Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        FUTBOL deyimiyle söylersek “dar alanda kısa paslaşma”ya benziyor Hakan Fidan’ın merkezinde yer aldığı olay; önce bulunduğu yeri terk etti top, sonra tek pasla -hop- eski yerine döndü... Ya da, küçükken oynadığımız “köşe kapmaca” oyununa; önce öteki köşeye hamle, ardından eski köşeye dönüş...

        Tabii bu hamleyi yapan kişi devletin istihbarat örgütünün başı, MİT’ten sonra gittiği yer de AK Parti’den milletvekilliği adaylığı olunca, gürültü kopmaması beklenemezdi. Nitekim, muhalefet, dönüşü duyar duymaz ayağa kalktı.

        Hukuki veçhesini hukukçulara bırakalım; olayın kendisi ülkemiz açısından önemli.

        Milletvekili seçilmek istemek herkesin hakkı; Hakan Fidan bu hakkını kullanmak için görevinden ayrılmıştı. Başvuranlar arasından kimlerin milletvekili aday listesine gireceğine karar vermek ise partilerin hakkı; her parti bunu kendi eleme usullerine göre yerine getiriyor ülkemizde.

        Görünen, aday adayı statüsündeki Hakan Fidan’ın milletvekili olmasının, başvurduğu parti tarafından engellenmediği... Eleme süreci tamamlanmadan adaylıktan çekildi Hakan Fidan...

        Bir şeyin iyi bilinmesinde yarar var: Hakan Fidan istihbarat örgütünün başına AK Parti tarafından getirildi. Bürokratik hayatı hep AK Parti’nin kendisine uygun gördüğü görevlerde geçti zaten: TİKA Başkanlığı... Başbakanlık Müsteşar Yardımcılığı... MİT Müsteşar Yardımcılığı ve MİT Müsteşarlığı...

        Atama kararnamelerinin hepsinin altında aynı başbakanın ve ilgili bakanların imzaları bulunuyor...

        Şimdi eski görevine dönmesine AK Parti’den adaylığını ileri sürüp karşı çıkanlar, kendisine “Ak-Müsteşar” lakabını takanlar bu gerçeği unutmuş görünüyor ya da bizlerin unuttuğumuzu zannediyor. Henüz aday bile olmamış, partiyle irtibatı kurulmamış birini “partili” göstermeye çalışmak anlamsız.

        Unutmadığımız bir nokta da şu: Uzunca sayılabilecek bir süre Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde bulunmuş, bu arada yüksek lisans ve doktora yapmış biri Hakan Fidan... Sivil hayatta yolunun MİT’e düşmesi bir tesadüf veya “kayırma” sonucu değil... Yüksek lisans ve doktora tezlerinin güvenlik konularında ve istihbarat örgütlerinin işleviyle ilgili olduğu biliniyor...

        Kendisinin siyasete girmesine karşı çıkan(lar), ayrılmasıyla doğacak boşluğu düşünerek bu tavrı sergilediklerini zaten gizlemiyor.

        “Barış süreci” içerisinde üstlendiği görevi ayrıldığı güne kadar başarıyla yürüttüğü de herkesin malumu.

        Toparlayacak olursam, adaylık için başvurmak veya bir parti tarafından bürokraside istihdam edilmek bunun öznesi olan kişiyi “partili” yapmaz. O kişi Hakan Fidan ise, MİT’in başına getirilmesi de, gidişinin kabul edilmek istenmemesi ve geri dönmesinin sağlanması da yadırganamaz.

        İşlem hukuka uygun olduğu takdirde...

        Yadırganacak durum, karar veren açısından herhalde kolay verilmemiş “bürokrasiden siyasete geçiş” kararına müdahaledir. Kritik bir kişisel kariyer kararını “yanlış” verdiği sonucu çıkarılacak bir süreç yaşadı Hakan Fidan ve sonunda tepeden bir müdahaleyle “yanlış”tan dönülmüş oldu.

        MİT’in başındaki bir kişi olmasaydı bu süreci yaşayan, her gün ülke güvenliğini ilgilendiren onlarca konuda karar vermesi kendisinden beklenmeseydi, dar alanda kısa paslaşmanın yararlı olduğu söylenebilirdi.

        Olayın hukuki yönü bir yana, esas üzerinde durulması gereken boyutu budur.

        Başvurusunu geri alırken kendisi ya da onu buna zorlayan(lar) olayın bu boyutu üzerinde durmuşlardır umarım.

        Aksini düşünmek istemiyorum.

        Diğer Yazılar