyişi İngiliz politikacı Lord Acton’a ait olsa da, sözün sınırlar aşan bir geçerliliği var; hem de ülkelerin yönetim biçimlerinden bağımsız olarak... Tek adam rejimlerinde de demokrasilerde de yolsuzluklara bulaşanlar çıkabiliyor...

        Ne kadar uğraşılırsa uğraşılsın, hiçbir ülkede “sıfır yolsuzluk” noktasına varılamıyor.

        Türkiye’nin bu evrensel gerçekliğin dışında kalması mümkün mü? Elbette değil. Falih Rıfkı Atay’ın Çankaya kitabında tek parti döneminde bazı haddini bilmezlerin yediği nanelerden örnekler vardır. Çok partili dönem boyunca yaşananlar ise önceki döneme rahmet okutacak boyutlardadır.

        Cumhuriyet öncesi mi? O sayfaları hiç açmasak daha iyi olur...

        Elbette yolsuzluklar hiçbir ülkenin kaderi olmamalıdır; ama ne çare, gerçek olanla arzu edilen arasındaki fark, en çok bu alanda kendini belli eder. Yolsuzluk yapılamasın diye alınan onca tedbire, teknolojinin gelişmesiyle izlemelerin kazandığı hassaslığa rağmen, kamu kaynaklarını kişisel çıkarları için kullananlar yine de çıkabiliyor.

        AK Parti dönemi?

        Ülkemizi 12 yıl boyunca yöneten kadroların kamu kaynaklarına yaklaşımları başkalarından farklı. İnançla bezenmiş bir sorumluluk anlayışının belirlediği bu yaklaşıma sahip olanların garip gurebanın hakkını yemekten kaçınmaları beklenir.

        Galiba beklemekten öte bir kanaat var bu konuda; iktidarın ne yapıp edip iktidar sahiplerini bozacağına dair evrensel gerçekliğe ve bizde de bozduğunu ispat için öne sürülen iddialar ve tapelere rağmen, kamuoyu AK Parti’ye bu konuda toz kondurmuyor.

        Bayağı garip bir durum bu: Genellikle kamuoyları, politikacıların yolsuzluğa bulaştığıyla ilgili haberlere, hatta doğruluk payı olmasa bile, kolayca inanırlar. Şimdiyse AK Parti’nin tabanını teşkil eden kitleler, yaylım ateşine dönüşen yolsuzluk iddiaları karşısında duyarsız bir görüntü veriyorlar.

        İyi bir şey mi bu? Hayır değil. Tek tek bireyler yanlış işlere bulaşmış olsalar bile toplumların ahlaki endişelerinin yerli yerinde kalması gerekir.

        Ortadaki bulanık havayı dağıtma, yolsuzluklar ile siyasi iktidar arasında kurulmak istenen ilintinin yanlışlığını sergileme sorumluluğu herhalde bizzat AK Parti yönetimine düşüyor. En başta da, var olan tedirginliğin farkında olduğu izlenimini konuşmalarında konuya ayırdığı bölümlerle açıkça veren Başbakan Ahmet Davutoğlu’na...

        Dünya siyaset tarihinin aynı zamanda dünya yolsuzluklar tarihi olduğunu en iyi bileceklerin başında geliyor Başbakan Davutoğlu, akademisyen kimliğiyle... İnsanın melek olmadığının, bazılarının zor bazılarının kolay olsa da herkesin “iğva” edilebileceğinin de elbette farkındadır. Bu sebeple, “Bizde kimse yanlış yapmaz” tarzı totalci inkâr yerine, “Kimle ilgili iddialar varsa, gitsin, hesabını versin” demokratik tavrını benimsemelidir.

        Mahkemeler yanlışı doğrudan ayırmak için var.

        İktidarın bozucu etkilerinden fazla etkilenmemek için de tedbirleri artırmak gerekiyor. Küçük çizgi dışılıkların aslında yüksek makamların zaaflarının istismarından cesaret alınarak yapılabildiği gerçeği unutulmadan, iktidarın en güçlü temsil edildiği makamlarda bulunanların en fazla hassasiyet ve titizlik göstermesi gerekir.

        Kimsenin gözünün yaşına bakılmamalı.

        “Türkiye küresel yolsuzlukta 11 basamak birden tırmandı” başlıklı haberler herhalde en fazla iktidarda bulunan kadroyu rahatsız ediyordur. Yolsuzluğun yaygınlaştığı algısı bile, bir ülkeyi, güvenilmez ve yatırım yapılmaz hale getirir çünkü.

        Algıyı süratle tersine çevirmek gerekiyor.

        Diğer Yazılar