Batı farklı davranıyor, çünkü...
BİR yandan Kuran-ı Kerim’den alıntılayarak “Bir insanı öldürmek bütün insanlığı öldürmek gibidir” diyoruz, bir yandan da son 10 yıl içerisinde İslam dünyasında hayatını kaybetmiş 2 milyon insan ile Paris’te öldürülen 12 kişi arasında mukayese yapıyoruz. “12 kişi için yürüyenler 2 milyon karşısında neden sessiz kaldılar” diyerek...
Sorunun cevabı açık oysa...
Unutulanı, geçmişe bakarak hatırlatayım: Batı Ortaçağ’ı karanlıktır. Hurafelere sahip çıkan din adamları etkisinde kalan Batı insanı, Haçlı Seferleri’yle dünyanın bir başka ucuna ölüm kusmaya giderken, kendi coğrafyasında din adına kan döküyordu.
8 yıl savaşları... 30 yıl savaşları... Jeanne d’Arc... İngiltere, Fransa, İrlanda, İskoçya ve Danimarka’da iç savaşlar... Bütün bunlar değişik dönemlerde Batı’da boy gösteren ve çok sayıda canlar alan din savaşlarıdır. Bunlara ek olarak, 200 yıla yakın sürmüş bir dönemde (1096-1291), kutsal topraklara (Kudüs ve çevresi) doğru düzenlenen Haçlı Seferleri’nde öldürülen yüz binler...
Göğüslerine “haç” takılı, Tanrı’ya bağlılık yemini etmiş barbarların, çekirge sürüsü gibi, dünyaya kan ve ölüm saçtığı dönemler...
Aynı dönemlerde İslam dünyası bugün bile kendileriyle övündüğümüz uygarlık numuneleri veriyor, Müslüman ilim adamları keşifler ve icatlarda ön alıyor, din bilginleri ve filozoflar aydınlık düşünceleriyle Batı’nın sonradan “reform” adı verilen ayağa kalkışına malzeme sağlıyorlardı.
Reform ve Rönesans’a ışık sağlayan eski Yunan’a dair eserleri, orijinal dilinden Arapça’ya çevirerek koruma altına alanlar da İslam dünyasının bilginleriydi.
Ortaçağ, İslam dünyası için, yalnızca fetihlerle Dar-ül İslam’ın genişletilmesi anlamına gelmez; zihinleri açık, akılları tutulmamış, hoşgörülü İslam bilim dünyasının coğrafya tanımayan hükümranlığına da sahne teşkil eder... Neredeyse 500 yıl İslam dünyasının parçası olmuş Endülüs (İspanya), her dinin mensuplarının ortak uygarlığı da sayılabilir...
Endülüs uygarlığını sona erdiren, engizisyoncu, endülüjanslı, dinde baskıcı zihniyet uzun yıllar Avrupa’yı egemenliği altında tuttu.
Sözün kısası şu: Avrupa ve Avrupalı, din savaşlarının yok edici etkisini bilir ve günümüzde bundan kaçınır. İhtilaflarını savaşsız sona erdirmenin gerekliliğini de, geçen yüzyılın 60 milyon insanın canına mal olmuş iki dünya savaşıyla öğrenmiştir Batılı...
İhtilafsız bir dünyanın temel kurallarını, Batı, demokrasi ve en geniş biçimiyle özgürlükler olarak belirlemiş, bunlara yönelik tehditler için tedbirler de almıştır.
Geçen yüzyılın iki dünya savaşında birbirini yok etmeye çalışmış Almanya ile Fransa’nın Avrupa Birliği çatısı altında buluşması, Merkel ile Hollande’ın, Charlie Hebdo saldırısını kınamak için Paris’te kol kola girip yürümesi, bir kararlılık gösterisidir.
Herhalde burada sorulması gereken soru şu: Batılılar birbirlerini gırtlaklar, gözlerini oyar, din uğruna hayatlarını feda ederken, dinlerinden aldıkları ilhamla insanlığa büyük katkılarda bulunma yolunu seçmiş olan İslam dünyası, bugün neden farklı bir durumda?
Neden İslam dünyasının bugünkü görüntüsü Batı’nın Ortaçağ’ını andırıyor?
Üzücü, ama sanıyorum gerçekçi bir tablo bu çizdiğim...
Batı, bugün, kendi kayıplarına ağlıyor ve bizim de ağlamamızı bekliyor; bizim kayıplarımız karşısında ise sağır ve dilsiz. Çifte standartlı. Bütün bunlar tamam; ancak bizim durumumuz da fazla iç açıcı değil. Batı’nın Ortaçağ’da düştüğü çukura illa bizim de -hem de bugün- düşmemiz mi gerekiyor?
Aklımızı başımıza toplamalıyız.