Ölümün teğet geçtiği kadınların öfkesi bu...
ÖZGECAN Aslan’ın hunharca öldürülmesi yurt çapında nefretle karşılandı. Kaç gündür kadınlar sokakta, 20 yaşındaki Özgecan’ın başına geleni telin ediyorlar. Tecavüze kalkışana direnen üniversite öğrencisi genç kızın elleri, tecavüzcü ve yardımcıları tarafından kesilmiş, cesedi yakılmış...
Böyle bir olay ülkemizde ilk kez görülmüyor, o halde Özgecan’ın ölümüne karşı aniden beliriveren bu öfke patlamasını neye bağlayabiliriz?
Yılların birikimine...
Ülkemizde kadınlara karşı bir dengesizlik bulunduğunu artık kabul etmeliyiz.
Kadın evde babasından, ağabeyleri ve erkek kardeşlerinden şiddet görüyor, doğumundan itibaren... Biraz gelişip serpiliyor, bu defa etraftan bir “cinsel obje” olarak algılanma saldırısına maruz kalıyor... Okulda, üniversitede, iş hayatında kendisine yönelik rahatsız edici bakışlarla, cinsel içerikli sataşmalarla karşılaşıyor... Daha ileri gidenler olduğunu tahmin etmek de güç değil...
Özgecan’ın hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan türden olaylar aslında birçok genç kızın başından geçiyor ülkemizde...
Dün ismi bilinen genç bir dizi yıldızı, kendisinin başından geçen hoşlanmadığı olayları tek tek anlatıp, Özgecan’la arasındaki tek farkın hiçbirinde ölümle yüz yüze gelmemesi olduğunu belirtti. Kendi ifadesiyle birkaç olayda ölüm “teğet geçmiş”...
Sokaklara dökülen kadınların öfkesi, ya kendilerinin ya da aileden birilerinin, yakınlarının, arkadaşlarının Özgecan’ın başına gelene yakın olaylarla karşılaşmış olmaları yüzünden... Ölümün teğet geçtiği tacizler ülkesi burası.
Mübalağa mı ediyorum? Olabilir, ancak gerçekler de ortada: Binlerce kadın, aile içi şiddete maruz ülkemizde; kadınlar ve kızlar en yakınları tarafından gözlerinin yaşına bakılmadan öldürülüyorlar. Sataşmalar, tacizler, hoş olmayan davranışlar gözlerimizin önünde cereyan ediyor; ölümle sonuçlananlara ise gazetelerin 3. sayfaları tanıklık ediyor...
Kadının kendisini yalnız ve korunmasız hissettiği her yer, potansiyel bir tecavüz mekânı... Kadın, çocukluğundan başlayarak bütün hayatı boyunca, pek çok kez ölüm tehlikesiyle karşı karşıya gelebiliyor; kimi o tür olaylarda hayatını da kaybediyor...
Genç ve güzel olması bile gerekmiyor ölümle yüz yüze gelmek için; kadının karşısına, her yaşında, gücünü üzerinde denemeye hazır bekleyen birilerinin “avı” olduğunu fena halde hissettirecek bir gelişme çıkabiliyor...
Eğitim? Kültür? Gelenekler? Bunların hepsi derece derece ülkemizde var olan “kadın” sorunundan sorumlu. Kıza-kadına eksikli gözle bakılan ve meydana gelebilecek her türlü yanlışlığı onların üzerine yıkan bir anlayış söz konusu. “Tahrik etti” bahanesi, tecavüz davalarında, mütecavize ceza indirimi için yeterli gerekçe sayılabiliyor...
Zaten, kızı hunharca öldürülen anne, bu yüzden,”Bunu yapanlar ellerini kollarını sallayarak yeniden aramıza salınmasınlar” temennisinde bulunuyor.
Yanlış bir temenni değil bu; gerçekten hak ettiği cezayı almadan salıverilenler çok...
Denklemi tersine çevirecek yeni bir anlayışa sahip olunması ve bunun aile içi ilişkilerden hukuk sistemine kadar etkisini hissettirmesi şart. Kadını toplumun kendisine imrenerek bakacağı birer birey olarak görmekle işe başlamak, aile içi şiddeti ortadan kaldıracak tedbirler almak, toplumsal hayatta onu rahatsız eden davranışlara mahal bırakmayacak ortamlar oluşturmak ve hiçbir hafifletici sebep tanımayarak sataşmadan tecavüze yeltenmeye kadar cinsel içerikli her yanlış davranışı ağır biçimde cezalandırmak, tecavüzcülere de asla acımamak gerekiyor...
Öfke haklı bir öfke, bunu bilelim...