Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        CUMHURBAŞKANI Tayyip Erdoğan ile Başbakan Ahmet Davutoğlu arasında söz düellosu çıkarsa taraf tutmak o kadar kolay değildir; ancak tarafların biri Bülent Arınç diğeri Melih Gökçek olduğunda işin rengi değişir.

        Son tartışmada saflar bu yüzden bir tarafta bayağı kalabalık iken, diğer saf çok cılız...

        Benim niyetim taraf tutmak değil...

        Partiler iktidar olmak üzere kurulurlar ve bütün mücadele ülke yönetimini ele almaya dönüktür. Bazı partiler bu başarıyı gösterir ve ülkeyi yönetme yetkisini ele geçirirler; bazıları bu imkândan mahrum kalır. İster iktidarda bulunsun ister hiç iktidar yüzü görmesin, bütün partiler, istisnasız, iç iktidar mücadelesinin zeminidir.

        Karizmatik liderler parti içi iktidar mücadelesini az zararla atlatabilse de, karizma her lidere nasip olmadığı için, çoğu kez mücadele bayağı zorlu geçer.

        AK Parti, çok partili dönemin en uzun süreli iktidar rekorunu elinde tutuyor; 13. yılın içerisindeyiz... Başka ülkelerde de artık iktidarlar partiler arasında daha çabuk el değiştiriyor. İngiltere’de Muhafazakâr Parti Margaret Thatcher’ın liderliğinde (1979-1990) 11 yıl ülkeyi yönetti; iktidardaki ömrünü lider değiştirerek 17 yıla uzatmayı (1979-1997) başardı. İşçi Partisi’nde 10 yıllık (1997-2007) başbakanlığı sonrasında Tony Blair yerini Gordon Brown’a bıraktı; o sayede İşçi Partisi bir 3 yıl daha (2007-2010) iktidarda kalabildi.

        Tayyip Erdoğan’ın başka ülkelerdeki örneklerden yararlandığını, 12 yılın sonunda başbakanlıktan ayrılarak koltuğunu yeni bir yüze bırakmasından çıkarabiliyoruz. Thatcher ve Blair koltuğu terk ettikten sonra partileriyle ilgilerini kesmişlerdi; Erdoğan da Cumhurbaşkanlığı’nda onlar gibi politika dışı kalabilseydi bugün yaşanan sorunlar ortaya çıkmayabilirdi.

        “Halkın seçtiği Cumhurbaşkanı” olmayı Tayyip Erdoğan, devletin günlük işleyişine müdahale izni olarak yorumladı.

        Barış süreci için hükümetin son attığı adımları olumsuz bulduğunu söylerken kendisinin de ifade ettiği gibi, “ülke başkanlık sistemiyle yönetiliyor olsaydı” her şey itirazına meydan bırakmadan kolayca hallolabilirdi.

        Oysa, Anayasa’da yetki çerçevesi çizilmiş bir Cumhurbaşkanı olarak, aynı Anayasa tarafından daha geniş yetkilerle donatılmış bir Başbakan ile çalışmak zorunda Erdoğan... Bu durum da, şimdi olduğu gibi, zaman zaman sorunlar çıkmasına sebep oluyor.

        Dışarıdan bakıldığında, Cumhurbaşkanı ile Başbakan ilişkileri, aynı konumlardaki siyaset adamları arasında geçmişte patlak vermiş gerginliklerden uzak gibi görünse de, son tartışmalardan anlaşıldığı üzere, Erdoğan ve Davutoğlu bile yetki karmaşası yaşayabiliyor.

        Arınç-Gökçek kavgası olarak karşımıza çıkan ihtilaf da, aslında tepede yaşanan yetki karmaşasının bir yan ürünüdür.

        Kavgaların birbiri ardına çıktığı ortam, seçime şunun şurasında sadece 70 gün kalmış bir ortam; bu da kavganın altında yatan gerekçelerin ciddiyetini gösteriyor. Partisinin seçim başarısını olumsuz etkileyebilecek bir gelişmeye kendi eliyle sebep olmayı hangi parti lideri veya yetkilisi ister?

        Ancak çıkan dalgalanmanın sağlayacağı sonucu partinin başarısından bile daha önemli gören bir lider veya yetkili bunu göze alabilir.

        Eskiler “Akacak kan damarda durmaz” demişlerdi; çıkması mukadder bir kavgayı önlemek de, çıktığında derhal sona erdirmek de zordur.

        Bugün Ankara’da patlak veren kavganın altında bu gerçek yatıyor işte.

        “Liste tespiti için bu kavga” kolaycı tespitine aldanmayın.

        Diğer Yazılar