Okullar kimin; Cemaat'in mi, 'paralel yapı'nın mı?
DEVLET adına hareket edenler yurtdışındaki Cemaat okullarının kapanmasını ya da işlevsiz kalmasını arzu ediyor ve bunu saklamıyorlar; resmi politika bu. Peki ya “Cemaat” kısaltmasıyla kastedilenlerin tavırları?
Türkiye son bir yılı sevimsiz bir kavgaya sahne olarak geçirdi. Kavga bitmediği gibi, bir taraf kesin yenilmeden biteceğe de benzemiyor. Siyasilerin yenilgisi, iktidardan düşmek; bunu biliyoruz. Kavganın diğer tarafının yenilgisi ise, herhalde, varlık sebebini yitirmek olacak...
Varlık sebebini yitirmek... Yani, “hizmet” alanına giren yurtiçindeki okulların öğrencisiz kalması, “altın nesil” olmak üzere yetiştirilen gençlere devlet kapılarının kapanması, halkımızın maddi-manevi desteğiyle kurulmuş yurtdışındaki okulların kendi yağlarıyla kavrulamaz hale gelip sıradanlaşması veya kapılarına kilit vurulması...
Kalemimin en nazik biçimde, ancak, “Dini anlayışının ‘çizgidışı’ algılanması” diye özetleyebildiği bunun bir miktar ötesi de var; şimdilerde süngüyü dik tutmakla ve “Dimdik ayaktayız” mesajını vermekle meşgul Cemaat’e yakın din bilginleri bununla neyi kastettiğimi anlayacaklardır.
Bu seçeneklerin her birinin mümkün olduğu bir noktaya doğru yol alıyoruz...
En acil üzerinde durulması gereken, yurtdışındaki Türk okulları konusudur. Bu okulların devletin himayesinde açıldığını, Turgut Özal’la başlayarak hemen her Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın tavsiye mektuplarının devreye girdiğini, bulundukları ülkelerdeki itibarlarının devlet adamları ziyaretleriyle pekiştiğini biliyoruz.
Devletin bu okulların arkasından çekildiğinin belli olması, varlıklarını sürdürseler bile, işlevlerini sakatlayacak, bulundukları ülkelerdeki itibarlarını bozacaktır.
Şimdiden bozmuşsa şaşırmam.
“Paralel yapı” diye adlandırılan, Cemaat’in siyasete müdahaleyi birinci öncelik kabul eden unsurları, bu gelişmeyi önemsemeyebilir; ancak yurtdışındaki Türk okulları, yurdun dört köşesinde kendilerini gençlerin yetişmesine vakfetmiş Cemaat’in ihlâslı mensupları için gözbebeği mesabesindedir. O insanlar yalnızca bağışladıkları paralarla açılmalarına önayak olmakla kalmamış, çoğu malzemeleri sırtlarında taşıyarak da okulların bugünkü takdir toplayan hale gelmesine bizzat katkıda bulunmuşlardır.
Herhalde o insanların en az isteyecekleri şey, okulların kapanması veya kapanmaktan beter hale gelmesidir.
Okullar üzerine titreyen insanlar, kavganın bugünlerde aldığı boyutunu tedirginlikle izliyor.
Ne olacak? Daha doğrusu ne olmalı?
Ben buradan “Durun” deyince kavga bitmeyeceğine göre, yangından hiç değilse okulları kurtarmaya çalışmalıyım. Dün, burada, hükümetin Cemaat’in yurtdışında açtığı okulları kapatma niyetinin yanlışlığına işaret etmiş ve bazı alternatif tedbirler önermiştim; bugün de kavganın diğer tarafına benzer bir çağrıda bulunmak istiyorum.
Cemaat, 28 Şubat’ın en karanlık günlerinde, okullar tehdit altına düştüğü zaman, ilginç bir girişimde bulunmuş ve 28 Şubat sürecinin mimarlarına “Okulların anahtarlarını teslim etmeye hazırız” mesajını iletmişti. Benzer bir mesaj, dershaneleri kapatma kararı ciddileşmeye başladığı günlerde, şimdiki hükümetin ilgililerine de tekrarlanmıştı.
Ardından 17-25 Aralık (2013) süreci geldiği için o mesaj tam anlaşılmadı.
Mesajın bugünlerde yinelenmesi ve daha da önemlisi yurtdışındaki okulların ivedilikle “paralel yapı”ya ait görüntüsünden çıkarılması gerekiyor. Bu yolda atılacak ilk adım da, siyasete müdahaleyi normal görenlerin ülke-karşıtı propaganda merkezleri durumundan okulları uzaklaştırmaktır.
Son bir tespit: Kavgalar öfkenin en kabarık olduğu haldir; o sebeple taraflar sağlıklı düşünemez. Bu acil konuda arabuluculara ihtiyaç var.